Birleşmiş
Milletler Genel Sekreteri Antonio Guterres, geçtiğimiz hafta BM Güvenlik
Konseyi’ne sunduğu raporda, Kıbrıs’ta çözüm umutlarının halen canlı olduğunu
belirtirken, daha önceki raporlarına taban tabana zıt bir yaklaşım
sergileyerek, ne iki-bölgeli, iki-toplumlu federasyondan, ne de Kıbrıslı Türk
lider Mustafa Akıncı ile Kıbrıslı Rum lider Nikos Anastasiadis’in sağladığı
benzersiz yakınlaşmalardan bahsetti.
Yalnızca Haziran
ayında Crans Montana’da toprak, siyasi eşitlik, mülkiyet, eşdeğer muamele, ve
güvenlik ve garantiler ile ilgili açıkta kalan konuların birbiri ile bağlantılı
olarak çözümlenebilmesine yardımcı olmak için taraflara sunduğu Guterres
çerçevesine cılız bir atıfta bulunarak, tarafların bu altı maddelik çerçeveyi
“hatırladığından” bahsetti.
Kıbrıs Rum
liderliği ve Türkiye’nin on-yıllardır masada olan iki-bölgeli, iki-toplumlu
federasyon modelini artık benimsemediklerine dair iddiaların giderek arttığı
bir dönemde, Genel Sekreter, Kıbrıs sorununun çözümüne yönelik olarak “yeni
fikirler” duymaya açık olduklarını belirtirken bu yeni fikirler için herhangi
bir parametre veya çerçeve de çizmedi.
Genel Sekreter,
daha önceki raporlarında tarafların çözüme çok yaklaşmış olduklarının altını
çiziyor, anlaşmaya giden yolun, varolan yakınlaşmalar ve birikim üzerine bina
edileceğini vurguluyordu. 14 Haziran 2018 tarihli raporunda Genel Sekreter “İki
lider, müzakerelerin en son aşamasında çözümün birçok kilit noktasında
anlaşmışlardır” ifadesini kullanarak, vizyonun “siyasi eşitliğe dayalı, etkin
karar verme mekanizmalarına sahip, Avrupa Birliği bünyesinde, iki-bölgeli, iki-toplumlu
bir federasyon” olduğunun altını çizmişti. Guterres, aynı raporda, “Eğer
taraflar yeniden müzakerelere başlamaya karar verirlerse, Crans Montana’da
sunduğum altı maddelik çerçeve, stratejik bir anlaşmaya varma amaçlı
müzakerelere temel teşkil edebilir, ve tarafları kapsamlı çözüme götürebilir”
demişti.
Guterres’in
geçtiğimiz hafta sunduğu raporda tamamen farklı bir yaklaşım sergilemesinin
nedeni, çok büyük ihtimalle, temasları sırasında üst düzey BM yetkilisi Jane
Holl Lute’un, tarafların masada var olan yakınlaşmalara hala bağlı oldukları
konusunda ikna edici hiç bir şey duymamış olmasıdır. Hatta, muhtemelen birden
fazla taraf Lute’a alternatif arayışlardan bahsetmiştir.
Önümüzdeki
haftalarda, Lute, tarafların ne noktada olduğunu anlamak ve yeni fikir ve
önerileri dinlemek için yeniden bir görüşme turu yapacak.
Guterres, BM
Güvenlik Konseyi’nin 30 Ekim’de görüşeceği raporda, tarafların müzakerelere
başlamadan önce, hangi noktadan başlayacaklarında anlaşmaları gerektiğini yazdı.
Her ne kadar çözüm arayışları bağlamında “aciliyet hissi ve odaklanma”
ihtiyacından bahsetmiş ve statükonun sürdürülemez olduğunu belirtmiş olsa da,
Genel Sekreter, bu ön çalışmanın ne kadar sürebileceğine dair bir tanım vermedi.
Özetle Genel
Sekreter’in raporu, gevşek federasyondan, iki ayrı devlete kadar gerçekçi-gerçekdışı
birçok alternatifin gündemimize dolduğu bir dönemde, müzakereleri masadaki
benzersiz ilerleme ve birikim temelinde rayına oturtmak yerine, yeni fikirlere
kapı açarak, neyin müzakere edileceğine dair bitmez tükenmez müzakerelere çanak
tutuyor.
Hangi noktadan
başlanacağı konusunda tarafların konsensüs sağlamasını şart koşarak da, müzakere
öncesi müzakerelerin bitmez tükenmez tartışmalara dönüşmesi riskini ortaya
çıkarıyor.
Bu muğlak raporun
ardından, sürecin selameti ve geleceği tamamıyla Lute’un bundan sonra
izleyeceği stratejiye bağlı olacak. Eğer Lute, tartışmaları gevşek de olsa bir
federasyon çerçevesi içerisinde tutar, ve bu yıl sonundan önce, hedeflenen
çözüm ve bu çözüme nasıl varılacağı ile ilgili taraflarca konsensüs yakalamayı
başarırsa umut var demektir.
Eğer federasyon
çerçevesi dışına çıkılmasına, bugüne kadar varılan yakınlaşmaların, yapılan
çalışmaların ve masadaki birikimin ortadan kaldırılmasına izin verirse, 50 yıllık
müzakere süreci sil baştan başlayacak demektir – tabi eğer başlayabilirse.
No comments:
Post a Comment