Thursday 26 June 2014

Kıbrıs Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı Ioannis Kasulides ile Röportaj (Havadis Gazetesi, 16 Haziran 2014)


Bir yıl içerisinde anlaşma

Rum Dışişleri Bakanı Ioannis Kasulides, Kıbrıs sorununa kapsamlı bir çözüm bulmak için yürütülen müzakerelerde Eylül ayında al-ver aşamasına geçilmesini ve en fazla bir yıl içerisinde de sürecin tamamlanmasını beklediğini söyledi.

Havadis aracılığıyla Kıbrıslı Türklere, “Bizim bir B Planımız yok. Sadece A Planımız var. Bu da sorunu bu kez kesin olarak çözmek. Başka hiçbir planımız yok. Bu sefer başaracağız” mesajını gönderen Kasulides, federal yürütme konusunda her iki tarafın da ortaya koyduğu pozisyonların aşırı olduğunu vurguladı. Bu aşırı pozisyonların elimine edilerek kabul edilebilir alternatiflere odaklanılması çağrısında bulunan Rum Dışişleri Bakanı, Kıbrıs’ta bulunan doğalgazın tüm Kıbrıslılara ait olduğunun da altını çizdi.

Kasulides “Bu on-yılın sonunda, doğalgazdan para elde edilmeye başlandığında, bu para tüm Kıbrıslıların olacak. Eğer o zamana kadar bir çözüme ulaşmış olursak, Kıbrıslı Türkler kendi paylarına düşen miktarı alacaklar. Eğer henüz çözüme ulaşmamışsak - ki bu çok büyük bir talihsizlik olur - o zaman da, çözüme ulaştıktan sonra Kıbrıslı Türklere paylarına düşeni vereceğiz. Çünkü en baştan beri yaklaşımımız budur. Kıbrıslı Türklerin hakkı olan Kıbrıslı Türklerin hakkıdır” dedi.

İşte Kasulides’in Havadis gazetesinin sorularına verdiği yanıtlar...

Sayın Kasulides, öncelikle müzakereleri sormak istiyorum. Kuzeyde müzakereler ile ilgili çok olumsuz yorumlar yapılıyor. Hatta müzakerelerin çökmek üzere olduğu bile konuşuluyor.
Kasulides: Müzakerelerin çökmek üzere olduğu yorumuna katılmıyorum. Şu anda müzakerelerde ikinci aşamaya geçmiş bulunuyoruz. Bu aşamada, iki taraf tüm konular üzerinde aralarında bulunan fikir ayrılıklarını daraltmaya çalışacaklar. Bu çalışma sırasında bana göre, tarafların asla kabul edilmeyeceğini bildikleri pozisyonları elimine edilmeli. Böylece masada, üçüncü ve son aşama olan al-ver aşamasında incelenebilecek bir dizi seçenek kalmış olacak. Sanıyorum süreç - en azından bizim öngördüğümüz takvim doğrultusunda- ilerliyor ve en fazla bir yıl içerisinde her şey tamamlanmış olacak.

Netleştirmek istiyorum, bahsettiğiniz bir yıla son aşama, yani al-ver-aşaması da dahil, değil mi?
Kasulides: Evet, her şey. Siyasi irade, ortak açıklamanın hazırlanması sürecine müdahil olan ama daha sonraki süreçte bunu henüz yapmamış olan Türkiye gibi diğer paydaşların girişimi, Güvenlik Konseyi’nin sürece yardımcı olmak isteyen daimi üyelerinin dahiliyeti, ve müzakerecilerin Ankara ve Atina’daki doğrudan temasları iyi gittiği müddetçe – yani tüm bu faktörler biraraya geldiği müddetçe – müzakerelerin hızı artacaktır. Bu yaz sonuna kadar kesinlikle somut bazı sonuçların üretilmiş olması gerekiyor ki, Eylül ayında elimizde insanlara sunabileceğimiz iyi bir şey olsun. Kamuoyunun ilerleme görmeye ihtiyacı var. Ve tabii ki, momentumun ve ortak açıklama sonrasında kamuoyunda oluşan iyimserliğin devam edebilmesi için gerçek bir ilerlemenin sağlanması bizim de siyaseten çıkarımıza olacaktır. Oluşmuş olan bu iyimserliğin yerini, çözüm karşıtı olanların amaçlarına hizmet edecek bir düş kırıklığının almasını istemiyoruz.

Eylül ayına kadar somut bazı sonuçlar almak istediğinizden bahsettiniz. Bu, ikinci aşamanın bitişi ve üçüncü aşama olan al-ver aşamasına geçilmesine mi denk geliyor? Yani Eylül ayında al-ver süreci mi başlayacak?
Kasulides: Evet, öyle umuyorum. Tabii ki, al-ver sürecine başlayabilmek için her iki tarafın da her konuda nerede durduklarının, yani pozisyonlarının masada olması gerekiyor.

Değinmek istediğim şeylerden biri de bu. Kıbrıs Rum tarafı bu aşamada tüm konuların masaya gelmesini istiyor. Kıbrıs Türk tarafı ise, örneğin toprak konusunun, ancak çözüme çok yakınlaştığımızda veya bir yol haritası oluşturduğumuzda tartışılabileceğini çünkü bunun ekonomik ve psikolojik bazı sonuçlarının olacağını söylüyor. Bu görüş farklılığı nasıl aşılacak?
Kasulides: Bu argümanın geçerliliğini anlayabiliyorum. Ancak her iki tarafın da anlaması gerekiyor ki, başka konularda benzer endişeleri de diğer taraf taşıyor. Eğer Sayın Özersay, iddia ettiği gibi bir yol haritasının oluşturulmasını bu kadar çok istiyorsa, bu, onun çözüme hazır olduğunu gösteriyor. Bu da demektir ki, insanlara gidip, ‘bakın harita budur ve bu harita ile maalesef bazı kişilerin başka bölgelere yerleştirilmesi gerekecek’ demeye hazırdır.

Elimde bir yol haritası olursa bunu yapabilirim diyor. Ancak Rum tarafı bir yol haritası oluşturmak istemiyor.
Kasulides: Diyelim ki yarın bir yol haritası oluşturuldu. Neden bunu yapabilecek? Bahsettiğiniz ekonomik sonuçlar ne olacak?

Çünkü o zaman insanlar tünelin ucunda bir ışık olduğunu görebilecek ve belli şeyleri daha çok tolere edebilecek.
Kasulides: Tünelin ucundaki ışığı görmenin tek bir yolu var. Bu da süreçte ilerleme kaydetmek. Yol haritasını, takvimi ortaya çıkaracak olan kaydedilen ilerlemedir. Diyelim ki, bir yol haritası oluşturduk, ve ikinci aşamanın kesin olarak Eylül ayında biteceğini yazdık. Ben sizinle konuşurken Eylül ayını hiçbir taahhüt veya katiyet olmadan dile getirdim ve beklentimin bu olduğunu söyledim. Ama Sayın Özersay bunun masada kesin bir şekilde ortaya konmasını istiyor. Ve diyelim ki ilerleme kaydediyoruz ama Eylül ayına kadar ikinci aşamayı tamamlayamadık. O zaman ne olacak? Toplanıp gidecek miyiz?

Hayır. Neden toplanıp gidesiniz? Yol haritasında ufak ayarlamalar ve düzeltmeler yapmak her zaman mümkün değil mi?
Kasulides: Bu çok anlamsız. Bir yol haritası oluşturmanın ne faydası olacak?

Ama neden olmasın?
Kasulides: Çünkü bu yol haritasını kaydedilen ilerleme belirleyecek. Elimizi kolumuzu bağlayacağımıza... Bakın, yol haritasında öngörülenden daha erken de bitirebiliriz.

Tabii ki. Ama yol haritası sizin elinizi kolunuzu bağlayacak katı bir şey olmayacak ki. Bu sadece bir plan.
Kasulides: Ama neden Sayın Özersay muhatabı Sayın Mavroyannis ile bunu konuşmuyor? Neden katı yol haritaları oluşturulacağına, sizinle konuşmamızda yaptığım gibi önlerindeki sürece dair takvim beklentilerini dostça ve katı olmayan bir şekilde tartışmıyorlar?

Sanıyorum Kıbrıslı Türkler belli güvensizliklerini aşabilmek için çözüm sürecine dair bir bağlılık ve kararlılık görmek istiyorlar. Sürecin bizi referanduma götüreceğine dair somut bir gösterge istiyorlar.
Kasulides: Evet, ve tamamen aynı şekilde, Kıbrıslı Rumlar da kendilerini ilgilendiren konularda bu şekilde bir bağlılık ve siyasi irade görmek istiyorlar. Aksi taktirde burada da ekonomik bazı sonuçlar ve başka olumsuzluklar ortaya çıkacaktır. Sorunun çözülmesi gerekliliğine dair felsefemi açıklamama izin verin: Kıbrıslı Rumların çözüm için vereceği şeyler nelerdir? Kıbrıslı Türklerle güç paylaşımı, Kıbrıslı Türklerle ortak olarak uluslararası hukuk sistemine girme, ortak olarak AB’ye girme – ki, hatırlatmak isterim, biz bunun için çok çaba sarfederken bir taraftan da Türkiye tarafından savaş ile tehdit ediliyorduk. Şimdi, Kıbrıslı Rumlar diğer taraftan ne vermesini beliyor? En önemlisi toprak, ve sonra mülkiyet. Yani, nasıl ki Kıbrıslı Türkler kartlarını açabilmek için tünelin sonuna dair bir bağlılık görmek istiyorlarsa, tamamıyla aynı nedenlerle Kıbrıslı Rumlar da bu konularda bir bağlılık görmek istiyorlar. Aradaki tek fark şu: Müzakere ettiğimiz tüm bu yıllar boyunca, Kıbrıs Rum tarafı güç paylaşımı, birlikte uluslararası hukuk sistemine dahil olma, birlikte AB’nin bir parçası olma konularında – yani bizim vereceğimiz konularda – kartlarını hep açık oynamıştır. Ancak, Kıbrıs Türk tarafından tek bir harita bile görmedik. Evet, Annan Planı haritasını gördük, Gobi haritasını gördük, Ghali haritasını gördük, ancak bu konu ile ilgili Kıbrıs Türk tarafının pozisyonunun ne olduğuna dair hiçbir gösterge olmadı. Ben eleştiri yapmaya çalışmıyorum. Sadece, taraflardan herhangi biri bir talep ortaya koyduğunda, konuya sadece kendi tarafından bakmamasının akıllıca ve sağduyulu olacağını söylüyorum. Aynı zamanda, diğer tarafın da nasıl hissettiğinin görülebilmesi lazım.

Peki bunu nasıl aşacağız?
Kasulides: Benim önerim şu: Formaliteleri ve prosedürle ilgili bu tarz konuları bir tarafa bırakalım, kendimizi bu kısıtlamalardan kurtaralım ve müzakere masasına daha özgür bir şekilde giderek öze odaklanalım. Ve birbirimize karşı daha az kuşkucu olalım. Çünkü eğer müzakere ederken birbirimize karşı şüphe duyarsak, birlikte yaşarken de şüphe duyacağız demektir. Bu iyi birşey değil.

Federal yürütme konusuna da değinmek istiyorum. Havadis gazetesinin konuştuğu Kıbrıslı Türk kaynaklar çapraz oy konusunda retçi bir tutuma sahip olmadıklarını söylüyorlar. Kıbrıslı Rum kaynaklar ise, ‘dönüşümlü başkanlık konusunu konuşabiliriz’ diyorlar. Öyleyse sorun ne?
Kasulides: Şu anki durum şu: Kıbrıs Türk tarafı, dönüşümlü başkanlık istiyor ve Kıbrıslı Rum başkanın Kıbrıs Rum toplumu tarafından, Kıbrıslı Türk başkanın ise, Kıbrıs Türk toplumu tarafından seçilmesini istiyor. Yani eğer Kıbrıslı Türkler nüfusun %20’sini oluşturuyorlarsa, %10 + 1, devletin başkanına karar verecek. Bu demokratik de değildir, adil de değildir. Diğer taraftan, Kıbrıs Rum tarafı ise, Kıbrıslı Rum olacak olan devlet başkanının ortak listeden seçilmesini istiyor. Kıbrıslı Türk başkan yardımcısının ise çapraz oyla seçilmesini istiyor. Bu bizim başlangıç pozisyonumuz. Şahsen ben ne bir tarafın ne de diğer tarafın bu kadar aşırı talepleri elde etmeyeceğini düşünüyorum. İşte bu nedenle elde edemeyeceğimiz pozisyonları eleyelim iyorum. Bu iki pozisyon da elememiz, ve diğer alternatifler arasından en iyi olanı al-ver aşamasında seçmemiz gerekiyor.

Mağusa paketinin durumu ne? Öldü mü?
Kasulides: Eğer iyi niyet varsa bu güven artırıcı önlemler paketi üzerinde birkaç haftada mutabakata varabiliriz. Bu öneriler paketine ‘Mağusa paketi’ denmesi bizim hatamız herhalde. Bu isimle anıldığında sanki Kıbrıs Rum tarafı sadece Mağusa’daki kapalı bölgeye odaklanmış gibi bir algı oluşuyor. Ama aslında bu pakette birçok başka konu var. Çok adil bir paket. Hatırlıyorum, 2004 sonrası ben Avrupa Parlamentosu’nda iken, Kıbrıs Türk tarafının tüm mücadelesi dünyanın geri kalanıyla direk olarak ticaret yapma hakkını elde etmekti. Bunu bu paket kapsamında teklif ediyoruz. Mağusa ve direk ticaret bu pakette birarada. Ve tabii ki, direk ticaret Ankara protokolü ile ilgili sorunu da ortadan kaldıracağından, Türkiye’nin AB müzakere başlıklarının açılması da sözkonusu. Yani bu bütünlüklü bir paket. Sadece Mağusa’dan bahsedip Kıbrıslı Türklerin yasal olarak elde edecekleri çok önemli bir şeyi gözden kaçırıyoruz.

ABD Başkan Yardımcısı Biden buradayken bu paketin ilk adımı olarak bir mutabakat elde etmeye çalıştı ama başaramadı. Sorun neydi?
Kasulides: Bu olayı çok kötü karşıladık. Ben çok iyi niyetli bir insanım. Her zaman çözümü savunmuş olan bir kişiyim. Ve size söylemeliyim ki, Kıbrıs Türk tarafının tutumu beni çok büyük bir hayal kırıklığına uğrattı. Kıbrıs Türk tarafı Maraş’a girecek olan uzmanların uluslararası uzmanlar  veya Kıbrıslı Türk uzmanlar olabileceğinde, ancak Kıbrıslı Rumların özellikle bunun dışında bırakılması gerektiğinde ısrar etti. Ve bunun, Sayın Biden’ın açıklaması planlanan mutabakata dahil edilmesini istedi. Biden, uzmanların Mağusa limanına girerek limanın kapasitesinin artırılması için bir plan hazırlayacaklarını da açıklayacaktı. Bunu kabul etmeye hazırdık. Ama biz, Maraş’a hiçbir zaman Kıbrıslı Rum uzmanların girmesini talep etmedik ki. Sadece uluslararası uzmanlardan bahsediyorduk. Böyle bir ifadeyi kabul etmek bizim açımızdan çok onur kırıcı olurdu.

Bütün sorun bu muydu?
Kasulides: Maraş bağlamında, evet. Liman ile ilgili olarak ise, limanın kapasitesinin ‘ticari gemiler ve seyahat gemileri için’ artırılacağı ifadesini koymak istediler. Bunu koymanın anlamı ne? Bir limanın kapasitesini ne için artırırsınız?

Bu paket kapsamında Ercan konuşuldu mu peki?
Kasulides: Hayır, bunu konuşmak istediklerini söylemediler. Eğer diğer taraf Ercan’ı masaya getirmek isterse, Ercan’ı da konuşabiliriz. Bunu konuşmaya açığız.  

Sanırım Kıbrıs Türk tarafında bir ara anlaşmanın ortaya çıkabileceğinden ve kapsamlı çözüme olan ilginin azalacağından da endişe ediliyor.
Kasulides: Bu paket her iki tarafa da fayda sağlıyor. Eğer tek bir tarafa fayda sağlasaydı, ‘tamam motivasyonlarını kaybedebilirler’ diyebilirdim. Bunu anlarım. Ama her iki tarafın da belli faydalar sağlaması çözüme olan iştahı artıracaktır bence. Şunu da eklemek istiyorum ki, her iki tarafta da çözüme karşı olan insanlar var. Bu kez, bir referanduma gittiğimizde, çözümün her iki tarafça kabul edilmesi gerekiyor. Ve daha önce bahsettiğimiz güvensizliklerin üstesinden gelecek olan, bu tarz güven artırıcı önlemlerdir. Bunlar insanların çözümü onaylamasını kolaylaştıracaktır.

Tüm bu engelleri aşarak ileriye doğru adım atabileceğimize dair umudunuz var mı?
Kasulides: Tüm bu yıllar içerisinde öyle engellere şahit oldum ki! Hafızanızın birkaç ay öncesine gitmesine izin verin. Ekim ayı ile 11 Şubat arasında, ortak açıklamayı hazırlarken ne engeller, ne sorunlarla karşılaştık. Ama sonuçta başardık. Bu aşamada bu tarz engellerin ortaya çıkması beklenmedik bir durum değil. Bu sefer de başaracağız. Ben bu röportajı okuyan tüm Kıbrıslı Türklere çok açık şekilde ilan etmek istiyorum ki, bizim bir B Planımız yok. Sadece A Planımız var. Bu da sorunu bu kez kesin olarak çözmek. Başka hiçbir planımız yok.

Peki ya çözemezsek?
Kasulides: Çözmek zorundayız.

Çözemezsek ne olur?
Kasulides: Çözmek zorundayız.

Umarım haklısınız. İzninizle enerji konusuna geçmek istiyorum. Bir röportajınızda, Doğu Akdeniz’deki doğal gazın, 2. Dünya Savaşı sonrası Avrupa’da kömür ve çeliğin oynadığı rolü oynayabileceğini söylediniz ve Lübnan, İsrail ve Mısır’dan bahsettiniz. Türkiye’yi bilinçli olarak mı dışladınız?
Kasulides: Hiçbir ülkeyi dışlamıyorum. Buna Türkiye de dahil, Yunanistan da Filistin de.

Kıbrıs’ta bir çözüm olmadığı müddetçe Türkiye ile enerji işbirliği imkansız mı?
Kasulides: Kaçınılmaz olarak öyle. Ve önümüzde böyle bir fırsat da varken neden çözüme ulaşmayalım? Bu, bizi bir çözüme doğru itecek unsurlardan biri. Kıbrıs’ın Münhasır Ekonomik Bölgesi’nde bulunan doğalgaz tüm Kıbrıslılara aittir. Tüm Kıbrıslılara. Bu konuda çok samimiyiz. Bu on-yılın sonunda, doğalgazdan para elde edilmeye başlandığında, bu para tüm Kıbrıslıların olacak. Eğer o zamana kadar bir çözüme ulaşmış olursak, Kıbrıslı Türkler kendi paylarına düşen miktarı alacaklar. Eğer henüz çözüme ulaşmamışsak - ki bu çok büyük bir talihsizlik olur - o zaman da, çözüme ulaştıktan sonra Kıbrıslı Türklere paylarına düşeni vereceğiz. Çünkü en baştan beri yaklaşımımız budur. Kıbrıslı Türklerin hakkı olan Kıbrıslı Türklerin hakkıdır. Ama bu on-yılın sonundan bahsediyoruz. Çözüm olur artık!

Çözümsüz kaç on-yıllar geçti Sayın Kasulides...
Kasulides: Ama bu kez başarısız olma lüksümüz yok.

Rusya ile ilişkileriniz nasıl? Yaptırımlardan etkilendi mi? Kıbrıs sanki ABD ile giderek daha da yakın ilişkiler içerisine giriyor?
Kasulides: Herhangi bir ülke ile yakınlaşmak veya stratejik ortak olmak başka bir
ülkenin düşmanı olmak veya o ülkeye karşı olmak anlamına gelmiyor.

Evet ama ya o iki ülke birbirine düşmansa?
Kasulides: Bırakın kendi sorunlarını kendileri çözsünler. Biz karışacak değiliz. Modern dış politikada ilişkiler sıfır toplamlı değildir. Rusya bizim nerede durduğumuzu biliyor. Biz AB üyesiyiz ve Rusya buna saygı duyuyor.  Dolayısıyla, AB’nin bir parçası olarak, Batı ailesinin bir parçası olduğumuzu biliyor. Ancak bu bizim birçok alanda Rusya ili iyi ilişkiler içerisinde olmamızı engellemiyor. Ve belli ülkelerle çok yakın çalıştığımız için bu iyi ilişkilere son vermemiz için bir neden yok.



No comments:

Post a Comment