Özersay: Statüko çatırdıyor
Müzakereci Kudret
Özersay, bugün gerçekleşecek kritik liderler buluşması öncesinde Havadis
Gazetesi’nin sorularını yanıtladı
Esra AYGIN
“Müzakere heyeti
daha da güçlendirilmelidir” eleştirilerini yanıtlayan Başmüzakereci Kudret
Özersay, son dört yıldır sürekli öneri yapanın Türk tarafı olduğunu belirterek,
“Siz hiç BM tarafından Türk tarafının suçlandığına tanık oldunuz mu?” diye
sordu, geniş bir yetişmiş insan grubunun müzakere heyetine yardımcı olduğunu
söyledi. Müzakere heyetinin son dört yılda kendisini kanıtladığını vurgulayan
Özersay, “Aşırı talepler ortaya koyan, süreci geciktiren bir durumda olsaydık
inanın bana uluslararası toplum Kıbrıs Türk tarafını suçlamaktan hiç
çekinmeyecekti” dedi.
Özersay “tek
adam” olmadığının altını çizerek, birçok alanda, ülkenin yetişmiş isimlerinden
destek alındığını söyledi. Merhum Cumhurbaşkanı Denktaş ve bir önceki
Cumhurbaşkanı Talat döneminde müzakere heyetinde olan isimlerle halen
çalışıldığının altını çizen Özersay, bunu bir “zenginlik” olarak niteledi.
Kamuoyuna sürekli
bilgi verdiğini belirten Özersay, “İşte bu bir nevi referanduma da hazırlamak
anlamına geliyor. Toplumun farklı kesimlerinden bizlerle görüşme talebi geliyor
ve biz görüşüyoruz, farklı düşünceler varsa dinliyoruz” dedi.
Havadis: Kıbrıs Rum tarafı altı başlığın her biri
için ayrı müzakere ekipleri ve toplumun her kesimini temsil eden bir müzakere
danışma grubu oluşturdu. Buna karşılık, siz müzakereleri Kıbrıs Türk tarafı
adına yürüten tek adam görünümündesiniz. Size destek olacak uzmanlardan ve
farklı kesimleri temsil eden kişilerden oluşan bir ekibe ihtiyaç duymuyor
musunuz?
Kudret Özersay:
Müzakere heyeti, geçen sürede kendisini kanıtladı. Bizim her bir başlık için
bize yardımcı olan uzmanların da yer aldığı güçlü bir müzakere heyetimiz zaten
var ve bu heyet, aradan geçen dört yılda kendisini kanıtlamıştır.
Böyle olmasaydı,
aşırı talepler ortaya koyan, süreci geciktiren bir durumda olsaydık inanın bana
uluslararası toplum Kıbrıs Türk tarafını suçlamaktan hiç çekinmeyecekti.
Peki geçen sürede Kıbrıs Türk tarafının
uluslararası aktörler ve BM tarafından suçlandığına hiç tanık olduk mu?
Hayır. 2010
yılında oluşturulan heyetimiz son dört yıldır sürekli yeni öneri geliştiren, BM
uzmanlarıyla gerek yurt dışında gerekse adada yoğun şekilde çalışan ve yeni
fikirler geliştiren, her zaman daha fazla görüşme talep eden, Cenevre ve New
York’ta üçlü zirve yapılmasında ısrarcı olan ve oralara önerilerle giden, sonuç
almak için al-ver talep eden, geliştirdiği önerileri BM Genel Sekreteri
tarafından “yeni, yaratıcı” bulunan ve bunun BM raporlarında açıkça yazılmasını
sağlayan bir ekip.
Bunu herkesin
görüp memnun olması, mutlu olması gerekir.
Havadis: Size yardımcı olan müzakere heyeti ile
ilgili ne düşünüyorsunuz?
Kudret Özersay:
Müzakere Heyetimizin neredeyse yarısı Dışişleri Bakanlığı’ndan diplomat
arkadaşlardan oluşuyor: Bu isimlerin bir kısmı müdür seviyesinde ve geçmişte
Annan Planı döneminde Bürgenstock müzakerelerine bizzat Kıbrıs Türk tarafı
adına katılmış kişiler.
Bir bölümü de
yine aynı dönemde Annan Planı federal yasalarının hazırlanmasında fiilen görev
almış diplomat arkadaşlar.
Yine aynı ekipte
geçmişte Başbakanlık AB koordinasyon biriminde görev almış isimler var, avukat
ve mülkiyet uzmanı isimler var. Ki örneğin mülkiyet uzmanı olan arkadaş, aynı
zamanda Sayın Talat döneminde de mülkiyet konusunda ekipte yer alıyordu.
Bakın bir örnek vereyim.
Ekonomi konusunda Kıbrıs Türk önerilerini oluşturan ekip, aynı zamanda geçmiş
dönemde, yani bir önceki Cumhurbaşkanı döneminde bu görevi yapan arkadaşlar.
Hatta oraya yeni ekonomist arkadaşlar da ilave edilmiş durumda. Öte yandan biz,
uzmanlık gerektiren konularda devletin kurumlarıyla birlikte çalışıyor,
oralardan destek alıyoruz. Örneğin polis konularını müzakere ederken biz
güvenlik ve polis yetkililerimizle bir araya gelerek ciddi teknik destek aldık,
müzakere masasında ona göre ilerledik, kurumlarımızın uzmanlıklarından
yararlandık.
Örneğin şu anda
güven yaratıcı önlemler bağlamında yapılacak çalışmalar için yeni fikirleri
tartışarak üretecek bir başka ad hoc komite kurduk. Mesela orada Ticaret Odası,
Sanayi Odası, GİAD ve İŞAD’dan temsilciler olduğu gibi, üniversitelerden
ekonomist akademisyen arkadaşlar var.
Havadis: Cumhurbaşkanı Eroğlu, göreve geldiği
dönemde Danışma Kurulu oluşturmuştu. Faydalanıyor musunuz?
Kudret Özersay:
Kuşkusuz bu yapıya destek olmak üzere oluşturulmuş Danışma Kurulu’nu da
hatırlatmalıyım. Farklı siyasi görüşleri
bulunan isimlerden oluşuyor Danışma Kurulu. Geçmişte müzakerecilik yapmış,
müzakere heyetlerinde yer almış isimlerle üniversitede akademisyen olarak görev
yapan arkadaşlar var içerisinde. Müzakere Heyeti bu Kurul ile belirli
aralıklarla bir araya geliyor ve görüş alış-verişinde bulunuyor. Tüm bunlara
Cumhurbaşkanlığında görev yapan danışman hukukçuları da eklemek gerekir. Hatta
bu isimler bir bölümü, bir önceki Cumhurbaşkanı döneminde görevde olan hukukçu
arkadaşlar. Onlar da müzakerelere yardımcı oluyorlar, örneğin müzakerelerdeki
uluslararası antlaşmalar komitesinin başkanı Cumhurbaşkanlığı Hukuk danışmanı
olan arkadaşımızdır. Yani özetle ortada çok sayıda uzmanın katılımıyla çalışma
yapan başarılı bir müzakere heyeti vardır.
Havadis: Cumhurbaşkanlığı’nın süreçle ilgili
yeterli bilgiyi vermediği yönünde eleştiriler hiç bitmedi.
Kudret Özersay:
Her dönemde müzakere heyetleri ve bilgi verme konusu siyasilerimiz tarafından
istismar edildi. İşte bu nedenledir ki bugün zaman zaman toplumsal
zenginliğimizi, enerjimizi boşa harcamak pahasına bu konuları sırf konuşmuş
olmak için konuşanlar var. Bunu, tüm Cumhurbaşkanları ile çalışmış birisi
olarak her dönemde görmek, yaşamak beni gerçekten üzüyor.
Üç yıl önce talep
üzerine Meclis’te temsil edilen tüm siyasi parti yetkililerine tüm tutanakları
açtık, “dileyen gelsin okusun” dedik. Peki sonuç ne oldu? Gelip de okuyan
sayısını söylemeye gerçekten dilim varmıyor.
Bugün bu şikayeti
yapan isimlerden birisinin, geçmiş dönemde verilen bu imkan çerçevesinde sadece
bir kez geldiğini ve yüzlerce sayfa görüşme notuna bir-iki saat sadece göz atıp
gittiğini söylemeye dilim varmıyor, ama bizi de söylemeye mecbur ediyorlar.
Bu türden bir
imkan olduğunu, tüm tutanakların kendilerine açık olduğunu bildikleri halde bu
şikayette bulunan siyasi parti yetkililerinin iyi niyetini sanırım artık
sorgulamak gerekir.
Havadis: “Rum tarafında 70 kişilik bir komite
müzakereler için, al- ver süreci için hazırlanıyor” son dönemlerde kuzeyde en
çok kullanılan cümlelerden biri. Bu aynı zamanda “biz yetersiz kalıyoruz”
eleştirisini de beraberinde getiriyor.
Kudret Özersay:
Eğer kurulduğu söylenen komitelere rağmen verdiğimiz önerilere cevap almak için
uzun süre bekliyorsak ya da bazı konularda “yetişemedik” yanıtı alıyorsak veya
henüz al-vere hazır olmadığımız
söyleniyorsa, o zaman bu çalışma yöntemini kopyalamayı düşünmeden önce
ciddi şekilde sorgulamak gerekir.
Öte yandan
Kıbrıslı Rum liderin göreve gelmesinden sonra ilk kez bir müzakere heyeti
kuruyor olduğunu unutmamak gerekir. Oysa bizde 2010 yılındaki Cumhurbaşkanı
değişikliği ile birlikte bir müzakere heyeti zaten oluşturulmuştu ve o heyet
görevine devam ediyor.
Havadis:
Çözümsüzlük devam ettiği sürece, müzakere süreçleri de iç politikanın
bir parçası olmaya devam ediyor. Bunu dezavantaj olarak algılayabilir miyiz?
Kudret Özersay:
Müzakereler iç siyasete meze yapılmamalı. Bir yandan müzakere heyetleri, diğer
yandan bilgilendirme ve tutanakları paylaşma konuları ve dahası maalesef bugüne
değin bu ülkede her dönemde iç siyasetin, kısır çekişmelerin mezesi
yapılageldi.
Bunun bu ülkeye
hiç, ama hiç bir yararı yoktur. Her üç Cumhurbaşkanı da, değişen oranlarda
kendilerine göre daha farklı siyasi bir nokta duran isimlerle, uzmanlıkları
çerçevesinde çalışmayı bilmişlerdir.
Devletin diğer
kurumlarındaki çalışmalarla mukayese edildiğinde müzakereler açısından devletin
arşivinin de, çalışanlarının da, hafızasının da kurumsallaşma açısından oldukça
iyi bir noktada olduğunu hepimiz görmeliyiz diye düşünüyorum.
Havadis: Kıbrıs Türk tarafı, toplumu olası bir
referanduma ve çözüme hazırlamak adına bir çalışma içerisine girmeyi planlıyor
mu? Toplumu nasıl hazırlamayı düşünüyorsunuz?
Kudret Özersay:
Bu sorunuz çok önemli. Eminim herkesin dikkatini çekmiştir. Geçmişteki
süreçlerden farklı olarak neredeyse her Müzakereci görüşmesi ertesinde basına
açıklama yapıyorum ve kamuoyuna o gün müzakerelerde hangi konuları
konuştuğumuzu, genel anlamda hangi noktada olduğumuzu ve bundan sonraki adımın
ne olduğunu açıkça anlatıyorum.
Tabii ki Rum
tarafının ne önerdiğini ya da bizim ne önerdiğimizi detaylı şekilde
söylemiyorum çünkü süreç içinde bir orta noktada buluşmak için şu anda
söylediklerimizden daha farklı noktalara kaymamız da gerekebilir, o zaman da
şimdi açıkladıklarınızla kamuoyunu yanlış yönlendirmiş olursunuz, gereksiz bir
beklentiye neden olmuş olursunuz.
Oysa geçmişte
hepimiz şunu gördük. Kıbrıs Türk tarafı gizlilik kuralına uyacak diye hep
sessiz kaldı ama Rum tarafında yayınlanan gazeteler nedense müzakerelerdeki her
şeyden, özellikle Kıbrıs Türk tarafının görüşleri çarpıtılarak haberdar edildi.
Rum basını adeta
müzakere odasındaymış gibi yayınlar yaptı ve Kıbrıs Türk kamuoyuna ve basınına
o anlamda bir haksızlık yapılmış oldu.
Oysa bu yeni
dönemde, kimseye haksızlık olmaması ve kamuoyunun da sürecin nereye gidiyor
olduğunu bilmesi için sürekli şekilde kamuoyuna açıklama yapıyor, bilgi
veriyoruz. İşte bu bir nevi referanduma da hazırlamak anlamına geliyor. Toplumun
farklı kesimlerinden bizlerle görüşme talebi geliyor ve biz görüşüyoruz, farklı
düşünceler varsa dinliyoruz. Müzakere ofisine gelen somut görüşme taleplerinden
hiçbirini geri çevirmiyorum, bunun başında da bazı sivil toplum örgütü
temsilcileri geliyor. Kuşkusuz referanduma gerçek anlamda hazırlanma, çözüm
hükümlerinin ne olacağı iyice şekillendiğinde hızlanacak olan bir süreçtir.
Toplumun farklı
kesimleri bir çözümden bekledikleri bağlamında bu ortaya çıkacak metni
değerlendirecek ve kararlarını vereceklerdir. Burada önemli olan
dezenformasyonun engellenmesi ve önyargıların giderilmesidir. Herkesin bardağın
diğer tarafını da görmeye çalışmasıdır. Bana kalırsa bu da şeffaflıkla ve
empati kurmakla olur.
Havadis: ABD elçisi Koenig, liderlerin pazartesi
günkü görüşmesinin ardından al-ver sürecine geçilmesiyle müzakerelerin
yoğunluğunun artmasını beklediklerini söyledi. Bu yönde bir hazırlık var mı?
Kudret Özersay:
Evet, bugün yapılacak Liderler görüşmesinde sürecin sonuç alıcı olabilmesi için
nasıl bir yol izlememiz gerektiğini de ele almayı düşünüyoruz. Kısa sürede
sonuç almak istiyorsak müzakerelerin yoğunlaşması da gerekir ancak sadece bu
sonuç almak için yeterli de değil. Her iki tarafın da kendisi için ideal olanda
diretmesi yerine bir orta noktada buluşmaya çalışması gerekir. Biz Kıbrıs Türk
tarafı olarak bunun, köprü kurucu önerilerle ve al-ver ile olacağını
düşünüyoruz. Rum tarafından gelen sinyaller ve örneğin Rum müzakere heyetinden
bazı isimlerin Havadis’e yaptığı açıklamalar eski verimsiz oyuna geri dönüşü
anımsatıyor ve biz buna girmek istemiyoruz. Yani şimdi ben müzakere masasında
Rum tarafının, federal ortaklıkta sadece Rum bakanların alacağı kararla, tüm
Kıbrıslı Türk bakanlar karşı çıksa bile o kararların geçerli olacağını, yani
bir toplumun diğerinin iradesine rağmen ülkeyi yönetebileceğini önerdiğini
söylersem bunun sürece ne faydası olur.
Havadis: Bu ve bunun gibi öneriler geldi mi
masaya?
Kudret Özersay:
Ben, Rum tarafının yerleşmiş BM parametrelerinin tamamen dışında olan öneri ve
söylemlerini kamuoyu önünde deşifre etmekten özellikle kaçınıyorum çünkü bu
sürece zarar vermek istemiyorum.
Bu çok hassas bir
dengedir, herkes sorumlu davranmazsa kendimizi karşılıklı bir suçlama oyununun
içerisinde buluruz ve bunun da kimseye ve bu ülkeye hiç bir yararı olmaz.
Kıbrıs Rum tarafı da, federal yürütmede bu türden bir karar alma mekanizmasının
olmayacağını bence en az bizim kadar iyi biliyor çünkü bu BM Güvenlik
Konseyi’nin ilgili kararlarında tanımlanan ve ortak açıklamada da yer alan
siyasi eşitliğe tabi ki aykırıdır.
Bu konular,
müzakere masasında çözülür, basında karşılıklı suçlamayla değil. O eskidendi.
Havadis: Aklınızda çözüm sürecine ilişkin bir
takvim var mı?
Kudret Özersay:
Önemli olan taraflardan birinin tek yanlı takvimi değil, birlikte bir
programlama yapabilmemizdir. Ancak her müzakere sürecinde olduğu gibi bunda da
gerçekten doğal takvimler olduğunu herkes görmek durumundadır.
Eğer ucu açık,
sırf görüşmüş olmak için görüşelim, nereye giderse gitsin düşüncesinde
değilseniz bir takvimleme ve programlama mutlaka olacaktır.
Kıbrıs adası, hem
bölgesel olarak hem de ilgili aktörler açısından ani ve beklenmedik siyasi
gelişmelerin yaşanabileceği bir yerde duruyor. Onun için fırsat yakalandığında
değerlendirilemezse ve zamana yayılmaya kalkılırsa sadece boşa kürek çekilmiş
olunur.
Havadis: Maraş’ın güven yaratıcı önlemler
çerçevesinde açılması artık yaygın şekilde gündeme getiriliyor. Kıbrıs Türk
tarafı Maraş’ın kapsamlı çözümün bir parçası olduğu yönündeki tezinden vaz mı
geçti?
Kudret Özersay:
Maraş’ın tek yanlı olarak Kıbrıs Türk yönetiminde açılması ile bir güven
yaratıcı önlem olarak açılmasını birbirinden ayırmak gerek. Birincisi konusunda
daha önce kişisel görüşlerimi defalarca paylaştım. Ancak şu anda müzakerelere
odaklandığımıza göre kapsamlı çözüm bağlamında sorduğunuz soruya bakmak
gerekir.
Maraş’ın iki
taraf arasında çözümün bir parçası olarak değil de bir güven yaratıcı önlem
olarak ele alınması bizi Kıbrıs müzakerelerinin ve sorununun bir minyatürü
durumunda olan Maraş müzakereleri ile karşı karşıya bırakır. Bu türden bir
müzakerede ise mülkiyet, toprak ayarlaması, güvenlik, AB hukukunun uygulanması
ve olağan olarak Kıbrıs sorununda var olan başlıkların gündeme gelmesi
kaçınılmazdır.
Yani kısa sürede
güveni yaratmaya odaklanmak yerine yeni bir tartışmanın içerisine sürüklenmemiz
ve başarılı olsak da bunun uygulamasını mümkün kılmamız yıllar alabilecektir.
Bu şartlarda
kendimize sormamız gereken soru ise bu müzakere sürecini yıllara yaymayı
düşünüp düşünmediğimizdir. Biz bu sürecin erken zamanda uzatılmadan ve mümkünse
başarıyla tamamlanmasını istiyoruz. Güven yaratıcı bir önlem için üç beş yıl
beklemek yerine bir yıl içerisinde Maraş’ın da bulunduğu kapsamlı bir çözüm
bulmak daha gerçekçidir diye düşünüyorum. Kuşkusuz neyin güven yaratıcı önlem
olduğu madem ki tartışmalıdır, bu noktada Kıbrıs Rum tarafı bizi Maraş ile
ilgili bir talepleri varsa bunun güven yaratacağı konusunda ikna etmek
durumundadır. Bunda başarılı olamadıkları sürece bunun bir güven yaratmaktan
ziyade, talep edildiği sürece kuşku ve kaygıları artıran bir meseleye dönüşmesi
çok muhtemeldir.
Havadis: Siz hem Sn. Denktaş, hem Sn. Talat hem de
Sn. Eroğlu döneminde müzakereler konusunda çalıştınız. Bu kez çözüm için
gerekli olan tüm unsurların bir arada olduğuna dair yaygın bir söylem var.
Tecrübelerinize dayanarak bu seferki çözüm şansını nasıl buluyorsunuz? Bu sefer
bir çözüme ulaşabilecek miyiz?
Kudret Özersay:
Çözüm şansı çok farklı ve birbiri ile ilintili faktörlere bağlıdır. Bunu
önceden kestirmek yahut hesaplamak hiç de kolay bir şey değildir.
Daha önceki
müzakere dönemlerinden farklı birtakım hususlar olduğu ortada. Her şeyden önce
adanın her iki yanında da olumlu bir beklenti, giderek artan bir umut var.
Ancak sürece de yardımcı olan bu olumlu beklentinin altında kalmamak bizim
görevimizdir.
Kısa süre
içerisinde bazı ilerlemeler ya da açılımlar elde etmemiz bu olumlu havanın
muhafaza edilmesi için gereklidir. Öte yandan bu yeni dönemde her iki tarafta
da yaşanan ekonomik sıkıntılar “bu statükonun sürdürülemez” olduğu yönünde bir
algı yaratmaya başladı.
Bunun Rum
tarafında henüz tam olarak geliştiğini söyleyemem. Ayrıca bunun liderlik
kadrolarına da yansıması bir zorunluluk. Ekonomik sıkıntıların değişimi
tetikleyip tetiklemeyeceğini bir süre sonra test etme imkanı bulacağız. Tabi
tüm bunlara başta ABD olmak üzere pek çok uluslararası aktörün ilgisini de
eklemek gerekir.
Eğer tüm bunları
aynı yönde harekete geçirmek için çaba harcarsak çözüme ulaşmamak için bir
neden göremiyorum.
Bu süreçte sonuç
ne olursa olsun, bizlerin kontrol edemediğimiz toplumsal gelişmeler ve
değişimler var. Bence dünyadaki iletişim ve diğer alanlarda yaşanan devrim
niteliğindeki değişimlerin toplumsal yansımalarını yakında Kıbrıs’ta da
göreceğiz. Tanınmamışlık bunu engelleyemez, belki bir miktar geciktirir sadece.
Statüko çatırdıyor, bunu besleyen toplumsal yapı da siyaset de çatırdayacak
diye düşünüyorum.
Havadis: Bu kez de bir çözüme ulaşmamamız
durumunda Kıbrıslı Türkleri ne bekliyor?
Kudret Özersay:
Çözüm, adil ve yaşayabilir olursa, her durumda bugünden daha iyi bir vizyonu
bir perspektifi barındırıyor. Her şeyden önemlisi uluslararası hukukun bir
parçası olmak bizim için çok önemli olacak. Tabi bunun için yaşam şeklimizi,
yönetim anlayışımızı değiştirmek zorunda olduğumuzu da bilmeliyiz.
Kıbrıslı Türkler
olarak bir çözüm halinde bugünden çok daha fazla çalışmak ve yarışmak zorunda
olacağımızı düşünüyorum. Bu da kendi kendimize çeki düzen vermemize ivme
katacak bir şeydir ve olumludur. Ancak çözüm öncesinde, oturup çözümü
beklemeden de yapabileceklerimizi yapmakta daha bugünden geç kalıyoruz.
Bir çözüme
ulaştığımızda da Lefkoşa Türk Belediyesi’ndeki aşırı istihdam orada duracak ve
bunu çözmek zorunda olacağız. Belediyelerimizdeki bütçe sıkıntıları da yerinde
duruyor olacak ve tüm bunlarla yine bir eşikte yüzleşmek zorunda olacağız.
Bunları bilerek gecikmeksizin hazırlık yapmalıyız.
No comments:
Post a Comment