Esra Aygın
BM Genel
Sekreteri’nin Kıbrıs’ta müzakere sürecinin yeniden başlama ve bu kez başarıya
ulaşma ihtimali olup olmadığını ölçmek için görevlendirdiği Jane Holl Lute, Pazartesi
günü Kıbrıslı Rum lider Nikos Anastasiades ve Kıbrıslı Türk lider Mustafa
Akıncı ile görüştü.
Lute, Lefkoşa
temaslarının ardından, Atina, Londra ve Ankara’da da temaslarda bulunarak değerlendirmelerini
Eylül ayı başında bir rapor halinde BM Genel Sekreteri’ne sunacak.
Birbirinden
birkaç kilometre uzaklıktaki ofislerinde oturup bir yılı aşkın bir süredir
birbirine bir telefon bile açmayan, buluşup birlikte bir kahve bile içmeyen iki
liderin, dünyanın diğer ucundan gelecek bir BM görevlisi sayesinde olumlu ve
yapıcı bir sürece gireceklerini düşünmek aşırı iyimserlik olur herhalde.
7 Temmuz 2017’de
Crans Montana’da çöken Kıbrıs Konferansı’nın ardından, BM Genel Sekreteri
Antonio Guterres, her iki tarafa da ileriye dönük bir değerlendirme yapmaları
çağrısında bulunmuştu.
BM Genel
Sekreteri, Lute’un ziyaretini duyurduğu 14 Haziran 2018 tarihli raporunda da,
“Tarafların, ada için ortak bir yol çizmek adına hala sorumlu ve kararlı davranabileceklerine
inanıyorum. Yakın gelecekte, taraflarla derinlemesine bir istişare yapması için
üst düzey bir BM yetkilisini adaya göndermeyi planlıyorum. Bu istişareler,
tarafların Crans Montana’dan beridir yaptıkları değerlendirmenin sonuçlarını BM’ye
aktarmaları için daha resmi, yapılandırılmış ve detaylı bir yöntem teşkil
edecek ve bu aşamada şartların anlamlı bir süreç için olgunlaşmış olup
olmadığını tespit etmeye yardımcı olacak. Tarafları, bu egzersizin öneminin farkına
varmaları ve dolayısıyla bu fırsatı değerlendirmeleri için teşvik ederim”
ifadelerini kullanmıştı.
Anlaşılıyor ki,
liderlerimiz Lute’un ziyareti sırasında da, BM’yi yeni bir inisiyatif almak konusunda
cesaretlendirmek ve Kıbrıs’a her açıdan yatırım yapmaya devam etmesi konusunda
ikna etmeye çalışmak yerine sadece bilindik pozisyonlarını tekrarladılar. Lute’un
Atina, Londra ve Ankara’da da ezber bozacak bir şeyler duymaması halinde raporunda
Kıbrıs’ta yeni bir süreç ile ilgili olumlu bir değerlendirme yapması olası
değil.
Crans Montana, bu
adada çözüm ve barış isteyen herkes için çok büyük bir yıkımdı. Muhtemelen en
çok da, hem siyaseten hem de kişisel olarak kendisini bu sürece adamış, birçok
kez siyasi irade ve cesaretle inisiyatif almış olan Akıncı için... Ama Kıbrıs
sorununu çözme sözüyle seçilmiş bir liderin küsme; ‘ben yapacağımı yaptım’
diyerek köşesine çekilme; umudunu, motivasyonunu, kararlılığını kaybetme lüksü yoktur.
Orada oturduğunuz sürece Kıbrıs’ta çözüm ve barış için çalışmaya, çabalamaya,
yeni dinamikler yaratmaya, girişimler üstlenmeye devam edeceksiniz. Veya orada
oturmaya devam etmeyeceksiniz...
Ne yazık ki
Akıncı, Crans Montana’daki çöküşün ardından kendi haklılığında boğulan; sonuç
elde etmek için değil, haklılığını ispat etmek için uğraşan; çözümü değil,
karşı tarafın haksız olduğunu kayda geçirmeyi öncelik haline getirmiş bir imaj
çiziyor. Kullandığı dil, yaptığı açıklamalar,
yönelttiği suçlamalar zaten çok yara almış olan toplumlararası güveni
daha da sarsıyor, toplumun çözüme ve barışa olan inancını erozyona uğratıyor.
Kıbrıslı Rum
lider Anastasiadis ise inandırıcılığını tamamen yitirmiş durumda. Hem müzakere
sürecini hem de ortamı sürekli olarak dinamitleyen politikaları; toplumlararası
yakınlaşma, işbirliği ve güven adına atılacak her adımı engellemesi; tutarsızlığı;
yaptığı dezenformasyon; çözüm ve barış fırsatlarını değerlendirmek yerine
berhava etme çabası; federal bir Kıbrıs yerine milliyetçiliğe, Helenizme,
hamasete sarılması; ortaklığa değil ayrılığın derinleşmesine hizmet eden tutumu
ile Anastasiadis, Kıbrıs’ta çözüm yapabilecek bir lider olmadığını çoktan
gösterdi.
Liderlerimiz bu
durumdayken, yeni bir sürecin başlaması için tek motivasyon, BM Barış Gücü’nün
adadaki varlığının meşruiyeti, doğalgaz araştırmalarının selameti, veya Orta
Doğu’daki güç dengeleri gibi dış bir faktör olabilir – ki çıkış noktası,
motivasyonu ve hedefi doğrudan Kıbrıs ve Kıbrıslılar olmayan bir sürecin ne
kadar başarılı olabileceği büyük bir soru işareti.
Öyle görünüyor
ki, Mayıs 2015’te büyük umutlarla başlayan bir müzakere süreci daha heba olup
gidiyor. Bu arada, kim bilir kaç Kıbrıslı daha barışı göremeden ölecek, kaç
genç daha göç edecek, kaç bebek daha geleceksiz bir adaya doğacak...
No comments:
Post a Comment