Esra Aygın
Geçtiğimiz hafta
İsviçre’nin Crans-Montana kentinde adadaki iki taraf ve garantör devletler
Türkiye, Yunanistan ve Birleşik Krallık’ın katılımı ile yeniden toplanan Kıbrıs
Konferansı, Kıbrıs sorunun federal bir çerçevede çözülmesi adına tarihi bir
fırsattı.
Birleşmiş
Milletler Genel Sekreteri Antonio Guterres’in Kıbrıs sorununun temel unsurları
olarak belirlediği yönetim ve güç paylaşımı, mülkiyet, toprak, Türk-Yunan
vatandaşlarına eşdeğer muamele, ve güvenlik ve garantilerde iki tarafça kabul
edilemeyecek aşırı pozisyonları eleyerek oluşturduğu çerçeve içerisinde
karşılıklı cesur adımlar atılabilseydi bugün çok farklı şeyleri konuşuyor
olacaktık.
Diplomatik bir
kaynağın dediği gibi, Kıbrıslılar Crans Montana’da çözüme dokundular. “Ancak
çözüm parmaklarının arasından kayıp gitti.”
Konferansın
sürdüğü 10 gün boyunca ve sonrasında görüştüğüm uluslararası diplomatik
kaynaklara göre:
· Türkiye, uluslararası toplumu, Crans-Montana’ya
çözüm için geldiğine ve bunun için adım atmaya hazır olduğuna ikna etmiş
durumda. Kıbrıslı Rum ve Yunan kaynaklar dahi, Türkiye’nin esneklik göstererek
önemli adımlar attığını kabul ediyor. Genel görüş, Türkiye’nin konferans
boyunca, Kıbrıs’ta ‘yenilmiş’ veya ‘Rum tarafı ne istediyse vermiş’ görünmemek
kaydıyla tüm konuların çözüm bulunana kadar müzakere edilmesine ve bir
anlaşmaya varmaya hazırlıklı olduğu yönünde.
· Buna karşın, uluslararası toplum, 50
yıllık müzakere tarihinde hep direk olarak Türkiye ile masaya oturmayı talep
etmiş olan ve Crans-Montana’da bunu başarmış olan Kıbrıs Rum tarafının, hem
Kıbrıs’taki güvenlik ve garantiler yapısını değiştirmek hem de Kıbrıs sorununu
çözmek için eline geçen bu fırsatı iyi değerlendiremediği görüşünde.
Türkiye, konferansın
başladığı gün, çözümün ilk gününde önemli miktarda askerin çekilmesi ve geriye
kalan askerlerin çekilmesinin federal Kıbrıs’ın işleyişine bağlı olarak takvimlendirilmesi
önerisini getirdi ve Kıbrıslı Türklerin siyasi eşitliğinin garanti altına
alınması halinde güvenlik ve garantiler konusunda daha ileri öneriler
getirebileceği mesajını verdi. Konferansın akıbetini belirleyecek akşam
yemeğinden hemen önce ise Türkiye, Genel Sekreter’e sözlü olarak, tüm unsurlar üzerinde
anlaşmaya varılmış nihai bir paket çerçevesinde Garanti Antlaşması ve tek yanlı
müdahale hakkından federasyonun işlediğinin görülmesi ile vazgeçebileceğini
ifade etti. Tek noktada kalacak İttifak Antlaşmaları’nda da yeri olan 650
askerin varlığının ise, üzerinde anlaşılacak bir süre sonra gözden mi
geçirileceğine (review clause), yoksa askerin tamamıyla mı çekileceğine (sunset
clause) Başbakanların gelip karar vermesini önerdi. Rum tarafı ise bu önerileri
yazılı olarak talep etti ve bu olmadan Başbakanların gelmesine karşı çıktı.
· Müzakerelere yakın kaynaklar, yazıya
dökülen önerilerin, kabul edilmeseler bile gelecekteki müzakereler için bir
emsal oluşturduklarını, bu nedenle Türkiye’nin söz konusu önerileri yazılı
vermekten kaçınmış olabileceğini vurguluyorlar.
· Genel görüş, Türkiye’nin sözlü açılımında
samimi olup olmadığının bilinemeyeceği, ancak Rum tarafının bunu test etme
fırsatını kaçırdığı yönünde. Bu arada, Türk kaynaklar Türkiye'nin Crans Montana'da Genel Sekreter'e tek yanlı müdahale hakkından vazgaçebileceği mesajını verdiğini reddediyorlar.
· Anastasiadis’in konferans boyunca yakın
çalışma arkadaşları tarafından baskı altına alındığı ve yönetim ve güç
paylaşımında Kıbrıs Türk tarafına çok fazla taviz vermekle suçlandığı belirtiliyor.
Anastasiadis’in sıklıkla ‘yalnız ve ürkmüş’ bir görüntü çizdiği ise konferansın
uluslararası katılımcılarının ortak görüşü.
Konferansta
sunduğu ilk önerilerde dönüşümlü başkanlık nosyonuna karşı olduğunu belirterek
Genel Sekreter’in çizdiği çerçevenin dışında kalan Kıbrıs Rum tarafı, Genel
Sekreter’in gelmesine bir gün kala hazırladığı yeni önerilerde dönüşümlü
başkanlığı, tek listeden olması kaydıyla kabul etti, Türk ve Yunan
vatandaşlarına eşdeğer muamele başlığı altında daimi ikamette Türk ve Yunan
vatandaşları arasında 1/4 oranını teklif etti ve güvenlik ve garantiler başlığı
altında öteden beri ortaya koyduğu ve Türk ve Yunan askerlerini dışarıda tutan
uluslararası polis gücünde 1/3 oranında Türk ve Yunan askerleri olmasını önerdi.
· Kıbrıs Rum tarafının söz konusu önerileri,
Türk tarafınca tatmin edici bulunmasa da, uluslararası diplomatik kaynaklar, bu
önerileri, bugüne kadar ‘kabul edilmez’ olarak nitelenen dönüşümlü başkanlık ve
Türk-Yunan vatandaşlarına eşdeğer muamelenin ilk kez kamuoyuna açık ve resmi
olarak kabul edilmiş olması açısından önemli buluyor.
· 6 Temmuz Perşembe günü kendi deyimi ile
‘karar anı’ için Crans Montana’ya gelen BM Genel Sekreteri için kırılma noktası,
Türkiye’nin garantiler ve müdahale hakkından vazgeçmeye ve askeri tamamen
çekmeye hazır olduğu sinyaline karşın Rum tarafının bunu yazılı almakta ısrar
etmesi ve Kıbrıslı Türklerin talebine yakın dönüşümlü başkanlık önerisini
çözümün 1. gününde 0 asker 0 garanti şartına bağlaması oldu.
Genel sekreter
yaklaşık 5 saat süren yemekte tarafların pozisyonlarının uzlaştırılabilir
olmadığına karar verdi ve sabaha karşı düzenlediği basın toplantısında
konferansın başarısızlıkla sonuçlandığını açıkladı.
Başarısızlığın ana
sorun güvenlik ve garantiler gibi görünse de, taraflar buna bağlı olarak
dönüşümlü başkanlık, mülkiyette duygusal bağ, haritanın son hali ve Türk ve
Yunan vatandaşlarına eşdeğer muamelede de ortak bir noktada buluşamadı.
BM ne yapacak
BM’nin bu
konferansı, Kıbrıs çözüm sürecine hem zaman, hem para hem de insan kaynağı
açısından yatırım yapmaya devam edip etmeyeceğine karar vermek için temel
alacağı en başta açık şekilde ortaya konmuştu. Yeterli istek ve iradenin
görülmemesi durumunda BM’nin konferansı 3-4 günden fazla uzatmayacağı da gelen net
mesajlar arasındaydı.
BM’ye yakın diplomatik
bir kaynak ”Hiçbir yere varmayan müzakereler çerçevesinde aynı konuları tekrar
tekrar konuşmak artık BM için bile mantıksız,” diye konuştu.
Kaynağa göre, bundan
sonra BM’nin sürece dahil olabilmesi için tek yol, iki liderin Genel
Sekreter’den taraflarla yaptığı görüşmeler çerçevesinde açıkta kalan temel
unsurlarla ilgili çözüm önerilerini taraflara sunmasını talep etmesi. Ancak bugünkü
şartlarda bu pek olası görünmüyor...
No comments:
Post a Comment