Monday 2 June 2014

Kıbrıslı Türk Müzakereci Kudret Özersay ile Röportaj (Havadis Gazetesi, 31 Mart 2014)


Özersay: Statüko çatırdıyor

Müzakereci Kudret Özersay, bugün gerçekleşecek kritik liderler buluşması öncesinde Havadis Gazetesi’nin sorularını yanıtladı

Esra AYGIN
“Müzakere heyeti daha da güçlendirilmelidir” eleştirilerini yanıtlayan Başmüzakereci Kudret Özersay, son dört yıldır sürekli öneri yapanın Türk tarafı olduğunu belirterek, “Siz hiç BM tarafından Türk tarafının suçlandığına tanık oldunuz mu?” diye sordu, geniş bir yetişmiş insan grubunun müzakere heyetine yardımcı olduğunu söyledi. Müzakere heyetinin son dört yılda kendisini kanıtladığını vurgulayan Özersay, “Aşırı talepler ortaya koyan, süreci geciktiren bir durumda olsaydık inanın bana uluslararası toplum Kıbrıs Türk tarafını suçlamaktan hiç çekinmeyecekti” dedi.
Özersay “tek adam” olmadığının altını çizerek, birçok alanda, ülkenin yetişmiş isimlerinden destek alındığını söyledi. Merhum Cumhurbaşkanı Denktaş ve bir önceki Cumhurbaşkanı Talat döneminde müzakere heyetinde olan isimlerle halen çalışıldığının altını çizen Özersay, bunu bir “zenginlik” olarak niteledi.
Kamuoyuna sürekli bilgi verdiğini belirten Özersay, “İşte bu bir nevi referanduma da hazırlamak anlamına geliyor. Toplumun farklı kesimlerinden bizlerle görüşme talebi geliyor ve biz görüşüyoruz, farklı düşünceler varsa dinliyoruz” dedi.

Havadis: Kıbrıs Rum tarafı altı başlığın her biri için ayrı müzakere ekipleri ve toplumun her kesimini temsil eden bir müzakere danışma grubu oluşturdu. Buna karşılık, siz müzakereleri Kıbrıs Türk tarafı adına yürüten tek adam görünümündesiniz. Size destek olacak uzmanlardan ve farklı kesimleri temsil eden kişilerden oluşan bir ekibe ihtiyaç duymuyor musunuz?
Kudret Özersay: Müzakere heyeti, geçen sürede kendisini kanıtladı. Bizim her bir başlık için bize yardımcı olan uzmanların da yer aldığı güçlü bir müzakere heyetimiz zaten var ve bu heyet, aradan geçen dört yılda kendisini kanıtlamıştır.
Böyle olmasaydı, aşırı talepler ortaya koyan, süreci geciktiren bir durumda olsaydık inanın bana uluslararası toplum Kıbrıs Türk tarafını suçlamaktan hiç çekinmeyecekti.

Peki geçen sürede Kıbrıs Türk tarafının uluslararası aktörler ve BM tarafından suçlandığına hiç tanık olduk mu?
Hayır. 2010 yılında oluşturulan heyetimiz son dört yıldır sürekli yeni öneri geliştiren, BM uzmanlarıyla gerek yurt dışında gerekse adada yoğun şekilde çalışan ve yeni fikirler geliştiren, her zaman daha fazla görüşme talep eden, Cenevre ve New York’ta üçlü zirve yapılmasında ısrarcı olan ve oralara önerilerle giden, sonuç almak için al-ver talep eden, geliştirdiği önerileri BM Genel Sekreteri tarafından “yeni, yaratıcı” bulunan ve bunun BM raporlarında açıkça yazılmasını sağlayan bir ekip.
Bunu herkesin görüp memnun olması, mutlu olması gerekir.

Havadis: Size yardımcı olan müzakere heyeti ile ilgili ne düşünüyorsunuz?
Kudret Özersay: Müzakere Heyetimizin neredeyse yarısı Dışişleri Bakanlığı’ndan diplomat arkadaşlardan oluşuyor: Bu isimlerin bir kısmı müdür seviyesinde ve geçmişte Annan Planı döneminde Bürgenstock müzakerelerine bizzat Kıbrıs Türk tarafı adına katılmış kişiler.
Bir bölümü de yine aynı dönemde Annan Planı federal yasalarının hazırlanmasında fiilen görev almış diplomat arkadaşlar.
Yine aynı ekipte geçmişte Başbakanlık AB koordinasyon biriminde görev almış isimler var, avukat ve mülkiyet uzmanı isimler var. Ki örneğin mülkiyet uzmanı olan arkadaş, aynı zamanda Sayın Talat döneminde de mülkiyet konusunda ekipte yer alıyordu.
Bakın bir örnek vereyim. Ekonomi konusunda Kıbrıs Türk önerilerini oluşturan ekip, aynı zamanda geçmiş dönemde, yani bir önceki Cumhurbaşkanı döneminde bu görevi yapan arkadaşlar. Hatta oraya yeni ekonomist arkadaşlar da ilave edilmiş durumda. Öte yandan biz, uzmanlık gerektiren konularda devletin kurumlarıyla birlikte çalışıyor, oralardan destek alıyoruz. Örneğin polis konularını müzakere ederken biz güvenlik ve polis yetkililerimizle bir araya gelerek ciddi teknik destek aldık, müzakere masasında ona göre ilerledik, kurumlarımızın uzmanlıklarından yararlandık.
Örneğin şu anda güven yaratıcı önlemler bağlamında yapılacak çalışmalar için yeni fikirleri tartışarak üretecek bir başka ad hoc komite kurduk. Mesela orada Ticaret Odası, Sanayi Odası, GİAD ve İŞAD’dan temsilciler olduğu gibi, üniversitelerden ekonomist akademisyen arkadaşlar var.

Havadis: Cumhurbaşkanı Eroğlu, göreve geldiği dönemde Danışma Kurulu oluşturmuştu. Faydalanıyor musunuz?
Kudret Özersay: Kuşkusuz bu yapıya destek olmak üzere oluşturulmuş Danışma Kurulu’nu da hatırlatmalıyım.  Farklı siyasi görüşleri bulunan isimlerden oluşuyor Danışma Kurulu. Geçmişte müzakerecilik yapmış, müzakere heyetlerinde yer almış isimlerle üniversitede akademisyen olarak görev yapan arkadaşlar var içerisinde. Müzakere Heyeti bu Kurul ile belirli aralıklarla bir araya geliyor ve görüş alış-verişinde bulunuyor. Tüm bunlara Cumhurbaşkanlığında görev yapan danışman hukukçuları da eklemek gerekir. Hatta bu isimler bir bölümü, bir önceki Cumhurbaşkanı döneminde görevde olan hukukçu arkadaşlar. Onlar da müzakerelere yardımcı oluyorlar, örneğin müzakerelerdeki uluslararası antlaşmalar komitesinin başkanı Cumhurbaşkanlığı Hukuk danışmanı olan arkadaşımızdır. Yani özetle ortada çok sayıda uzmanın katılımıyla çalışma yapan başarılı bir müzakere heyeti vardır.

Havadis: Cumhurbaşkanlığı’nın süreçle ilgili yeterli bilgiyi vermediği yönünde eleştiriler hiç bitmedi.
Kudret Özersay: Her dönemde müzakere heyetleri ve bilgi verme konusu siyasilerimiz tarafından istismar edildi. İşte bu nedenledir ki bugün zaman zaman toplumsal zenginliğimizi, enerjimizi boşa harcamak pahasına bu konuları sırf konuşmuş olmak için konuşanlar var. Bunu, tüm Cumhurbaşkanları ile çalışmış birisi olarak her dönemde görmek, yaşamak beni gerçekten üzüyor.
Üç yıl önce talep üzerine Meclis’te temsil edilen tüm siyasi parti yetkililerine tüm tutanakları açtık, “dileyen gelsin okusun” dedik. Peki sonuç ne oldu? Gelip de okuyan sayısını söylemeye gerçekten dilim varmıyor.
Bugün bu şikayeti yapan isimlerden birisinin, geçmiş dönemde verilen bu imkan çerçevesinde sadece bir kez geldiğini ve yüzlerce sayfa görüşme notuna bir-iki saat sadece göz atıp gittiğini söylemeye dilim varmıyor, ama bizi de söylemeye mecbur ediyorlar.
Bu türden bir imkan olduğunu, tüm tutanakların kendilerine açık olduğunu bildikleri halde bu şikayette bulunan siyasi parti yetkililerinin iyi niyetini sanırım artık sorgulamak gerekir.

Havadis: “Rum tarafında 70 kişilik bir komite müzakereler için, al- ver süreci için hazırlanıyor” son dönemlerde kuzeyde en çok kullanılan cümlelerden biri. Bu aynı zamanda “biz yetersiz kalıyoruz” eleştirisini de beraberinde getiriyor.
Kudret Özersay: Eğer kurulduğu söylenen komitelere rağmen verdiğimiz önerilere cevap almak için uzun süre bekliyorsak ya da bazı konularda “yetişemedik” yanıtı alıyorsak veya henüz al-vere hazır olmadığımız  söyleniyorsa, o zaman bu çalışma yöntemini kopyalamayı düşünmeden önce ciddi şekilde sorgulamak gerekir.
Öte yandan Kıbrıslı Rum liderin göreve gelmesinden sonra ilk kez bir müzakere heyeti kuruyor olduğunu unutmamak gerekir. Oysa bizde 2010 yılındaki Cumhurbaşkanı değişikliği ile birlikte bir müzakere heyeti zaten oluşturulmuştu ve o heyet görevine devam ediyor.

Havadis:  Çözümsüzlük devam ettiği sürece, müzakere süreçleri de iç politikanın bir parçası olmaya devam ediyor. Bunu dezavantaj olarak algılayabilir miyiz?
Kudret Özersay: Müzakereler iç siyasete meze yapılmamalı. Bir yandan müzakere heyetleri, diğer yandan bilgilendirme ve tutanakları paylaşma konuları ve dahası maalesef bugüne değin bu ülkede her dönemde iç siyasetin, kısır çekişmelerin mezesi yapılageldi.
Bunun bu ülkeye hiç, ama hiç bir yararı yoktur. Her üç Cumhurbaşkanı da, değişen oranlarda kendilerine göre daha farklı siyasi bir nokta duran isimlerle, uzmanlıkları çerçevesinde çalışmayı bilmişlerdir.
Devletin diğer kurumlarındaki çalışmalarla mukayese edildiğinde müzakereler açısından devletin arşivinin de, çalışanlarının da, hafızasının da kurumsallaşma açısından oldukça iyi bir noktada olduğunu hepimiz görmeliyiz diye düşünüyorum.

Havadis: Kıbrıs Türk tarafı, toplumu olası bir referanduma ve çözüme hazırlamak adına bir çalışma içerisine girmeyi planlıyor mu? Toplumu nasıl hazırlamayı düşünüyorsunuz?
Kudret Özersay: Bu sorunuz çok önemli. Eminim herkesin dikkatini çekmiştir. Geçmişteki süreçlerden farklı olarak neredeyse her Müzakereci görüşmesi ertesinde basına açıklama yapıyorum ve kamuoyuna o gün müzakerelerde hangi konuları konuştuğumuzu, genel anlamda hangi noktada olduğumuzu ve bundan sonraki adımın ne olduğunu açıkça anlatıyorum.
Tabii ki Rum tarafının ne önerdiğini ya da bizim ne önerdiğimizi detaylı şekilde söylemiyorum çünkü süreç içinde bir orta noktada buluşmak için şu anda söylediklerimizden daha farklı noktalara kaymamız da gerekebilir, o zaman da şimdi açıkladıklarınızla kamuoyunu yanlış yönlendirmiş olursunuz, gereksiz bir beklentiye neden olmuş olursunuz.
Oysa geçmişte hepimiz şunu gördük. Kıbrıs Türk tarafı gizlilik kuralına uyacak diye hep sessiz kaldı ama Rum tarafında yayınlanan gazeteler nedense müzakerelerdeki her şeyden, özellikle Kıbrıs Türk tarafının görüşleri çarpıtılarak haberdar edildi.
Rum basını adeta müzakere odasındaymış gibi yayınlar yaptı ve Kıbrıs Türk kamuoyuna ve basınına o anlamda bir haksızlık yapılmış oldu.
Oysa bu yeni dönemde, kimseye haksızlık olmaması ve kamuoyunun da sürecin nereye gidiyor olduğunu bilmesi için sürekli şekilde kamuoyuna açıklama yapıyor, bilgi veriyoruz. İşte bu bir nevi referanduma da hazırlamak anlamına geliyor. Toplumun farklı kesimlerinden bizlerle görüşme talebi geliyor ve biz görüşüyoruz, farklı düşünceler varsa dinliyoruz. Müzakere ofisine gelen somut görüşme taleplerinden hiçbirini geri çevirmiyorum, bunun başında da bazı sivil toplum örgütü temsilcileri geliyor. Kuşkusuz referanduma gerçek anlamda hazırlanma, çözüm hükümlerinin ne olacağı iyice şekillendiğinde hızlanacak olan bir süreçtir.
Toplumun farklı kesimleri bir çözümden bekledikleri bağlamında bu ortaya çıkacak metni değerlendirecek ve kararlarını vereceklerdir. Burada önemli olan dezenformasyonun engellenmesi ve önyargıların giderilmesidir. Herkesin bardağın diğer tarafını da görmeye çalışmasıdır. Bana kalırsa bu da şeffaflıkla ve empati kurmakla olur.

Havadis: ABD elçisi Koenig, liderlerin pazartesi günkü görüşmesinin ardından al-ver sürecine geçilmesiyle müzakerelerin yoğunluğunun artmasını beklediklerini söyledi. Bu yönde bir hazırlık var mı?
Kudret Özersay: Evet, bugün yapılacak Liderler görüşmesinde sürecin sonuç alıcı olabilmesi için nasıl bir yol izlememiz gerektiğini de ele almayı düşünüyoruz. Kısa sürede sonuç almak istiyorsak müzakerelerin yoğunlaşması da gerekir ancak sadece bu sonuç almak için yeterli de değil. Her iki tarafın da kendisi için ideal olanda diretmesi yerine bir orta noktada buluşmaya çalışması gerekir. Biz Kıbrıs Türk tarafı olarak bunun, köprü kurucu önerilerle ve al-ver ile olacağını düşünüyoruz. Rum tarafından gelen sinyaller ve örneğin Rum müzakere heyetinden bazı isimlerin Havadis’e yaptığı açıklamalar eski verimsiz oyuna geri dönüşü anımsatıyor ve biz buna girmek istemiyoruz. Yani şimdi ben müzakere masasında Rum tarafının, federal ortaklıkta sadece Rum bakanların alacağı kararla, tüm Kıbrıslı Türk bakanlar karşı çıksa bile o kararların geçerli olacağını, yani bir toplumun diğerinin iradesine rağmen ülkeyi yönetebileceğini önerdiğini söylersem bunun sürece ne faydası olur.

Havadis: Bu ve bunun gibi öneriler geldi mi masaya?
Kudret Özersay: Ben, Rum tarafının yerleşmiş BM parametrelerinin tamamen dışında olan öneri ve söylemlerini kamuoyu önünde deşifre etmekten özellikle kaçınıyorum çünkü bu sürece zarar vermek istemiyorum.
Bu çok hassas bir dengedir, herkes sorumlu davranmazsa kendimizi karşılıklı bir suçlama oyununun içerisinde buluruz ve bunun da kimseye ve bu ülkeye hiç bir yararı olmaz. Kıbrıs Rum tarafı da, federal yürütmede bu türden bir karar alma mekanizmasının olmayacağını bence en az bizim kadar iyi biliyor çünkü bu BM Güvenlik Konseyi’nin ilgili kararlarında tanımlanan ve ortak açıklamada da yer alan siyasi eşitliğe tabi ki aykırıdır.
Bu konular, müzakere masasında çözülür, basında karşılıklı suçlamayla değil. O eskidendi.

Havadis: Aklınızda çözüm sürecine ilişkin bir takvim var mı?
Kudret Özersay: Önemli olan taraflardan birinin tek yanlı takvimi değil, birlikte bir programlama yapabilmemizdir. Ancak her müzakere sürecinde olduğu gibi bunda da gerçekten doğal takvimler olduğunu herkes görmek durumundadır.
Eğer ucu açık, sırf görüşmüş olmak için görüşelim, nereye giderse gitsin düşüncesinde değilseniz bir takvimleme ve programlama mutlaka olacaktır.
Kıbrıs adası, hem bölgesel olarak hem de ilgili aktörler açısından ani ve beklenmedik siyasi gelişmelerin yaşanabileceği bir yerde duruyor. Onun için fırsat yakalandığında değerlendirilemezse ve zamana yayılmaya kalkılırsa sadece boşa kürek çekilmiş olunur.

Havadis: Maraş’ın güven yaratıcı önlemler çerçevesinde açılması artık yaygın şekilde gündeme getiriliyor. Kıbrıs Türk tarafı Maraş’ın kapsamlı çözümün bir parçası olduğu yönündeki tezinden vaz mı geçti?
Kudret Özersay: Maraş’ın tek yanlı olarak Kıbrıs Türk yönetiminde açılması ile bir güven yaratıcı önlem olarak açılmasını birbirinden ayırmak gerek. Birincisi konusunda daha önce kişisel görüşlerimi defalarca paylaştım. Ancak şu anda müzakerelere odaklandığımıza göre kapsamlı çözüm bağlamında sorduğunuz soruya bakmak gerekir.
Maraş’ın iki taraf arasında çözümün bir parçası olarak değil de bir güven yaratıcı önlem olarak ele alınması bizi Kıbrıs müzakerelerinin ve sorununun bir minyatürü durumunda olan Maraş müzakereleri ile karşı karşıya bırakır. Bu türden bir müzakerede ise mülkiyet, toprak ayarlaması, güvenlik, AB hukukunun uygulanması ve olağan olarak Kıbrıs sorununda var olan başlıkların gündeme gelmesi kaçınılmazdır.
Yani kısa sürede güveni yaratmaya odaklanmak yerine yeni bir tartışmanın içerisine sürüklenmemiz ve başarılı olsak da bunun uygulamasını mümkün kılmamız yıllar alabilecektir.
Bu şartlarda kendimize sormamız gereken soru ise bu müzakere sürecini yıllara yaymayı düşünüp düşünmediğimizdir. Biz bu sürecin erken zamanda uzatılmadan ve mümkünse başarıyla tamamlanmasını istiyoruz. Güven yaratıcı bir önlem için üç beş yıl beklemek yerine bir yıl içerisinde Maraş’ın da bulunduğu kapsamlı bir çözüm bulmak daha gerçekçidir diye düşünüyorum. Kuşkusuz neyin güven yaratıcı önlem olduğu madem ki tartışmalıdır, bu noktada Kıbrıs Rum tarafı bizi Maraş ile ilgili bir talepleri varsa bunun güven yaratacağı konusunda ikna etmek durumundadır. Bunda başarılı olamadıkları sürece bunun bir güven yaratmaktan ziyade, talep edildiği sürece kuşku ve kaygıları artıran bir meseleye dönüşmesi çok muhtemeldir.


Havadis: Siz hem Sn. Denktaş, hem Sn. Talat hem de Sn. Eroğlu döneminde müzakereler konusunda çalıştınız. Bu kez çözüm için gerekli olan tüm unsurların bir arada olduğuna dair yaygın bir söylem var. Tecrübelerinize dayanarak bu seferki çözüm şansını nasıl buluyorsunuz? Bu sefer bir çözüme ulaşabilecek miyiz?
Kudret Özersay: Çözüm şansı çok farklı ve birbiri ile ilintili faktörlere bağlıdır. Bunu önceden kestirmek yahut hesaplamak hiç de kolay bir şey değildir.
Daha önceki müzakere dönemlerinden farklı birtakım hususlar olduğu ortada. Her şeyden önce adanın her iki yanında da olumlu bir beklenti, giderek artan bir umut var. Ancak sürece de yardımcı olan bu olumlu beklentinin altında kalmamak bizim görevimizdir.
Kısa süre içerisinde bazı ilerlemeler ya da açılımlar elde etmemiz bu olumlu havanın muhafaza edilmesi için gereklidir. Öte yandan bu yeni dönemde her iki tarafta da yaşanan ekonomik sıkıntılar “bu statükonun sürdürülemez” olduğu yönünde bir algı yaratmaya başladı.
Bunun Rum tarafında henüz tam olarak geliştiğini söyleyemem. Ayrıca bunun liderlik kadrolarına da yansıması bir zorunluluk. Ekonomik sıkıntıların değişimi tetikleyip tetiklemeyeceğini bir süre sonra test etme imkanı bulacağız. Tabi tüm bunlara başta ABD olmak üzere pek çok uluslararası aktörün ilgisini de eklemek gerekir.
Eğer tüm bunları aynı yönde harekete geçirmek için çaba harcarsak çözüme ulaşmamak için bir neden göremiyorum.
Bu süreçte sonuç ne olursa olsun, bizlerin kontrol edemediğimiz toplumsal gelişmeler ve değişimler var. Bence dünyadaki iletişim ve diğer alanlarda yaşanan devrim niteliğindeki değişimlerin toplumsal yansımalarını yakında Kıbrıs’ta da göreceğiz. Tanınmamışlık bunu engelleyemez, belki bir miktar geciktirir sadece. Statüko çatırdıyor, bunu besleyen toplumsal yapı da siyaset de çatırdayacak diye düşünüyorum.

Havadis: Bu kez de bir çözüme ulaşmamamız durumunda Kıbrıslı Türkleri ne bekliyor?
Kudret Özersay: Çözüm, adil ve yaşayabilir olursa, her durumda bugünden daha iyi bir vizyonu bir perspektifi barındırıyor. Her şeyden önemlisi uluslararası hukukun bir parçası olmak bizim için çok önemli olacak. Tabi bunun için yaşam şeklimizi, yönetim anlayışımızı değiştirmek zorunda olduğumuzu da bilmeliyiz.
Kıbrıslı Türkler olarak bir çözüm halinde bugünden çok daha fazla çalışmak ve yarışmak zorunda olacağımızı düşünüyorum. Bu da kendi kendimize çeki düzen vermemize ivme katacak bir şeydir ve olumludur. Ancak çözüm öncesinde, oturup çözümü beklemeden de yapabileceklerimizi yapmakta daha bugünden geç kalıyoruz.
Bir çözüme ulaştığımızda da Lefkoşa Türk Belediyesi’ndeki aşırı istihdam orada duracak ve bunu çözmek zorunda olacağız. Belediyelerimizdeki bütçe sıkıntıları da yerinde duruyor olacak ve tüm bunlarla yine bir eşikte yüzleşmek zorunda olacağız. Bunları bilerek gecikmeksizin hazırlık yapmalıyız.

No comments:

Post a Comment