Wednesday 17 October 2018

Nedir bu UNFICYP meselesi?


UNFICYP ile ilgili tartışmaların nedeni (1)

2015 yılında çok büyük umutlarla başlayan Kıbrıs müzakerelerinin Temmuz 2017’de bir kez daha çöküntüye uğraması 54 yıldır adada olan BM Barış Gücü (UNFICYP)’in varlığı ile ilgili tartışmaları da beraberinde getirdi.

Tartışmaların özündeki en büyük sorulardan biri şu: UNFICYP adada barış koşullarının temin edilmesine mi katkı koyuyor, yoksa adadaki statükonun – yani çözümsüzlüğün- devamını mı kolaylaştırıyor?

1964 yılında Kıbrıs’a gelen UNFICYP günümüzde temel olarak birbirini muhatap almayan Kıbrıs Türk ve Kıbrıs Rum taraflarının askeri, polisi ve sivil otoriteleri arasındaki iletişimi sağlıyor, 180 kilometrelik ara bölgeyi gözlüyor, ve taraflar arasındaki anlaşmazlıkların teknik düzeyde çözümüne katkı koyuyor. Ama aynı zamanda da, tarafların doğrudan iletişim kurma ve işbirliği yapma ihtiyacını ortadan kaldırarak, statükonun bildiğimiz şekliyle devamını kolaylaştırıyor. Ve dünyanın en militarize bölgelerinden birinde sahte bir güvenlik hissi yaratarak çözüm ihtiyacı ve aciliyetini bastırıyor.

BM barış gücü misyonlarının ana finansörü ve BM Güvenlik Konseyinin beş daimi üyesinden biri olarak bu konuda büyük bir nüfuza sahip olan ABD, Kasım 2016’da, Başkan Donald Trump’ın göreve gelmesiyle, barış güçlerine karşı yeni bir yaklaşım geliştirdi. Bu yeni yaklaşım çerçevesinde, ABD, tüm dünyada toplam 14 yerdeki tüm barış gücü misyonlarının bütçesini kısmak ve misyonları daha verimli ve etkin kılmak amacıyla, siyasi bir çözüm bulunmasına katkı yapmayan barış gücü misyonlarının yeniden gözden geçirilmesini ve gerekirse sona erdirilmelerini savunuyor.

Geçtiğimiz günlerde istifa eden ama yıl sonuna kadar görevinin başında kalacak olan ABD BM Daimi Temsilcisi Nikki Haley, Nisan 2017’de UNFICYP de dahil, tüm dünyadaki BM barış gücü misyonları için dört ilke ortaya koydu:

- misyonlar siyasi çözümleri destekler nitelikte olmalı;
- ev sahibi ülkeler barış gücü ile işbirliği içinde olmalı;
- barış gücü hedefleri gerçekçi ve ulaşılabilir olmalı; ve
- barış gücünün net bir çıkış stratejisi olmalı.

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, 20 Eylül 2017’de aldığı 2378 sayılı kararla, çatışma ve anlaşmazlıkların önlenmesinin, devletlerin öncelikli sorumluluğu olduğunu hatırlatarak, barış gücü misyonlarının siyasi çözümlere destek niteliğinde olması gerektiğini beyan etti. Kararda, kalıcı barışın siyasi çözümlerle sağlanıp sürdürülebileceği ve BM barış gücü operasyonlarının yapı ve görev yerlerinin siyasi süreçlerce belirlenmesi gerektiği vurgulanırken, tüm devletlerin, iç anlaşmazlıklarını, diğerler barışçıl yöntemlerin yanı sıra, müzakere, tahkikat, iyi niyet misyonu, arabuluculuk, uzlaşma, hakemlik ve adli uzlaşma ile çözme görevi” teyit edildi.

Bu yeni yaklaşımla birlikte, geçtiğimiz Temmuz ayında BM Genel Merkezi, Kıbrıs’taki UNFICYP’in görev süresinin uzatılması sürecinde yoğun tartışmalara sahne oldu. ABD, kararda, UNFICYP ile Kıbrıs sorununun çözümüne yönelik siyasi süreç arasında bağ kurulması ve barış gücünün Kıbrıs’tan çıkış stratejisi ile ilgili bir takvim oluşturulması konusunda ısrar etti.

ABD’nin önerdiği çıkış stratejisi ise, Kıbrıs’taki iki tarafın askeri, siyasi ve sosyal düzeyde iletişim kurabilmesi ve işbirliği yapabilmesi için bir mekanizmanın oluşturulmasını, böylece, çözüm olmasa da iki toplumun UNFICYP’e ihtiyaç duymadan olayları ele alabilmesini içeriyordu.

Sonuç olarak, ABD’nin söz konusu önerileri nihai karara girmedi ve BM Güvenlik Konseyi 26 Temmuz 2018 tarihindeki 2430 sayılı karar ile Kıbrıs’taki BM Barış Gücü’nü görev süresini altı ay daha – yani Ocak 2019’a kadar - uzattı.

Ocak 2019’da UNFICYP’in görev süresini yeniden ele alacak olan BM Güvenlik Konseyi ve özellikle ABD, şu anda siyasi süreçte yaşanacak gelişmeleri yakından izliyor. Dolayısıyla, BM Genel Sekreteri’nin Kıbrıs geçici danışmanı Jane Holl Lute’un 15 Ekim’de sunması beklenen raporu bu açıdan büyük önem taşıyor.

Siyasi bir çözümün veya müzakerelerde elle tutulur bir ilerlemenin yokluğunda, Konsey’in UNFICYP’in görev süresi, koşulları ve sayısı konusunda bir karar vermesi gerekecek. Eğer Lute 15 Ekim raporunda Kıbrıs’ta yapılacak bir şey olmadığına kanaat getirirse, ABD’nin, UNFICYP’in varlığının siyasi süreç ile ilişkilendirilmesinde ısrar etmesi bekleniyor. Nihai karar her ne kadar, ABD ile UNFICYP’in görev koşullarında veya sayısında herhangi bir değişikliğe karşı olan Rusya arasındaki büyük al-ver ile şekillenecek olsa da, not etmekte fayda var:
UNFICYP’in Kıbrıs’tan çekilmesi için, ABD’nin, gücün görev süresinin uzatılması oylamasında çekimser kalması yeterli.


 BM Güvenlik Konseyi’nin UNFICYP ile ilgili son kararı (2)

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, 26 Temmuz 2018 tarihinde 2430 sayılı karar ile Kıbrıs’taki BM Barış Gücü UNFICYP’in görev süresini altı ay daha uzattı.

UNFICYP de dahil tüm barış gücü operasyonlarının verimlilik ve etkinlik açısından düzenli olarak gözden geçirilmesi ihtiyacının vurgulandığı karar metninde, Konsey’in barış gücü misyonlarına karşı katı ve stratejik bir yaklaşım sergilemesi gerektiği vurgulandı.

Karar metninde, Güvenlik Konseyi’nin taraflardan beklentilerini ortaya koyan bazı önemli ifadeler de yer aldı.

Güvenlik Konseyi:

- Taraflara, ilgili Güvenlik Konseyi kararlarında anlatıldığı şekliyle siyasi eşitliğe sahip iki-bölgeli iki-toplumlu federal çözüme bağlılıklarını yeniden ortaya koymaları çağrısında bulundu ve statükonun sürdürülemez olduğunun altını çizdi;

- Kapsamlı ve kalıcı bir çözümün tüm Kıbrıslılara, ekonomik avantajlar da dahil, birçok önemli fayda sağlayacağını vurgulayarak, iki tarafa ve liderlerine olumlu bir söylem geliştirmeleri çağrısı yaptı. Liderlerden, çözümün faydalarını ve çözüme ulaşmak için daha fazla esneklik ve tavizin gerekli olduğunu toplumlarına net şekilde anlatmalarını istedi;

- Taraflara iki-toplumlu inisiyatifler ve iki toplumun birlikte çalışıp birlikte kazanacağı kalkınma projeleri de dahil, toplumlararası teması, uzlaşmayı ve sivil toplumun aktif katılımını teşvik etmeleri çağrısında bulundu. Ekonomik ve ticari örgütler arasındaki işbirliğini teşvik etmeleri ve bu tarz temaslar önündeki tüm engelleri kaldırmaları telkininde bulundu;

- Tüm taraflara, çözüm için siyasi iradelerini tazeleme; açıklık ve yaratıcılıkla sürece katılma ve bağlılık gösterme; ve sürecin başarı şansına zarar verecek faaliyetlerden kaçınma çağrısı yaptı;

- İki liderden, gelecek için ortak bir vizyon temelinde hem karşılıklı hem tek taraflı güven yaratıcı önlemlerin uygulanmasını talep etti. Taraflara, toplumlararası temas, alışveriş ve işbirliğini teşvik ederek çözüm için uygun bir ortam yaratılmasına katkıda bulunmaları çağrısı yaptı. Kıbrıslıların Yeşil Hat’tan geçmesinin önemine vurgu yaparak, hem üzerinde anlaşılmış olan geçiş noktalarının hem de yeni geçiş noktalarının açılması için tarafları teşvik etti.

Konsey, ayrıca, liderlere:
(a) Temel konularda yakınlaşma sağlamak için çaba sarfetmeleri;
(b) Toplumlararası teması artırmak ve Kıbrıslıların günlük hayatlarını geliştirmek amacıyla Teknik Komitelerin çalışmalarını yoğunlaştırmaları;
(c) Yakınlaşmalarla ilgili topluma verecekleri mesajlara odaklanmak da dahil, toplumların müzakerelere yaklaşımı iyileştirmeleri, iklimi geliştirmeleri, daha yapıcı ve uyumlu mesajlar vermeleri ve başarılı bir süreci zorlaştıracak söylemlerden kaçınmaları; ve
 (d) Çözüm sürecine daha geniş bir destek sağlamak adına, sivil toplumun sürece katılımını artırmaları ve sağlamlaştırmaları çağrısı yaptı.

Karar metnindeki bu önemli maddelere kısa bir bakış bile, tarafların BM Güvenlik Konseyi’nin beklentilerinden hiç birini henüz yerine getirmemiş olduklarını anlamaya yetiyor.



BM Genel Sekreteri’nin son UNFICYP raporu bize ne anlatıyor? (3)

BM Genel Sekreteri Antonio Guterres, 6 Temmuz 2018 tarihinde BM Güvenlik Konseyi’ne, Kıbrıs’taki BM Barış Gücü UNFICYP ile ilgili bir rapor sundu.

UNFICYP’in görev süresinin 31 Ocak 2019’a kadar uzatılmasının önerildiği rapor, Kıbrıslılar olarak içerisinde bulunduğumuz sahte barış ve güvenlik koşullarına dair çarpıcı bilgiler içeriyor.

Rapora göre, 180 kilometrelik ara bölgenin her iki tarafında Türk ve Rum askeri güçleri karşılıklı olarak konumlanmış durumda. Toplamda yaklaşık 2000 silahlı asker, belli bölgelerde aralarında 4 metreye kadar inen mesafelerde nöbet bekliyor. Adanın geriye kalanında bulunan on binlerce Türk, Yunan, Kıbrıslı Türk ve Kıbrıslı Rum asker, Kıbrıs’ı dünyanın en militarize – yani en yoğun asker ve silaha sahip yerlerinden biri yapıyor.

BM tarafından çizilmiş iki ateşkes hattı, Türk ve Rum taraflarınca resmi olarak tanınmıyor ve her iki tarafın güçleri de asker konumlandırarak ara bölgeyi sürekli olarak ihlal ediyor. Daha önceki yıllarda azalma seyrine girmiş olan askeri gerginliklerin, raporun kapsadığı 19 Aralık 2017 - 20 Haziran 2018 tarihleri arasında yeniden artmış olması da dikkat çekiyor. Raporda, altı ayda toplam 207 askeri ihlalin yaşandığı belirtiliyor. Askeri ihlallerin çoğu, her iki tarafça ara bölge ihlallerini ve nöbet noktalarında gerekenden fazla asker bulundurmayı içeriyor. Bu sayı bir önceki yıl 184 idi.

Rapordaki dikkat çekici noktalardan biri, bugüne kadar ilk defa nöbet noktalarında ağır silahların tespit edilmiş olması. Rapora göre, Kıbrıs Rum ordusunun nöbet noktalarında, aralarında havan topları, roket güdümlü el bombaları ve M-60 makineli tüfeklerin de bulunduğu izinsiz ağır silahlar var.

Altı çizilen bir diğer endişe, askeri pozisyonların güçlendirilmesi girişimleri. Rapora göre, Türk tarafına ait bazı askeri nöbet noktaları, kapalı-devre televizyon (CCTV) ekipmanları yerleştirilmek sureti ile güçlendiriliyor. Raporda, nöbet yerindeki “askeri çekmeden CCTV ekipmanı yerleştirmek askeri avantaj sağlamak anlamına gelir,” deniyor. Rapora göre, UNFICYP’in itirazlarına rağmen, Türk tarafına ait 17 noktada asker çekilmeden CCTV ekipmanı yerleştirildi.

Ayrıca, rapora göre, son aylarda her iki taraf da, UNFICYP’i haberdar etmeksizin, ve diğer tarafın görüş alanı içerisinde askeri eğitimler yapıyor. UNFICYP bunları ciddi ihlal olarak kayda geçiriyor.

UNFICYP verilerine göre, Kıbrıs’ta halen 1.7 milyon metrekareyi kapsayan mayın açısından riskli 47 bölge var. Ara bölge içerisindeki dört mayın tarlası riskli bölgelerin yüzde 42’sini oluşturuyor. Bunların üçü Kıbrıs Rum tarafına, biri Kıbrıs Türk tarafına ait. Raporda, bu dört mayın tarlasının temizlenmesi konusunda taraflar arasında anlaşmazlık bulunduğu belirtiliyor. Kıbrıs Türk tarafı, dört bölgenin bir paket şeklinde temizlenmesini kabul edebileceğini belirtirken, Kıbrıs Rum tarafı, tehdit algısına karşı bu üç mayın tarlasına ihtiyacı olduğu konusunda ısrarlı.
Karşıt askeri güçler, tarafların polis güçleri ve sivil otoriteleri birbirleri ile direk iletişim kurmadığından, iki taraf arasındaki iletişimi UNFICYP sağlıyor. Genel Sekreter raporunda, taraflara, aralarındaki anlaşmazlıkları doğrudan birbirleri ile temas ederek çözme çağrısında bulunuyor. Böylece ara bölge ve çevresinde gerginliğe neden olabilecek günlük olayları UNFICYP’e gerek duymadan çözebilmeleri amaçlanıyor. Bu çağrı, Kıbrıs Türk tarafının askeri, polisi ve sivil makamları ile doğrudan teması, dolaylı tanıma olarak gören Kıbrıs Rum tarafında büyük bir rahatsızlık yaratmış durumda. Ancak ABD’nin barış gücü misyonları için belirlediği çıkış stratejisi ilkesi doğrultusunda, BM’nin tarafların doğrudan teması üzerindeki ısrarının devam etmesi bekleniyor. 

Sonuç olarak, BM Genel Sekreteri’nin UNFICYP raporu bizlere, Kıbrıs’ın, aslında resmi bir ateşkes anlaşmasına bile sahip olmayan, karşıt güçlerin sürekli olarak birbirlerine karşı avantaj sağlamak için ihlallerde bulunarak burun buruna nöbet beklediği savaş koşullarındaki bir ülke olduğunu hatırlatıyor.

UNFICYP adada barış koşullarının temin edilmesine mi katkı koyuyor, yoksa adadaki statükonun – yani çözümsüzlüğün- devamını mı kolaylaştırıyor sorusuna yanıt ararken bu gerçeği de göz önünde bulundurmakta fayda var. 



















No comments:

Post a Comment