UNFICYP ile ilgili tartışmaların nedeni (1)
2015 yılında çok büyük
umutlarla başlayan Kıbrıs müzakerelerinin Temmuz 2017’de bir kez daha çöküntüye
uğraması 54 yıldır adada olan BM Barış Gücü (UNFICYP)’in varlığı ile ilgili tartışmaları
da beraberinde getirdi.
Tartışmaların
özündeki en büyük sorulardan biri şu: UNFICYP adada barış koşullarının temin
edilmesine mi katkı koyuyor, yoksa adadaki statükonun – yani çözümsüzlüğün-
devamını mı kolaylaştırıyor?
1964 yılında
Kıbrıs’a gelen UNFICYP günümüzde temel olarak birbirini muhatap almayan Kıbrıs
Türk ve Kıbrıs Rum taraflarının askeri, polisi ve sivil otoriteleri arasındaki
iletişimi sağlıyor, 180 kilometrelik ara bölgeyi gözlüyor, ve taraflar
arasındaki anlaşmazlıkların teknik düzeyde çözümüne katkı koyuyor. Ama aynı
zamanda da, tarafların doğrudan iletişim kurma ve işbirliği yapma ihtiyacını
ortadan kaldırarak, statükonun bildiğimiz şekliyle devamını kolaylaştırıyor. Ve
dünyanın en militarize bölgelerinden birinde sahte bir güvenlik hissi yaratarak
çözüm ihtiyacı ve aciliyetini bastırıyor.
BM barış gücü
misyonlarının ana finansörü ve BM Güvenlik Konseyinin beş daimi üyesinden biri
olarak bu konuda büyük bir nüfuza sahip olan ABD, Kasım 2016’da, Başkan Donald
Trump’ın göreve gelmesiyle, barış güçlerine karşı yeni bir yaklaşım geliştirdi.
Bu yeni yaklaşım çerçevesinde, ABD, tüm dünyada toplam 14 yerdeki tüm barış
gücü misyonlarının bütçesini kısmak ve misyonları daha verimli ve etkin kılmak amacıyla,
siyasi bir çözüm bulunmasına katkı yapmayan barış gücü misyonlarının yeniden
gözden geçirilmesini ve gerekirse sona erdirilmelerini savunuyor.
Geçtiğimiz
günlerde istifa eden ama yıl sonuna kadar görevinin başında kalacak olan ABD BM
Daimi Temsilcisi Nikki Haley, Nisan 2017’de UNFICYP de dahil, tüm dünyadaki BM barış
gücü misyonları için dört ilke ortaya koydu:
- misyonlar
siyasi çözümleri destekler nitelikte olmalı;
- ev sahibi
ülkeler barış gücü ile işbirliği içinde olmalı;
- barış gücü
hedefleri gerçekçi ve ulaşılabilir olmalı; ve
- barış gücünün net
bir çıkış stratejisi olmalı.
Birleşmiş
Milletler Güvenlik Konseyi, 20 Eylül 2017’de aldığı 2378 sayılı kararla,
çatışma ve anlaşmazlıkların önlenmesinin, devletlerin öncelikli sorumluluğu
olduğunu hatırlatarak, barış gücü misyonlarının siyasi çözümlere destek
niteliğinde olması gerektiğini beyan etti. Kararda, kalıcı barışın siyasi
çözümlerle sağlanıp sürdürülebileceği ve BM barış gücü operasyonlarının yapı ve
görev yerlerinin siyasi süreçlerce belirlenmesi gerektiği vurgulanırken, tüm devletlerin,
iç anlaşmazlıklarını, diğerler barışçıl yöntemlerin yanı sıra, müzakere,
tahkikat, iyi niyet misyonu, arabuluculuk, uzlaşma, hakemlik ve adli uzlaşma ile
çözme görevi” teyit edildi.
Bu yeni
yaklaşımla birlikte, geçtiğimiz Temmuz ayında BM Genel Merkezi, Kıbrıs’taki UNFICYP’in
görev süresinin uzatılması sürecinde yoğun tartışmalara sahne oldu. ABD,
kararda, UNFICYP ile Kıbrıs sorununun çözümüne yönelik siyasi süreç arasında
bağ kurulması ve barış gücünün Kıbrıs’tan çıkış stratejisi ile ilgili bir
takvim oluşturulması konusunda ısrar etti.
ABD’nin önerdiği
çıkış stratejisi ise, Kıbrıs’taki iki tarafın askeri, siyasi ve sosyal düzeyde iletişim
kurabilmesi ve işbirliği yapabilmesi için bir mekanizmanın oluşturulmasını, böylece,
çözüm olmasa da iki toplumun UNFICYP’e ihtiyaç duymadan olayları ele
alabilmesini içeriyordu.
Sonuç olarak, ABD’nin
söz konusu önerileri nihai karara girmedi ve BM Güvenlik Konseyi 26 Temmuz 2018
tarihindeki 2430
sayılı karar ile Kıbrıs’taki BM Barış Gücü’nü görev süresini altı ay daha –
yani Ocak 2019’a kadar - uzattı.
Ocak 2019’da
UNFICYP’in görev süresini yeniden ele alacak olan BM Güvenlik Konseyi ve
özellikle ABD, şu anda siyasi süreçte yaşanacak gelişmeleri yakından izliyor.
Dolayısıyla, BM Genel Sekreteri’nin Kıbrıs geçici danışmanı Jane Holl Lute’un
15 Ekim’de sunması beklenen raporu bu açıdan büyük önem taşıyor.
Siyasi bir
çözümün veya müzakerelerde elle tutulur bir ilerlemenin yokluğunda, Konsey’in
UNFICYP’in görev süresi, koşulları ve sayısı konusunda bir karar vermesi
gerekecek. Eğer Lute 15 Ekim raporunda Kıbrıs’ta yapılacak bir şey olmadığına
kanaat getirirse, ABD’nin, UNFICYP’in varlığının siyasi süreç ile
ilişkilendirilmesinde ısrar etmesi bekleniyor. Nihai karar her ne kadar, ABD
ile UNFICYP’in görev koşullarında veya sayısında herhangi bir değişikliğe karşı
olan Rusya arasındaki büyük al-ver ile şekillenecek olsa da, not etmekte fayda
var:
UNFICYP’in Kıbrıs’tan
çekilmesi için, ABD’nin, gücün görev süresinin uzatılması oylamasında çekimser
kalması yeterli.
Birleşmiş
Milletler Güvenlik Konseyi, 26 Temmuz 2018 tarihinde 2430 sayılı karar ile
Kıbrıs’taki BM Barış Gücü UNFICYP’in görev süresini altı ay daha uzattı.
UNFICYP de dahil
tüm barış gücü operasyonlarının verimlilik ve etkinlik açısından düzenli olarak
gözden geçirilmesi ihtiyacının vurgulandığı karar metninde, Konsey’in barış
gücü misyonlarına karşı katı ve stratejik bir yaklaşım sergilemesi gerektiği
vurgulandı.
Karar metninde, Güvenlik
Konseyi’nin taraflardan beklentilerini ortaya koyan bazı önemli ifadeler de yer
aldı.
Güvenlik Konseyi:
- Taraflara,
ilgili Güvenlik Konseyi kararlarında anlatıldığı şekliyle siyasi eşitliğe sahip
iki-bölgeli iki-toplumlu federal çözüme bağlılıklarını yeniden ortaya koymaları
çağrısında bulundu ve statükonun sürdürülemez olduğunun altını çizdi;
- Kapsamlı ve
kalıcı bir çözümün tüm Kıbrıslılara, ekonomik avantajlar da dahil, birçok önemli
fayda sağlayacağını vurgulayarak, iki tarafa ve liderlerine olumlu bir söylem
geliştirmeleri çağrısı yaptı. Liderlerden, çözümün faydalarını ve çözüme
ulaşmak için daha fazla esneklik ve tavizin gerekli olduğunu toplumlarına net
şekilde anlatmalarını istedi;
- Taraflara iki-toplumlu
inisiyatifler ve iki toplumun birlikte çalışıp birlikte kazanacağı kalkınma
projeleri de dahil, toplumlararası teması, uzlaşmayı ve sivil toplumun aktif
katılımını teşvik etmeleri çağrısında bulundu. Ekonomik ve ticari örgütler
arasındaki işbirliğini teşvik etmeleri ve bu tarz temaslar önündeki tüm
engelleri kaldırmaları telkininde bulundu;
- Tüm taraflara,
çözüm için siyasi iradelerini tazeleme; açıklık ve yaratıcılıkla sürece katılma
ve bağlılık gösterme; ve sürecin başarı şansına zarar verecek faaliyetlerden
kaçınma çağrısı yaptı;
- İki liderden,
gelecek için ortak bir vizyon temelinde hem karşılıklı hem tek taraflı güven
yaratıcı önlemlerin uygulanmasını talep etti. Taraflara, toplumlararası temas,
alışveriş ve işbirliğini teşvik ederek çözüm için uygun bir ortam yaratılmasına
katkıda bulunmaları çağrısı yaptı. Kıbrıslıların Yeşil Hat’tan geçmesinin
önemine vurgu yaparak, hem üzerinde anlaşılmış olan geçiş noktalarının hem de
yeni geçiş noktalarının açılması için tarafları teşvik etti.
Konsey, ayrıca, liderlere:
(a) Temel
konularda yakınlaşma sağlamak için çaba sarfetmeleri;
(b) Toplumlararası
teması artırmak ve Kıbrıslıların günlük hayatlarını geliştirmek amacıyla Teknik
Komitelerin çalışmalarını yoğunlaştırmaları;
(c) Yakınlaşmalarla
ilgili topluma verecekleri mesajlara odaklanmak da dahil, toplumların müzakerelere
yaklaşımı iyileştirmeleri, iklimi geliştirmeleri, daha yapıcı ve uyumlu
mesajlar vermeleri ve başarılı bir süreci zorlaştıracak söylemlerden
kaçınmaları; ve
(d) Çözüm sürecine daha geniş bir destek
sağlamak adına, sivil toplumun sürece katılımını artırmaları ve sağlamlaştırmaları
çağrısı yaptı.
Karar metnindeki
bu önemli maddelere kısa bir bakış bile, tarafların BM Güvenlik Konseyi’nin
beklentilerinden hiç birini henüz yerine getirmemiş olduklarını anlamaya yetiyor.
BM Genel Sekreteri’nin son UNFICYP raporu bize ne
anlatıyor? (3)
BM Genel
Sekreteri Antonio Guterres, 6 Temmuz 2018 tarihinde BM Güvenlik Konseyi’ne, Kıbrıs’taki
BM Barış Gücü UNFICYP ile ilgili bir rapor sundu.
UNFICYP’in görev
süresinin 31 Ocak 2019’a kadar uzatılmasının önerildiği rapor, Kıbrıslılar
olarak içerisinde bulunduğumuz sahte barış ve güvenlik koşullarına dair çarpıcı
bilgiler içeriyor.
Rapora göre, 180
kilometrelik ara bölgenin her iki tarafında Türk ve Rum askeri güçleri
karşılıklı olarak konumlanmış durumda. Toplamda yaklaşık 2000 silahlı asker,
belli bölgelerde aralarında 4 metreye kadar inen mesafelerde nöbet bekliyor. Adanın
geriye kalanında bulunan on binlerce Türk, Yunan, Kıbrıslı Türk ve Kıbrıslı Rum
asker, Kıbrıs’ı dünyanın en militarize – yani en yoğun asker ve silaha sahip
yerlerinden biri yapıyor.
BM tarafından
çizilmiş iki ateşkes hattı, Türk ve Rum taraflarınca resmi olarak tanınmıyor ve
her iki tarafın güçleri de asker konumlandırarak ara bölgeyi sürekli olarak
ihlal ediyor. Daha önceki yıllarda azalma seyrine girmiş olan askeri
gerginliklerin, raporun kapsadığı 19 Aralık 2017 - 20 Haziran 2018 tarihleri
arasında yeniden artmış olması da dikkat çekiyor. Raporda, altı ayda toplam 207
askeri ihlalin yaşandığı belirtiliyor. Askeri ihlallerin çoğu, her iki tarafça
ara bölge ihlallerini ve nöbet noktalarında gerekenden fazla asker bulundurmayı
içeriyor. Bu sayı bir önceki yıl 184 idi.
Rapordaki dikkat
çekici noktalardan biri, bugüne kadar ilk defa nöbet noktalarında ağır
silahların tespit edilmiş olması. Rapora göre, Kıbrıs Rum ordusunun nöbet
noktalarında, aralarında havan topları, roket güdümlü el bombaları ve M-60
makineli tüfeklerin de bulunduğu izinsiz ağır silahlar var.
Altı çizilen bir
diğer endişe, askeri pozisyonların güçlendirilmesi girişimleri. Rapora göre, Türk
tarafına ait bazı askeri nöbet noktaları, kapalı-devre televizyon (CCTV) ekipmanları
yerleştirilmek sureti ile güçlendiriliyor. Raporda, nöbet yerindeki “askeri
çekmeden CCTV ekipmanı yerleştirmek askeri avantaj sağlamak anlamına gelir,”
deniyor. Rapora göre, UNFICYP’in itirazlarına rağmen, Türk tarafına ait 17
noktada asker çekilmeden CCTV ekipmanı yerleştirildi.
Ayrıca, rapora
göre, son aylarda her iki taraf da, UNFICYP’i haberdar etmeksizin, ve diğer
tarafın görüş alanı içerisinde askeri eğitimler yapıyor. UNFICYP bunları ciddi
ihlal olarak kayda geçiriyor.
UNFICYP verilerine
göre, Kıbrıs’ta halen 1.7 milyon metrekareyi kapsayan mayın açısından riskli 47
bölge var. Ara bölge içerisindeki dört mayın tarlası riskli bölgelerin yüzde 42’sini
oluşturuyor. Bunların üçü Kıbrıs Rum tarafına, biri Kıbrıs Türk tarafına ait.
Raporda, bu dört mayın tarlasının temizlenmesi konusunda taraflar arasında
anlaşmazlık bulunduğu belirtiliyor. Kıbrıs Türk tarafı, dört bölgenin bir paket
şeklinde temizlenmesini kabul edebileceğini belirtirken, Kıbrıs Rum tarafı, tehdit
algısına karşı bu üç mayın tarlasına ihtiyacı olduğu konusunda ısrarlı.
Karşıt askeri
güçler, tarafların polis güçleri ve sivil otoriteleri birbirleri ile direk
iletişim kurmadığından, iki taraf arasındaki iletişimi UNFICYP sağlıyor. Genel
Sekreter raporunda, taraflara, aralarındaki anlaşmazlıkları doğrudan birbirleri
ile temas ederek çözme çağrısında bulunuyor. Böylece ara bölge ve çevresinde
gerginliğe neden olabilecek günlük olayları UNFICYP’e gerek duymadan
çözebilmeleri amaçlanıyor. Bu çağrı, Kıbrıs Türk tarafının askeri, polisi ve
sivil makamları ile doğrudan teması, dolaylı tanıma olarak gören Kıbrıs Rum
tarafında büyük bir rahatsızlık yaratmış durumda. Ancak ABD’nin barış gücü
misyonları için belirlediği çıkış stratejisi ilkesi doğrultusunda, BM’nin
tarafların doğrudan teması üzerindeki ısrarının devam etmesi bekleniyor.
Sonuç olarak, BM
Genel Sekreteri’nin UNFICYP raporu bizlere, Kıbrıs’ın, aslında resmi bir
ateşkes anlaşmasına bile sahip olmayan, karşıt güçlerin sürekli olarak
birbirlerine karşı avantaj sağlamak için ihlallerde bulunarak burun buruna
nöbet beklediği savaş koşullarındaki bir ülke olduğunu hatırlatıyor.
UNFICYP adada
barış koşullarının temin edilmesine mi katkı koyuyor, yoksa adadaki statükonun
– yani çözümsüzlüğün- devamını mı kolaylaştırıyor sorusuna yanıt ararken bu
gerçeği de göz önünde bulundurmakta fayda var.
No comments:
Post a Comment