Monday 2 June 2014

Uluslararası Kriz Grubu Türkiye/Kıbrıs Projesi Direktörü Hugh Pope ile Röportaj (Havadis Gazetesi, 13 Nisan 2014)


Pope: Federasyona daha ne kadar şans verebiliriz?
Uluslararası Kriz Grubu’nun Türkiye/Kıbrıs Projesi Direktörü Hugh Pope, grubun çok tartışılan “Bölünmüş Kıbrıs: Kusursuz Olmayan Bir Gerçekle Yüzleşmek” raporu ile ilgili Havadis’in sorularını yanıtladı. 
Kıbrıs’ta anlaşmalı bir bölünme ve AB üyesi bağımsız bir Kıbrıs Türk devleti alternatifinin değerlendirilmesi gerektiğini savunan rapor ile ilgili olarak Pope, şu anda yürütülmekte olan federasyona dayalı kapsamlı çözüm müzakerelerinin önceki görüşme süreçleri ile aynı başarısız neticeyi ortaya çıkaracağını vurguladı ve “On yıllardır binlerce toplantı, her türlü müzakereci kombinasyonu, her türlü ortam denendi – Buna daha ne kadar şans verebiliriz?” diye sordu.
İşte Pope’un Havadis gazetesinden Esra Aygın’ın sorularına verdiği yanıtlar...
Soru: Bölünmenin Kıbrıs için daha iyi bir opsiyon olduğuna nasıl ikna oldunuz?
Pope: Hayır, bölünme ‘daha iyi bir opsiyon’ değil, maalesef bugünün gerçeği olan ‘kusursuz olmayan’ bir durum. Eğer daha önceki raporlarımızın isimlerine bakarsanız (“Bölünme Sürecini Durdurmak”, “Yeniden Birleşme mi Bölünme mi?”), bölünme fikrini desteklemiyorduk, ancak 2008-2012 sürecinde de federal bir çözüme varılamaması durumunda, müzakere edilmemiş bir bölünmenin kaçınılmaz hale geliyor olduğu hükmüne varıyorduk. Şu anda ise söylediğimiz şu: Eğer Kıbrıs her halükarda bölünecekse, mevcut statüko yerine müzakere edilmiş yani anlaşmalı bir bölünme çok daha iyi olur.
Soru: Uluslararası Kriz Grubu uzun yıllar Kıbrıs’ta federasyonu savundu. Federasyonun Kıbrıs’a uygun bir çözüm olmadığına kanaat getirmenize sebep olan ne?
Pope: Uluslararası Kriz Grubu Kıbrıs ile ilgili 2006 yılından beri yedi rapor yayınladı ve hepsinde federal çözümü destekledi. Bu sekizinci raporumuz. Eğer iki taraf gerçekten de federal bir anlaşmaya varabilirse, yine bu çözüm modelini destekleriz; ancak bu arada, tarafları, kabul edebilecekleri başka olası bir çözüm modeli olup olmadığını düşünmeye teşvik ediyoruz. Uluslararası Kriz Grubu’nun bu değişimi ani olmadı. 2008-2012 süreci çöktüğü zaman başka olasılıkları düşünmeye başladık. Lefkoşa, Ankara, Atina, Brüksel, Londra ve Washington’daki yetkililerle konuştukça da, tamamıyla aynı temelde yapılacak altıncı bir görüşme turunun, aynı başarısız neticeyi ortaya çıkaracağı sonucuna vardık. Bunun birçok nedeni var ve bu nedenlerin tümü de raporda yer alıyor. Ancak birkaç örnek vermem gerekirse, ortak bir dilin veya gerçek bir iki-dilliliğin olmaması, altyapı entegrasyonunun tamamıyla eksik olması, ve 2003 yılında başlayan karşılıklı geçişlerin Kıbrıs Rum ve Kıbrıs Türk toplumu arasında herhangi bir yakınlaşma sağladığına dair hiçbir işaretin olmamasını verebilirim.
Soru: ‘Tarafları alternatifleri değerlendirmeye teşvik ediyoruz’ dediniz. Madem ki alternatiflerden bahsediyoruz, örneğin neden üniter devlet değil de bölünme?
Pope: Doğrusu, üniter devlet de olası bir seçenek ve Kıbrıs Rum tarafından kesinlikle güçlü destek görecek bir alternatif. Ancak, iki toplum arasındaki farklılıklar ve güvensizlik o kadar büyük ki, bu alternatif çok uygulanabilir görünmüyor. Yapılan kamuoyu araştırmaları, Kıbrıslı Türklerin yüzde 40’ının bu opsiyonu kabul edebileceğini veya tolere edebileceğini gösteriyor. Ancak gerçek şu ki, yüzde 60 bunu tamamen reddediyor. 2010’da iki-devletli bir çözümü tercih ettiğini asla gizlemeyen bir lideri seçtiler. Ayrıca, bu tarz bir çözüme gidilmesi durumunda Kıbrıslı Türkler ve Türkiye kesinlikle güçlü garantilerde ısrarlı olacaklardır, ki bu da Kıbrıslı Rumların kabul etmek istemeyeceği bir şey. Dahası, bu çözüm, son 40 yıldır var olan gerçeklere – her ne kadar bu gerçekler kusursuz olmasalar da – tamamen ters.
Soru: Kıbrıslı Türklerin iyi koşullarda yaşadığını ve statükonun raporunuzda belirttiğiniz gibi ‘barışçıl ve sürdürülebilir’ olduğunu mu düşünüyorsunuz?
Pope: Hayır, kesinlikle! Tam da bu nedenle çözüm yollarını aradığımız sekiz rapor yazdık. Çoğu Kıbrıslı Türkün bana ilk söylediği şey, belirsizliğin sona ermesini istedikleri ve normal bir ülkede yaşamak istedikleridir. Statüko, Türkiye ödemeye ve Kıbrıslı Türkler de giderek daha fazla Anadolu’ya benzemeye hazır oldukları sürece barışçıl ve sürdürülebilirdir - ama hem Türkiye, hem Yunanistan, hem Kıbrıslı Türkler hem de Kıbrıslı Rumlar için ideal olmayan bir durumdur.
Soru: Raporunuz adanın her iki tarafında ve uluslararası toplumda federal çözüme varmak konusunda umutların yeniden yeşerdiği bir zamanda çıktı. Raporunuzun şu anki ortamla çelişkili olduğunu düşünmüyor musunuz?
Pope: Hayır. Bu sözünü ettiğiniz, iki-bölgeli, iki-toplumlu bir federasyon için 50 yılda gerçekleşen altıncı görüşme turu. Ve 2008-2012 veya 2002-2004 süreçlerine kıyasla daha da ümitsiz bir ortam var. Tüm taraflarda görüştüğümüz tüm yetkililer, bize bu süreçte “yeni hiçbir şey olmadığını” söylüyorlar. Sürece olan uluslararası ilgi ise nispeten düşük. ABD tarafından yeni bir ilgi olduğu görülüyor ki, bu da muhtemelen İsrail bağlantısı, Doğu Akdeniz’de barışı teşvik etme fikri, ve doğalgaz araştırmaları yapmakta olan bir Amerikan şirketine yardımcı olma nedenlerinin bir kombinasyonundan kaynaklanıyor. Ancak, dikkatinizi çekerim, Washington Kıbrıs’a özel bir temsilci atamış değil.
Evet, pragmatik bir Kıbrıslı Rum liderin varlığı çok olumlu, ancak mali krizin Anastasiades’in gücünü ciddi biçimde sarstığını unutmayın.
Sayın Mavroyannis’in Ankara’ya, Sayın Özersay’ın da Atina’ya giderek çapraz görüşmelerde bulunmaları çok olumlu bir adımdı. Bu, Uluslararası Kriz Grubu’nun Şubat 2011’den beridir etkin şekilde desteklediği bir fikirdir ve çok önemli bir sürecin başlangıcı olabilir. Ancak, çapraz görüşmelerin, olması gerektiği gibi düzenli aralıklarla devam edeceğine dair hiçbir işaret yok.

Soru: On yıllardır federal bir çözüm için görüşmeler yapıldığını söylüyorsunuz. Ancak Türk tarafının tezi çok uzun yıllar boyunca konfederasyondu. Federal çözüm müzakerelerine biraz daha şans verilmesi gerektiğini düşünmüyor musunuz?
Pope: Kırk yılda gerçekleştirilmiş olan beş görüşme turunun tümünün amacı federal bir çözüme ulaşmaktı – binlerce toplantı, her türlü müzakereci kombinasyonu, her türlü ortam – Buna daha ne kadar şans verebiliriz?
Temelde, tartışılmakta olan iki tür federasyon var: iki-bölgeli, iki-toplumlu bir federasyon (yani Belçika modelinin bir varyasyonu), yani ‘normal’ bir federasyon - ki yukarıda belirttiğim nedenlerden dolayı Kıbrıs durumunda bu tür bir federasyon mümkün olmadı. Bir de konfederasyon, veya ‘gevşek federasyon’ - ki Nikos Anastasiades’in hükümeti bu tarz bir federasyonu hedefliyor gibi görünüyor. Türkiye ve Kıbrıslı Türkler ise, geçmişte bu tarz bir federasyonu hedeflemekteydiler (bağımsız bir Kıbrıs Türk devletini hedeflemedikleri zamanlarda). Gevşek federasyon veya konfederasyon kabaca aynı şeye denk geliyor. Bununla ilgili tek problem ise, dünyada başka hiçbir örneğinin olmaması (İsviçre’deki aslında bir federasyon). Bir devletin nasıl hem AB içerisinde birleşik bir mevcudiyet olarak yer alıp, hem de ‘gevşek’ bir federasyon olarak yaşayacağını tahayyül etmek neredeyse imkansız. Kıbrıs hükümetinin AB yasalarını tüm adada birleştirilmiş ve tek tip bir şekilde uygulaması gerekecektir ve bu da hükümette birçok yönetim kademesi gerektirecektir. Dolayısıyla, 2008-2012 sürecinde elde edilen ‘Yakınlaşmalar’ veya Annan Planı’nda yer alan hantal ve ağır denetim ve denge mekanizmaları kaçınılmaz olacaktır.
Soru: Bağımsız bir Kıbrıs Türk devletinin statükoyu meşrulaştırarak büyük bir adaletsizlik yaratacağını düşünmüyor musunuz?
Pope: Evet, bir bakıma öyle. Ama her şey görecelidir. Mevcut durumun uzaması – yani müzakere edilmemiş bölünme, adanın yüzde 37’sinin işgal altında olması, mülkiyet sorunu yaşayanların çok azının tazmin edilmiş olması, adanın güneyindeki doğalgaz araştırmalarına gölge düşüren anlaşmazlıklar, ve adadaki on binlerce Türk askeri – bizim tartışılmasını önerdiğimiz şeyden çok daha büyük bir adaletsizlik teşkil ediyor. Biz müzakere edilmiş bir barış anlaşması öneriyoruz.
Soru: Bir Kıbrıs Türk devletinin Türkiye’den tam anlamıyla bağımsız ve Türkiye’nin etkisinden ari olabileceğine inanıyor musunuz?
Pope: Coğrafya, Türkiye’nin, herhangi bir anlaşmadan sonra da Kıbrıs’ın her iki tarafında büyük bir etki sahibi olmasını kaçınılmaz kılıyor... Ancak AB üyesi bir Kıbrıs Türk devletinin Türkiye dışında başka alternatifleri de olacak ve başka ortaklarla gelişme ve kendi ayakları üzerinde durma şansı olacak. Bu ortakların çoğu da aslına bakarsanız, Kıbrıslı Rumlar olacaktır. AB üyesi bir Kıbrıs Türk devleti, adanın her iki tarafında aynı para biriminin kullanılması, aynı yasaların ve vize rejiminin uygulanması anlamına gelecektir, ve zamanı geldiğinde aradaki sınır, normal AB üyesi devletler arasındaki sınırlar kadar görünmez hale gelecektir.
Soru: Prof. Dr. Niyazi Kızılyürek, 23 Mart’ta Yenidüzen gazetesinde yayınlanan makalesinde, raporunuzun Kıbrıslı Rumlara gözdağı vermek için mi, yoksa Kıbrıslı Rumlara ayrı Türk devleti karşılığında alacaklarının ne kadar “cazip” olduğunu gösterip, Türk tezini hayata geçirmek için mi yazıldığını sorguluyor. Bu raporu kaleme almaktaki amacınız bunlardan biri miydi?
Pope: Prof. Kızılyürek’in Uluslararası Kriz Grubu’nun raporunu ‘kusurlu’ bulma gerekçelerine katılmıyorum. Bizim bilinçli olarak veya bilmeden milliyetçi Türk tezini, Türkiye’nin B Planı’nı, yani taksimi canlandırdığımıza inanıyor. Doğrusu, milliyetçi Türk B Planı, bugünkü durumdur – müzakere edilmemiş bir bölünmüşlük, adanın hiçbir kısıtlama olmaksızın yırtıcı Türk kapitalizminin tekelinde bulunması, ve Türkiye’nin para yardımına muhtaç olması. Kuzey Kıbrıs’ı Türkiye’nin Cebelitarık’ına dönüştüren unsur Uluslararası Kriz Grubu’nun önerisi değil, adadaki mevcut durumun, yani B Planının ta kendisidir. 
Bizim önerdiğimiz aslında daha çok bir C Planıdır. AB’nin bir Kıbrıs Türk devletini kabul etme olasılığı gözardı edilmemeli. Yaptığımız araştırmalara göre, Kıbrıs Rum tarafı bunu kabul ederse, AB’nin buna hayır demesi imkansızdır. Burada sorulması gereken soru, Kıbrıslı Rumların böyle bir adım atmaya nasıl ikna edilebileceğidir. Öncelikle, Türkiye’ye güven duymaları gerekir – ki bunun için Türkiye’nin çok büyük bir çaba sarfetmesi gerekecektir. İkincisi, Türkiye’nin askerlerini geri çekmesi, garantilerin sona erdirilmesi, mülkiyet sorununun bir şekilde tazmin edilerek çözülmesi ve benzeri adımlar... Bunların hiçbirinin ‘Türk milliyetçi tezi’ kapsamında önerildiğine asla şahit olmadım.
Elbette, 1963 ve 1974 yıllarında Kıbrıs’ın parçalanması manevi olarak çok acı. Ancak olan oldu. İşte bu nedenle Uluslararası Kriz Grubu, şu anki durumu ‘kusursuz olmayan’ bir durum olarak değerlendiriyor. Ne yazık ki, raporumuzda da işaret ettiğimiz gibi, bu bölünmüşlük bir gerçektir. Ve bizim önerimiz, bu durumla nasıl başa çıkılabileceği ile ilgili bir öneridir.
Diğer taraftan, bu alternatif ciddi şekilde konuşulmaya başladığında, belki de iki taraf adayı bölmenin birleştirmekten daha zor olduğunu farkedecekler. Bu farkındalık da, liderlerin, insanların ya “Kıbrıslı Türk” ya da “Kıbrıslı Rum” oldukları yönündeki çağdışı kalmış görüşleri bir kenara bırakarak eşit vatandaşlar olarak iyi niyetle federasyon veya yeniden birleşme alternatifine geri dönmelerini kolaylaştıracaktır.

Soru: SeeD/Cyprus 2015 anketlerini yanlış yorumlamakla da eleştiriliyorsunuz. SeeD/Cyprus 2015, yaptığı açıklamada, “Toplumların federal bir çözüm modeline karşı çıktıklarını iddia etmek yanıltıcıdır. Yaptığımız kamuoyu araştırmaları...bu çözüme kayda değer bir destek olduğunu gösteriyor” dedi. Bu eleştiriye nasıl yanıt vereceksiniz?
Pope: SeeD/Cyprus 2015 kamuoyu araştırmalarının, federasyonun, her iki toplum için de ikinci en iyi seçenek olarak kabul edilebilir olduğunu gösterdiği doğrudur. Ancak insanların gerçekte ne istediklerinin ayrıntısına girdiğinizde, iki-toplumlu iki-bölgeli federal çözüm için gerekli olan ödünlere destek neredeyse yok denecek kadar azdır. Uluslararası Kriz Grubu raporunda dipnot 25’te kamuoyu araştırma sonuçları şu şekilde yer alıyor: Kıbrıslı Türkler, her iki devletin de AB’ye üye olduğu karşılıklı anlaşmaya dayalı bir ayrılığı ideal çözüm olarak görüyor (yüzde 79) ve Kıbrıs Türk tarafınca yorumlandığı şekliyle federasyondan daha iyi olacağına inanıyor (yüzde 69). Kıbrıslı Türkler Tayvanlaşma veya Kosovalaşma gibi ara çözümleri yetersiz bularak reddediyor (sırasıyla yüzde 50 ve yüzde 46). Kıbrıslı Rumlar karşılıklı anlaşmaya dayalı bir ayrılığı tamamıyla kabul edilemez buluyor (yüzde 79), ancak müzakerelerin kilit amaçlarını desteklemiyor: siyasi eşitlik (yüzde 32), federal bir hükümet (yüzde 31), iki-bölgelilik (yüzde 19), iki-toplumluluk (yüzde 18), ve eşit kurucu devletler (yüzde 15). İki toplumun güç paylaşımı yapmasına ise, Kıbrıslı Rumların yüzde 58’i, Kıbrıslı Türklerin ise yüzde 54’ü karşı çıkıyor.

No comments:

Post a Comment