Esra AYGIN
Kıbrıs sorununa
kapsamlı bir çözüm bulmak amacıyla, Kıbrıslı Türk Lider Mustafa Akıncı ve
Kıbrıslı Rum Lider Nikos Anastasiadis ile ekiplerinin geçtiğimiz Mayıs ayından
beridir yürüttükleri müzakerelerde son dönemece girildi.
Yönetim ve güç
paylaşımı, ekonomi ve Avrupa Birliği başlıklarını bitirme noktasına getiren
taraflar, geçtiğimiz Ekim ayından beridir en zor ve karmaşık konulardan biri
olan mülkiyet başlığında yoğun bir çalışma yürüttüler. Gelinen noktada,
mülkiyet başlığında çok büyük bir ilerleme sağlandığı ve en çok bir ay
içerisinde bu başlığın da tamamlanma noktasına geleceği görülüyor.
İadede “yuva” kriteri
Mülkiyet
başlığındaki müzakerelere birbirinden çok farklı pozisyonlarla başlayan taraflar,
şu anda mülkiyet sorununun nasıl çözülmesi gerektiği ile ilgili bir anlayış
birliği içerisinde. Yapılan görüşmelerde, iade kapsamına girecek mülklerde
mülkün boş olması, üzerinde herhangi bir geliştirme yapılmamış olması gibi
kriterlerin yanı sıra, iade talep eden kişinin iadesini istediği mülke duygusal
bir bağının olması, yani bir dönem o mülkü ‘yuva’ bilmiş olması kriteri de
getirildi. Uzmanlar, duygusal bağ kapsamında kuzeydeki malına geri dönüş hakkı
kazanabilecek Kıbrıslı Rumların sayısının birkaç bini geçmediği konusunda
hemfikir.
İki bölgelilik korunuyor
Çözümle birlikte
kurulacak olan Mülkiyet Komisyonu, tüm mülkiyet başvurularını şu anda
taraflarca oluşturulan kriterler temelinde çözümlediği gün, Kıbrıs Türk kurucu
devletinde nüfus çoğunluğunun Kıbrıslı Türklerde olacağı anlaşma şartları ile
kesinlik kazanmış durumda. Kıbrıs Türk kurucu devletinde mülkiyet çoğunluğunun
Kıbrıslı Türklerde olması ise, mülk edinme kurallarını düzenleme yetkisini kurucu
devletlere bırakarak garanti altına alınıyor. Mülk edinmeden ada içerisinde
herhangi bir yerde yaşama hakkında ise bir sınırlama olmayacak.
Türkiye’ye AB üye devleti
muamelesi
Bu arada, çözüm
olması durumunda Türkiye’nin federal Kıbrıs nezdinde AB üye devleti muamelesi
göreceği, ancak vatandaşlık verilmesi durumunda adanın şu anda 4’e 1 olan
Yunan-Türk dengesinin korunacağı belirtiliyor.
Finansman kritik
İki tarafın
oluşturduğu kriterler çerçevesinde mülkiyet sorununun çoğunlukla tazminatlar yoluyla
çözüleceğinin kesinleşmesiyle çözümün finansmanı konusu daha da büyük bir önem
kazanmış durumda. Uluslararası Para Fonu ve Dünya Bankası uzmanları şu anda
mülkiyet sorununun çözümü de dahil, çözümün toplam maliyetinin ne olacağı
konusunda detaylı bir inceleme yapıyorlar. Bu incelemenin sonucunda ortaya
çıkacak olan rakamın, bağışlar ve uzun vadeli düşük faizli kredilerle
karşılanması gerekecek. Bu aşamada artık taraflar açısından en büyük endişe
kaynağı, siyasi farklılıklar değil, çözüm için finansman bulunması. Zira
yeterli finansmanın bulunamaması durumunda çözüm şartlarının yerine getirilmesi
imkansız olacak.
Sırada toprak ve garantiler
Mülkiyet
başlığının kapanma noktasına gelmesi için en fazla bir aylık bir süreye ihtiyaç
duyulduğu belirtiliyor. Kıbrıs Türk tarafı, mülkiyet başlığının büyük ölçüde
tamamlanmasıyla toprak ve garantiler başlıklarının tercihen yurtdışında
birbirleri ile bağlantılı şekilde ele alınmasını istiyor. Ancak Kıbrıs Rum
tarafının bu konudaki yaklaşımı farklı. Toprak konusunda belli bir anlayışa
varılmadan ve garantiler konusunda Türkiye’den olumlu bir mesaj almadan önce
kendisini yurt dışında bir müzakere sürecine angaje etmek istemiyor.
Sürecin bundan
sonra nasıl ilerleyeceği, Rum tarafının garantiler konusunda Türkiye’den alacağı
sinyal ile çok yakından bağlantılı. Kıbrıslı Rum Lider Anastasiadis’in
geçtiğimiz hafta Davos’ta Türkiye’nin garantilerle ilgili nasıl bir tutum
içerisinde olduğu ile ilgili doğrudan veya dolaylı bir gösterge almaya
çalıştığı, ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden vasıtasıyla Ankara’ya yine
garantilerle ilgili bazı mesajlar ilettiği ve AKEL Genel Sekreteri Andros
Kiprianu’nun da İstanbul temaslarının da ana gündem maddesinin garantiler
olduğu biliniyor. Kıbrıs Rum tarafının bu kanallar vasıtasıyla Türkiye’den
garantilerle ilgili olumlu bir gösterge alması durumunda, toprak başlığında
daha rahat ve esnek davranabileceği belirtiliyor.
Aslında, ne
Kıbrıs Türk tarafı ne de Kıbrıs Rum tarafı garantiler konusunun müzakereleri
tehlikeye sokmasını veya sekteye uğratmasını beklemiyor. Kıbrıslı Türklerin
siyasi eşitliğinin garanti altına alınmış olduğu ve 1960’a kıyasla yeni federal
Kıbrıs’ta çok daha güçlü, eşit ve AB üyesi bir federasyonun iki kurucu
devletinden birine sahip bir Kıbrıs Türk varlığının söz konusu olduğu göz
önünde bulundurulduğunda, 1960’taki garanti yapısının değişmeden devam etmesi
gerçekçi değil. Ancak Kıbrıslı Türk tarafının Türkiye’nin garantörlüğünden
tamamıyla vazgeçmesi de beklenmiyor. Bulunabilecek formüller arasında askeri
olmayan ve yaptırım ve ambargoları içeren, tek taraflı veya geçici garanti
yapıları gibi seçenekler yer alıyor.
Hedef mayısta müzakereleri
tamamlamak
Taraflar resmi
olarak herhangi bir takvim öngörmeseler de, Mayıs ayına kadar müzakereleri
tamamlamayı, yaz aylarını anlaşmanın halka anlatılması, federal yasaların yazılması
ve diğer teknik çalışmaların tamamlanmasına ayırmayı ve sonbaharda da
referanduma gitmeyi öngörüyor.
AB’ye hazırlık ve
sürdürülebilir ekonomi
Diğer taraftan
adanın kuzeyinde, Kıbrıs Türk tarafının mevzuat ve kurumlarının AB’ye uyumlaştırılması
konusundaki çalışmalar artan bir yoğunlukla devam ediyor. Özellikle Euro’ya
geçiş, gümrük kuralları, gıda güvenliği ve hayvan sağlığı konularında çok yoğun
bir çalışma yürütülüyor. Aynı zamanda, adada bulunan Uluslararası Para Fonu ve
Dünya Bankası uzmanları federal Kıbrıs’ın sürdürülebilir bir kamu maliyesi, para
politikası ve ekonomiye sahip olması için alınması gereken tedbirler ve
atılması gereken adımlar konusunda detaylı bir çalışma yapıyor.
No comments:
Post a Comment