ESRA AYGIN
Müzakerelerin son
aşaması olarak planlanan ve 12 Ocak’ta Cenevre’de gerçekleştirilecek ‘hayati’ Kıbrıs
Konferansı’nda, tarafların güvenlik ve garantiler başlığında kabul edilebilir
formüller üzerinde tartışıp bir anlaşmaya varması bekleniyordu. Kötü senaryo
ise, müzakerelerin güvenlik ve garantiler başlığındaki anlaşmazlık nedeni ile
Cenevre’de çökmesi idi.
Ancak mevcut
durumda söz konusu konferansın bu konuda olumlu veya olumsuz nihai bir sonuç
üretmesi çok zor görünüyor. Garantiler ve güvenlik konusunda şimdi ile 12 Ocak
arasında büyük bir hareketlenme gerçekleşmediği taktirde, Kıbrıs Konferansı bu
başlığın çözüleceği değil, sadece konu ile ilgili sürecin başlayacağı bir toplantı
olacak. Ve bu süreç şu anda öngörülemeyecek bir döneme yayılacak.
Müzakerelere çok
yakın diplomatik bir kaynak, tahminimin büyük ihtimalle doğru olduğunu
belirterek, “12 Ocak’ta bir araya gelecek tarafların daha sonra ülkelerine
dönmeleri, güvenlik ve garantiler konusundaki diyaloğa devam etmeleri ve
ileriki bir tarihte yine Cenevre’de bu gündemle toplanmaları çok olası” diyor.
Yani artık
Cenevre’deki Kıbrıs Konferansı, bizi sonuca ulaştıracak bir toplantı yerine, güvenlik
ve garantiler konusunda devam edecek bir sürecin başlangıcı olarak görülüyor. Yıllar
sürmüş olan bazı konferansları düşündükçe insanın içine fenalık geliyor.
12 Ocak
toplantısından artık net bir sonuç beklenmiyor olmasının nedeni ise, tarafların
hiç birinde güvenlik ve garantiler konusunda herhangi bir hazırlığın yapılmamış
olduğu gerçeği. Tatiller dahil neredeyse sadece iki haftalık bir süre kalmış
olmasına rağmen müzakere sürecinin akıbeti açısından ‘hayati’ olarak
değerlendirilen bu toplantı için ne Kıbrıs Türk ve Rum tarafları, ne de Türkiye
veya Yunanistan’da ciddi ve resmi bir tartışma veya diyalog yok.
Bu süreçte
Türkiye ve Yunanistan Dışişleri Bakanlığı yetkilileri arasında bir dizi görüşmenin
yapılması, güvenlik ve garantiler konuları tartışılırken, Türkiye Cumhurbaşkanı
Recep Tayyip Erdogan ve Yunanistan Başbakanı Alexis Tsipras arasındaki
toplantının da zeminin hazırlanması bekleniyordu. Ancak şu ana kadar ne
dışişleri düzeyinde resmi ve ciddi bir diyalog, ne de Erdoğan-Tsipras
görüşmesine yönelik net bir gelişme olmadı.
Akıncı ve
Anastasiadis’in de garantiler konusunu tartışıp Cenevre’ye en azından minimum bazı
müşterek paydalarla gitmesi, konunun, Türkiye ve Yunanistan arasında - Ege
Adalarından tutun da Yunanistan’daki Türk helikopter pilotlarının iadesine
kadar - geniş yelpazedeki sorunların müzakeresinde sadece küçük bir bölüm
teşkil etmesi riskini azaltabilirdi. Akıncı ve Anastasiadis’in Cenevre’de garantiler
konusunda mümkün olduğunca tek ses olması, 12 Ocak konferansının Kıbrıs değil
başka ülkelerin çıkarlarının konuşulduğu bir platform haline gelmesini bir
dereceye kadar engelleyebilirdi.
Cenevre öncesinde
güvenlik ve garantiler konusunda ciddi ve somut bazı hazırlıkların
yapılmamasının bir diğer dezavantajı, Kıbrıs Türk tarafını 11 Ocak tarihinde zora
sokacak olması. Akıncı ve Anastasiadis 9 Ocak’tan itibaren Cenevre’de Kıbrıs sorununun
beş başlığında, yani yönetim ve güç paylaşımı, mülkiyet, AB, ekonomi ve
toprakta açıkta kalan konuları kapatmaya çalışacak. 11 Ocak’ta ise tarafların
birbirlerine harita sunmaları planlanıyor. Peki güvenlik ve garantilerde henüz
ciddi bir tartışma yapılmamışken ve tablo belli değilken Kıbrıs Türk tarafı
masaya nasıl harita koyabilecek? Mont Pelerin’deki sorun tam da bu değil miydi?
Kıbrıs Türk tarafı, Rum tarafının garantiler konusundaki pozisyonunu görmeden
toprak konusunda herhangi bir taahhüt altına girmek istememişti. Peki
Cenevre’de bunu yapabilecek mi?
No comments:
Post a Comment