DÖNÜŞÜMLÜ
BAŞKANLIK: Akıncı: “Dönüşümlü başkanlık bir ilke meselesidir ve Kıbrıslı
Türkler için son derece önemlidir. Bunu siyasi eşitliğin bir parçası olarak
görüyoruz ve bu konuda Rum toplumundan anlayış bekliyoruz çünkü Kıbrıslı
Türkler bunu içermeyen bir anlaşmaya onay vermeyecekler.”
İKİ BÖLGELİLİK:
Akıncı: “Bu 1990lardan beri BM parametresidir. Bir kesimde tabii ki bir toplum
çoğunlukta olacak, bu çok doğaldır. Ama diğer topluma da kendi bölgesinde
çoğunluk olma hakkını çok görmemek lazımdır. İnsanlar istediği yere gidip
yerleşme hakkını kullanacaklar ama daimi ikamet ve iç vatandaşlık diğer tarafta
olacak.”
GÜVENLİK: Akıncı:
“Türkiye’nin garantisinin devam etmesi Kıbrıslı Türkler için önemli am bizim
Kıbrıslı Türkler olarak güvencemiz Rumların tehdit algısı olmamalı. Bunun için
de ‘garantiler noktasına virgülüne kadar değişmeyecek’ demiyorum çünkü ben
güvendeyken ortağımın kendisini güvensiz hissedeceği bir garanti sistemi
istemiyorum.”
Cumhurbaşkanı
Mustafa Akıncı, Havadis, Filelefteros ve Cyprus Weekly’e verdiği ortak röportajda,
müzakere sürecindeki kilit konularla ilgili çarpıcı açıklamalar yaptı ve her
iki topluma verdiği mesajda, iki liderin birbirlerini geleceğin ortağı olarak
gördüklerini ve Kıbrıs’ın daha güzel bir geleceğe ulaşmasını sağlamaya
çalıştıklarını söyledi.
Kıbrıs medya
tarihinde ilk kez üç resmi dilde yapılan röportajda dönüşümlü başkanlık, iki
kesimlilik ve garantiler konusunda yaptığı açıklamaların yanı sıra, Maraş’a da
değinerek, müzakere sürecinin sonuna gelindiğinde çözümü beklemeksizin Maraş
için bir teknik komitenin kurulacağını belirtti.
Çözümün
finansmanı ile ilgili çok detaylı çalışmaların yapıldığını hatırlatan Akıncı,
çözümün elbette maliyetli olacağını, ancak çözümsüzlüğün maliyetinin çok daha
büyük olacağını hatırlattı.
Dönüşümlü başkanlık
konusunda neden bu kadar ısrarlısınız?
Akıncı: Dönüşümlü başkanlık konusu Kıbrıslı Türkler için son derece önemlidir. Bunu
siyasi eşitliğin bir parçası olarak görüyoruz. Aslında dönüşümlü başkanlık Rum
tarafı açısından kabul edilmesi zor olmaması gereken bir konudur. Bu binada, 56
yıl önce, 1960’ta bir cumhurbaşkanı muavini vardı. Kıbrıslı Türklerin tam 53
yıldır ortak devlette değil cumhurbaşkanı muavini, hiçbir şeyleri yoktur statü
olarak. Bazı Rum partiler diyor ki- ki en çok da bu partiler karşı çıkıyorlar
dönüşümlü başkanlığa – ‘Kıbrıs Cumhuriyeti devam etsin.’ Ama orada Kıbrıslı
Türk bir başkan yardımcısı olduğunu unutuyorlar - veto hakkına sahip bir
cumhurbaşkanı yardımcısı. Şimdi biz vetodan bahsetmiyoruz, çünkü biz artık yeni
dönemde rakipler olarak değil ortaklar olarak bulunmayı istiyoruz. Ama makul
sürelerle bir Kıbrıslı Türkün de federal cumhuriyetin başına gelebilmesini
makul karşılanması gereken bir talep olarak görüyoruz. Dönüşümlü başkanlığı kabul ettikleri taktirde
ağırlıklı oy yöntemiyle de seçilmesine razıyız. Yani bir Kıbrıslı Rum
cumhurbaşkanı olacağında Kıbrıslı Türkler de oy versin, bir Kıbrıslı Türk cumhurbaşkanı
olacağında da Kıbrıslı Türklerin oy ağırlığına eşit derecede Kıbrıslı Rumların da
oyu olsun. Sayın Anastasiadis Annan Planında buna ‘evet’ dedi. Annan Planı’nda
söz konusu başkanlık konseyiydi, ama biz daha sistem üzerinde anlaşmadık - başkanlı
sistemi, mi parlamenter sistem mi, veya başkanlık konseyi mi. Eğer Kıbrıslı
Rumlar dönüşümlü başkanlığı başkanlık konseyi ile birlikte kabul etmeye hazırsa,
tamam. Şimdi buna onay veriyorum. Dönüşümlü başkanlık bir ilke meselesidir.
Sürelerini konuşacağız. Makuliyet içinde olacak herşey. Yani hakkımızdan
fazlasını arayan ve çözümü zorlaştıran bir tavır içinde değiliz. Ama bu konuda
Rum toplumundan anlayış bekliyoruz çünkü Kıbrıslı Türkler bunu içermeyen bir
anlaşmaya onay vermeyecekler.
Kurucu devletlerde nüfus ve
mülkiyet çoğunluğu pozisyonunuzun nedenini açıklar mısınız?
Akıncı: Bu benim pozisyonum değil. Bu 1990lardan beri Birleşmiş Milletler’in
pozisyonu. Bu, Güvenlik Konseyi tarafından da teyit edilen bir BM parametresi. İki
kesimli bir federasyondan bahsediyoruz. Bir kesimde tabii ki bir toplum
çoğunlukta olacak, bu çok doğaldır. Ama diğer topluma da kendi bölgesinde
çoğunluk olma hakkını çok görmemek lazımdır. Bugünü bırakalım, çünkü deniyor ki
‘nüfus çoğunluğu olması gerekmez, politik çoğunluk olacaksınız, siz
yöneteceksiniz.’ Eğer yıllar içerisinde her iki bölgede de tek bir toplum
çoğunluğa geçerse ve adanın her tarafında çoğunluk o toplumdan olursa, orayı da
o çoğunluk yönetmek isteyecektir. Doğal gelişim bu olacaktır. Biz uzun vadeli kalıcı
bir çözüm istiyoruz. Tabii ki, insanlar istediği yere gidip yerleşme hakkını
kullanacaklar. Yani gelip buraya bir yazlık ev yapmak istiyorsa, ikametgahı
diğer tarafta olmak üzere, veya bir apartman dairesi satın alacaksa, bir
Almanın, bir İngilizin buna hakkı olduğu gibi Kıbrıslı Rumun da hakkı olacak, Kıbrıslı
Türkün de hakkı olacak, Ermeninin de hakkı olacak, Maronitin de hakkı olacak. Bu
bizim için önemli değildir çünkü bunların yasal/daimi ikametgahı ve iç
vatandaşlığı diğer tarafta olacak. Ama neticede bir yapılaşmış bir bölgeden
bahsediyoruz. Dolayısıyla buraya gelip yerleşmek isteyecek olanların çok büyük
sayıda olamayacağı zaten fiziki koşullardan belli. İnsanlar gelip yerleşme
istiyorsa, yasal gereklerini yerine getirip iş kuracaksa bu hakları olacak, ama
daimi ikamet ve iç vatandaşlık konusu farklıdır ve bunlar diğer tarafta olacak.
Bu bir derogasyon değil mi?
Akıncı: Hayır, biz bunları AB yetkilileri ile de konuşuyoruz ve mümkün olduğu kadar
AB hukukunu ve ilkelerini dikkate almaya çalışıyoruz. Mesela yasal ikametgah kavramı
AB hukukundan gelen bir terminolojidir. Mülkiyeti düzenleme hakkının kurucu
devletlerde olması gibi kavramlar AB hukukuna aykırı değildir.
Orijinal sahipler ile şu
anki kullanıcıların eşit haklara sahip olmaları gerektiğini söylüyorsunuz?
Akıncı: Yine bu benim değil Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi’nin görüşü. Daha bu konu herşeyiyle sonuçlanmadı ama Kıbrıs Türk
tarafının pozisyonu şudur: 1974’te kuzeyde yaşayıp da sonra güneye geçmiş ve
şimdi hayatta olup da yeniden o evde ikamet etmek isteyen insanların, yaşamış
olduğu o eve duygusal bir bağı olabileceği argümanı vardır. Eğer yeniden gelip
de Türk idaresi altında yaşamak isteyeceklerse, bu olabilir. Yalnız şöyle de
bir gerçeklik var; diyelim ki, kuzeyde bir evde 1974’ten önce bir evde iki yıl
yaşadı bir aile, sonra hadiseler oldu, güneye gitti. Güneyden de bir aile geldi,
Baf’tan, Leymosun’dan veya başka bir yerden, ve 42 yıldır o evde yaşıyor. Şimdi
duygusal bağ hangisinde daha çoktur? Bunu düşünmemiz lazım. Biz de diyoruz ki,
bu noktada Demopoulos davası giriyor devreye, çünkü AİHM orada açık açık
söylüyor, içinde oturanları yeniden göçmen yapmak mıdır doğru olan, yoksa daha
önceki sahiplerini bir şekilde tatmin etmek midir doğru karar? Biz tabii ki
herkesin mülkiyet hakkını tanıyoruz. Önemli olan bu hakkın nasıl
sağlanacağıdır. Bunun içerisinde iade de olabilir, kısmi iade de olabilir,
tazminat da olabilir, alternatif mülk de olabilir. Dolayısıyla bu seçenekler
sunulacaktır kişilere. Şimdi bu safhadayız – kriterler konusunda berraklaşmayı
bekleyen bu hususlarda anlaşmaya varmak.
Omorfo ile ilgili farklı
açıklamalar yapılıyor. Sizin tutumunuz nedir?
Akıncı: Bugün toprakla ilgili konuşmamı beklemeyin çünkü toprak konusu günü
geldiğinde masada konuşulacak. Harita, yer ismi, yüzdelik hiç konuşulmadı
bugüne kadar. Tabii ki bazı ilkeler üzerinde konuştuk, konuşabiliriz de. Ama
harita, yer adı, yüzdelik en son safhada konuşulacak. İki taraf bu konuda
anlaştı. Dolayısıyla ben herhangi bir yer konusunu telaffuz etmedim, etmem de.
İnşaatlar konusunda
eleştiriler var...
Akıncı: İnşaat heryerde oluyor, güneyde de kuzeyde de. Hayatı donduramazsınız. ‘Bekleyin
çözüm oluyor’ deyip hayatı dondurma şansımız maalesef yoktur. Bundan dolayıdır
ki zaten 2004 referandumundan sonra kaybedilen 12 yıl çözümü kolaylaştırmadı.
Daha da zorlaştırdı. Ama bir gerçek var, hayat devam ediyor... Ben bütün
hissiyatları anlıyorum, Türklerin de Rumların da. Kıbrıs sorununu çözeceksek,
ki çözme kararlılığındayız, iki taraf da birbirinin hissiyatlarını anlayacak.
Benin Rumların hissiyatlarını anladığım kadar Anastasiades de Kıbrıslı Türklerin
hissiyatlarını anlayacak. Toplumlar da birbirinin hissiyatını anlayacak ve
çözümü böyle bulacağız. Bu söylediğim tamamen genel birşeydir ve her konuyu
kapsar sadece toprağı değil.
Türkiye’nin rolü süreçteki
rolü nedir?
Akıncı: Türkiye’nin Kıbrıs’taki rolünü küçümsemek doğru olmaz. Ama güneyde çok
geçerli bir tavır var ki, Kıbrıslı Türklerin rollerini çok küçümsüyorlar. Bunun
daha vahim bir hata olduğu kanaatindeyim. Şu ana kadar çok açık yüreklilikle
söylüyorum, Türkiye kanadından müzakere süreciyle ilgili olumsuz bir şey
görmedik. Bu sonuna kadar böyle gider mi göreceğiz. Ama şu anda elimde olumsuz
olacağını düşünmeme neden olacak bir delil yok. Aksine olumlu olacağını düşünmemi
gerektiren veriler var. Bugüne kadar yaptığım bütün temaslarda ben bunu
gözlemledim. Öyle inanıyorum ki Türkiye de bir çözümden sonra bölgesel işbirliği
olanaklarının getireceklerden, barış içinde bir adanın daha doğru bir gelişme
olacağından emindir. O eski yaklaşımlar artık terkedilmiştir. Eskiden
bilirsiniz, çözümsüzlük çözümdür yaklaşımları vardır. Onlar tarihe maloldu diye
düşünüyorum. Şimdi Türkiye’nin bir yandan İsrail ile yakınlaşması, diğer yandan
AB ile ilişkileri, Yunanistan ile ilişkileri, federal bir Kıbrısla ilişkileri
çok daha iyi bir noktaya gelecek ve bundan herkes kazançlı çıkacak. Türkiye de
bunun farkındadır.
Garantilerle ilgili son
durum nedir?
Akıncı: Garantiler konusunda tabii ki Türkiye’nin
bir ağırlığı olacaktır, çünkü bu anlaşmanın üç tarafından biridir. Fakat şöyle
de bir gerçeklik var, Türkiye’nin garantisinin devam etmesi Kıbrıslı Türkler
için önemli. ‘Merak etmeyin, hepimiz AB’de olacağız, hiçbir tehlike yoktur’
demek yeterli değil. Toplumlar bunu yaşayıp görmek ister. Bunu deneyimlemek ister.
Ben Rum toplumunu bir bütün olarak hiçbir zaman suçlamam. Ama örneğin Elamcıların
bazen ortalığı nasıl karıştırdığını görüyorsunuz. Bir küçücük caminin yakılmak
istenmesi... Bu tür fanatizm olabilir gelecekte de. Daha ciddi şeyler de
yaşanabilir. O yüzden iki açıdan biz bir şekilde Türkiye’nin güvencesini devam
ettirmek istiyoruz. Bir, kendimizi güvende hissedelim yeni oluşumda, ve
yaşayarak görelim. Bir de, bu statünün de garanti edilmesi lazım. Yani 1963’te
60 cumhuriyetinin yıkıldığı gibi bir durumla karşılaşmayalım, gene statüsüz
kalmayalım. Dediğim gibi, 53 yıldır Kıbrıs Türkleri statüsüz kaldılar. Dünyanın
kabul ettiği bir statüden mahrum kaldılar. Bunları ben acıları kaşımak için
söylemiyorum, bunların tekrarlanmayacağı bir yeni geleceği inşa etmek için
söylüyorum. Bir gerçek daha var, bizim Kıbrıslı Türkler olarak güvencemiz Rumların
tehdit algısı olmamalı. Bunun için de ‘garantiler noktasına virgülüne kadar
değişmeyecek’ demiyorum. Diğer bütün konuları bitirince ve ortaya yeni bir
durum çıkınca, garantörlerle birlikte oturup bu yeni durumu değerlendireceğiz. İki
tarafın da kabul edebileceği bir formülasyonun yaratılabileceğine ben inanıyorum.
2016 yılında AB üyesi modern
bir ülkede garantörlere ihtiyaç olmamalı argümanı var...
Akıncı: Modern bir ülke sadece ‘modern’ demekle olmuyor. Davranışlarla modern
oluyor, eğitimle oluyor, dayanışmayla oluyor, ve süreç içinde oluyor. Bir
çırpıda olmuyor. Yani ‘AB’ye üye olduk, modern olduk’ - yoktur öyle birşey. Bu
bir süreçtir. Ve biz de o güne geleceğiz.
Parçalı veya süreli bir
garanti sisteminden mi bahsediyorsunuz o zaman?
Akıncı: Bunlar konunun ayrıntılarıdır bu ve buna benzer her türlü konu
değerlendirilecektir. Şimdiden bu konuda bir yorum yapmak istemem.
Ben sadece
ilkeleri ortaya koyuyorum. Burada bir anlaşma yapacaksak, bu anlaşmanın
parametrelerinden biri de güvenliktir. Biz ne istiyoruz? İki kesimlilik
istiyoruz, siyasi eşitlik istiyoruz, özgürlük istiyoruz, birinin ötekine
tahakküm etmeyeceği bir yapı istiyoruz. Bütün bunları her iki toplum için de
istiyoruz. Güvenlik, eşitlik, özgürlük. Güvenlik derken, sadece Kıbrıslı Türkler
kendilerini güvende hisseder ve diğer toplum tehdit altında hissederse, bu
olmaz. Bu bir çözüm değil, kalıcı olmaz ve böyle bir çözüme de onay verilmez. Ama
yeni yapı iki kesimli olacak. Ekonomik anlamda karşılıklı bağımlılık
ilişkilerinin gelişeceği bir ortamı da düşünün, ben bu yeni oluşacak yapının diğer konuyu
kolaylaştıracağına inanıyorum. Ayrıntılı olarak bu konular ele alınmadığı için
sadece genel yaklaşımımı size izah ediyorum, çünkü Türkiye ile bile daha bu
konuyu enine boyuna konuşmadık. Ama ben Türkiye ile konuşmadan da bu ilkeleri
çoktan beridir seslendiriyorum, çünkü ben güvendeyken ortağımın kendisini
güvensiz hissedeceği bir garanti sistemi istemiyorum.
Siz uzun yıllar Maraş’ın
gerçek sahiplerine verilmesini savundunuz...
Akıncı: Ben daha önce söylediğimin arkasındayım. Kapalı Maraş’ın ve hiçbir yerin
yılanların farelerin yuvası olmasını istemem. İnsanların olmasını isterim.
Göreve geldiğimde bu ve benzeri konuları birinci toplantıda Anastasiadis ile
ele aldığımda gördüm ki, yalnız Sayın Anastasiadis değil, Türkiye de,
Yunanistan da, BM de, ABD de, kiminle temas ettiysem, herkes kapsamlı çözümün
bir an önce olmasını destekliyor. Yani ‘yoğunlaşalım ve Kıbrıs sorununu
bitirelim çünkü parçalarla uğraşırsak daha çok zaman kaybedeceğiz’ anlayışı
hele mobil telefonlarda yaşadıklarımızı da gördükten sonra daha da haklı bir
gerekçe oldu. Unutmayın, ben seçim kampanyamda da Maraşla ilgili konuştum. Ama
onun yanında Mağusa limanının ve Ercan havalimanının da açılması gerektiğini
söyledim paralel olarak. Ercan havalimanı ile ilgili Rum toplumunda bir tereddüt
olduğunu, o konuda hazır olmadıklarını gözlemledim. Ben de Ercan’ın gündemde
olmayacağı bir durumda sadece kapalı Maraş konusunun gündeme getirilmesine hazır
değildim doğrusu. Ancak kapalı Maraş’ın hemen dibinden geçen Derinya yolunu
yakında inşallah açacağız. Ve daha ileri aşamaya geldiğimizde çözüm yönünde
artık ‘yakınız bitiyor’ noktasına geldiğimizde beklemeksizin Maraş için bir
teknik komitenin kurulması gündeme gelecektir.
Çözümün finansmanı
konusundaki gelişmeler nedir?
Akıncı: Çözüm çalışmaları gözönünde bulundurulduğunda ilk defa finansman konusu bu
kadar gündemdedir. Mesela ilk defa iki lider Davos’a gittik ve bu konuda mesaj
verdik. İlk defa çözüm müzakereleri devam ederken Dünya Bankası’ndan İMF’den
uzmanlar buradadır. Ciddi çalışmalar yapılıyor bu konuda. Bu maliyetin tabii ki
toprak boyutu var, tazminat boyutu var, gerekli olacak yeni yerleşim yerlerinin
yapılması boyutu var. Ve bir de sistemin yürümesi, yaşayabilir olması konusu
var. Herşeyin uluslararası toplumdan gelmesini bekleyemeyiz. Geçen defa Annan Planı’ndaki
bağışçılar toplantısı maalesef başarısız olmuştu. Bu kez AB destek olacağını
söylüyor, başka ülkeler destek olacaklarını söylüyorlar. Ancak mucizevi
katkılar beklemeyelim. Belki düşük faizlerle uzun vadeli krediler sözkonusu
olacak. Ortak zenginliğimiz olan denizaltındaki doğalgaz belki önemli bir unsur
olacak. Ama şu da gerçektir ki Kıbrıslılar bütün yükü omuzlayamaz. Bu masraflı
bir çözüm olacak. Tabii masraftan bahsederken, çözümsüzlüğün daha büyük
maliyeti olacağını da söylemek isterim.
Son olarak toplumlara vermek
istediğiniz mesaj nedir?
Akıncı: Bu kez her defakinden farklı bir durum var. İki lider de birbirini
suçlamaktan kaçınarak birlikte bir yol yürümeye çalışıyor. Eski suçlama oyununu
oynamıyoruz. Birbirimize geleceğin ortakları olarak bakıyoruz. Pek çok insanı
kapsayan çok ciddi bir çaba var ve bütün bunların olabilmesinin temel nedeni
çözüm olabileceğine dair inançtır. Ben bu inancın kaybolmaması için ve sonuca
gitmesi için elimden geleni yapmaya devam edeceğim. Burada bulunuşumun temel
amacının bu olduğunu toplumlara iletmek isterim. Bir Kıbrıslı Türk lider olarak
elbette Kıbrıs Türk toplumunun haklarını gözetmek benim ödevimdir ama Kıbrıslı
Rumların kaygılarını da anlayan ve iki tarafın da kabul edeceği bir anlaşma
olmasının ne kadar hayati olduğunun bilincinde olan bir insanım. Hep birlikte Kıbrıs’ın
daha güzel bir geleceğe ulaşmasını sağlayabiliriz, buna inanıyorum. Ve bu
fırsatın heba olmaması için tüm kapasitemle çalışacağımın bilinmesini isterim.
No comments:
Post a Comment