AVRUPA ÇÖZÜMÜ
DESTEKLEYECEK: Piri: “Avrupa Parlamentosu, Avrupa Komisyonu ve aslında
uluslararası toplum bir bütün olarak Kıbrıs’ta bir çözüme varıldığında bu
çözümü desteklemek için mümkün olan her şeyi yapmalıdır. Müzakerelerden olumlu
bir sonuç çıktığı taktirde, bu sonucu desteklemek için ne yapabiliyorsak
yapacağız. Avrupa Parlamentosu, Avrupa Komisyonu’ndan bunun için yeterli
finansmanı sağlaması talebinde bulunacak.”
AB TÜRKİYEYE ADİL
DAVRANMADI: Piri: “Samimi olmak gerekirse, son 10 yıldır Türkiye’nin üyelik
müzakerelerinin hızlı ve etkin şekilde yürümemesinin hiçbir şekilde Türkiye’deki
gelişmelerle ile bir ilgisi yok. Bu tamamen farklı AB üyesi devletlerin kendi
iç siyasi gelişmelerine bağlı. Özellikle Fransa’da ve Almanya’daki...”
Esra Aygın
Avrupa
Parlamentosu Türkiye Raportörü Kati Piri, Avrupa Parlamentosu ve Avrupa
Komisyonu’nun Kıbrıs’ta varılacak çözümü desteklemek için mümkün olan her şeyi
yapması gerektiğini belirtti.
Türkiye yıllık
ilerleme taslak raporunda Kıbrıs’a da geniş yer vermiş olan Piri, Havadis
gazetesi ve Kıbrıs Haber Ajansı CNA’ya verdiği ortak röportajda, Avrupa
Parlamentosu’nun, Avrupa Komisyonu’ndan, Kıbrıs’taki bir çözümü desteklemek
için yeterli finansmanı sağlaması talebinde bulunacağından emin olduğunu
söyleyerek, “Kıbrıs’ta iki toplumun ve liderlerin bir anlaşmaya varması sadece
sizin adanız açısından değil, tüm Avrupa için çok önemli bir gelişme olur,”
dedi.
Geçtiğimiz ay Türkiye’nin
güneydoğusunu ziyaretinden sonra bölgede ağır insan hakları ihlalleri ve
orantısız güç kullanımı yaşandığı yönündeki yorumları nedeniyle Türk hükümet
yetkililerince ağır şekilde eleştirilen Piri’nin kaleme aldığı Türkiye ilerleme
raporu Avrupa Parlamentosu’nda Nisan ayının ikinci haftasında görüşülecek.
İşte Piri’nin
Kıbrıs ve Türkiye-AB ilişkileri ile ilgili sorulara verdiği yanıtlar...
Raporunuzda Kıbrıs
müzakerelerinde yaşanan ilerlemeden bahsediyorsunuz ve çözüm sürecine geniş yer
veriyorsunuz. Kıbrıs’ta bu yıl içerisinde bir çözüm olabileceğini düşünüyor
musunuz?
Piri: Raporumda Kıbrıs’a bu kadar geniş yer vermemin nedeni şu: Tüm bölgede çok
umutsuz bir tablo ile arşı karşıyayız. Tüm Orta Doğu ve hatta Avrupa büyük bir
istikrarsızlık içerisinde, ve hatta ülkelerin parçalandığına şahit oluyoruz. Diğer
taraftan, Kıbrıs’ta çok umut verici bir süreç devam ediyor. Dolayısıyla
Kıbrıs’ta iki toplumun ve liderlerinin bir anlaşmaya varması sadece sizin
adanız açısından değil, tüm Avrupa açısından çok önemli bir gelişme olur. Bunun
tüm bölgeye olumlu bir etkisi olacağını düşünüyorum.
Avrupa Parlamentosu ve genel
olarak Avrupa Birliği kurumları Kıbrıs’ta çözüme yardımcı olmak için ne
yapabilir?
Piri: Avrupa Parlamentosu, Avrupa Komisyonu ve aslında uluslararası toplum bir
bütün olarak Kıbrıs’ta bir çözüme varıldığında bu çözümü desteklemek için mümkün
olan her şeyi yapmalıdır. Verilmesi gereken ana mesaj budur. Müzakereler Kıbrıs’taki
toplumlar ve liderleri arasındadır. Avrupa Parlamentosu müzakerelere müdahil
olmak istemez. Ama müzakerelerden olumlu bir sonuç çıktığı taktirde, bu sonucu
desteklemek için ne yapabiliyorsak yapacağız. Ve eminim Avrupa Parlamentosu,
Avrupa Komisyonu’ndan bunun için yeterli finansmanı sağlaması talebinde
bulunacaktır.
Kıbrıslı Rum Lider
Anastasiadis, Türkçe’nin Avrupa Birliği’nin resmi dili olması için başvuruda
bulundu. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Piri: Sayın Anastasiadis’in bu jestini memnuniyetle karşıladığıma raporumda da
yer verdim. Bu adım aslında Kıbrıs Rum liderliğinin bu süreci sonuna kadar
götürme arzusunda olduğunu gösteriyor. Eminim bu Sayın Anastasiadis açısından kolay
bir karar değildi ve eminim bazı muhalefet partileri bundan hiç hoşlanmadı. Ama
şundan da eminim ki, bu, Kıbrıs Türk tarafı açısından, karşı tarafın bu süreci
ilerletmek konusunda samimi olduğu ve bu yönde çaba gösterdiği anlamına
gelmiştir. Kıbrıs’ta nihai bir çözüme varıldığında – ki bunun olmasını umut
ediyorum – tabii ki Türkçeyi AB’nin resmi dili olarak kabul edeceğiz.
Raporunuzda, Türkiye ile
üyelik müzakerelerinde yargı ve temel haklarla ilgili olan 23. ve adalet,
özgürlük ve güvenlik ile ilgili olan 24. Başlıkların açılmasını öneriyorsunuz.
Bu başlıklarda Kıbrıs’ın vetosunu nasıl aşacaksınız?
Piri: Farklı siyasi grupların buna karşı çıkacağını biliyorum. Ancak hepimizin
mutabık olduğu bir şey var ki, o da herhangi bir başlık açılmadan önce
Türkiye’nin belli kıstasları yerine getirmesi gerekiyor. Türkiye’deki reform
sürecinden memnun olalım veya olmayalım bu iki başlıkta, yani temel haklar ile
ilgili olarak Türkiye ile bir yoğun diyalog geliştirmemiz çok önemli. Kötüye
gittiğinden endişe duyduğumuz konularda Türkiye ile diyaloğumuzu
yoğunlaştırmamız gerekiyor. Bu başlıkları açmak Türkiye’yi ödüllendirmek
anlamına gelmez. Türkiye’nin üyeliğe artık daha yakın olduğu anlamına da gelmez.
Bu sadece, bizim yalnızca mülteciler konusunda değil, insan hakları konusunda
da Türkiye ile daha yoğun bir diyalog içerisinde olmak istediğimiz anlamına
gelir.
Mülteci krizi nedeniyle Avrupa
Birliği, tam da insan hakları ve ifade
özgürlüğü ihlallerinin hızla arttığı bir dönemde Türkiye ile yakın ilişkiler
kuruyor. Bu AB adına bir çelişki değil mi?
Piri: AB liderlerinin Türkiye hükümeti ile sadece mülteci krizini konuşmaları ve Türkiye’de
olan olaylarla ilgili suskun kalmaları bir çelişki, evet. Ben Türkiye ile daha
yoğun bir diyaloğu destekliyorum, ama bu diyalog tek boyutlu olmamalı. Birçok
konuyu kapsamalı. Sadece Yunan adalarına kaç kişinin geldiğini konuşuyor olmamalıyız.
Türkiye ile çok daha geniş bir diyalog yürütmeliyiz.
Türkiye’de basın özgürlüğü
alanında ve güneydoğuda yaşananlar hakkında ne düşünüyorsunuz?
Piri: Basın özgürlüğü konusunda geçtiğimiz gün Parlamento Başkanı Schulz’un yaptığı
açıklamaları memnuniyetle karşılıyorum. Benim Avrupalı liderlerden beklediğim
budur. İşler iyi gitmediğinde de Türkiye ile doğrudan diyalog kurup verilmek
istenen mesajı yetkililere ulaştırmaları. Zamanlamaya baktığınız zaman ilginç
bir tesadüf ortaya çıkıyor. Can Dündar ve Erdem Gül, Kasım ayındaki AB-Türkiye
zirvesinden iki gün önce tutuklanmışlardı. Şimdi yine AB-Türkiye zirvesinden
birkaç gün önce Türkiye’nin en büyük gazetelerinden Zaman’a karşı bir operasyon
söz konusu. Tabii bunun AK Parti ve Gülen arasındaki çekişme ile de ilgisi var
ama bunun genel olarak basın özgürlüğü kısıtlama trendinin bir parçası olduğu
aşikar ve bunu konuşmamız gerekiyor. Bu nedenle sadece AP Başkanı Schulz’dan
değil, tüm Avrupalı liderlerden Türkiye ile diyaloglarında bu konuda açık
olmalarını bekliyorum.
Güneydoğu’da
yaşananlara baktığınızda ise, 355,000 Kürt kökenli Türk vatandaşı kişi – ki bu
resmi olarak Türkiye hükümetinin verdiği rakamdır – evlerini terketmek zorunda
kaldı. Tabii ki bunda çatışmaları kırsal alandan şehirlere taşıyan PKK’nın da
sorumluluğu var. Ancak sorumluluk kimde olursa olsun, durum budur ve AP bu
konuda suskun kalıyor. Avrupa Birliği’nden resmi bir delegasyonun bölgeyi
ziyaret etmesi gerekiyor. Ağustos ayında bu çatışmalar başladığından beridir
Parlamento resmi olarak orada hiç bulunmadı.
Türkiye’nin Batı’dan ve
Avrupa değerlerinden uzaklaşmasında AB’nin de bir sorumluluğu olduğunu
düşünüyor musunuz?
Piri: Evet, Türkiye’deki insanlar söz konusu olduğunda AB’nin sorumlu olduğunu
düşünüyorum. Türkiye’deki insanlarla biraraya geldiğimde birçok insanın AB ile
üyelik müzakerelerinin gidişatından dolayı hayal kırıklığı yaşamış olduğunu görüyorum.
Çünkü samimi olmak gerekirse, son 10 yıldır Türkiye’nin üyelik müzakerelerinin
hızlı ve etkin şekilde yürümemesinin hiçbir şekilde Türkiye’deki gelişmelerle
ile bir ilgisi yok. Bu tamamen farklı AB üyesi devletlerin kendi iç siyasi
gelişmelerine bağlı. Özellikle Fransa’da Cumhurbaşkanı Sarkozy döneminde belli
başlıklar bloke edildi... ve tabii ki Alman Şansölyesi Merkel… Dolayısıyla
insanlar bunun liyakata dayalı bir süreç değil, siyasi bir süreç olduğunu
söylediklerinde, bunu anlayabiliyorum. Bu nedenle de şu anda Türkiye ile çok
daha yoğun bir diyaloğun başlamış olmasını memnuniyetle karşılıyorum. Ancak bu
diyaloğun mülteci krizinden ayrı ve bağımsız tutulması gerekiyor. Türkiye’nin
AB’ye katılımı ve mülteci krizi ayrı konulardır ve biz bunları birbiri ile bağlantılandırarak
aslında ‘sizin standartlara uyup uymamanız önemli değil, bizimle işbirliği
yaptığınız ve mülteciler konusunda yardımcı olduğunu sürece üyelik süreciniz de
ilerleyecek’ mesajı veriyoruz. Benim ne Avrupa ne de Türk vatandaşlarına vermek
istediğim mesaj bu değil. Çünkü bu üyelik sürecine güveni temelinden sarsan bir
mesaj.
No comments:
Post a Comment