Avrupa Parlamentosu Türkiye Raportörü Kati Piri Türkiye ile ilişkileri yorumladı: "Türkiye AB üyeliğine hiç bir zaman şu anda olduğu kadar uzak olmadı"
Esra Aygın & Rally Papageorgeou
29 Mart 2019
29 Mart 2019
Avrupa Parlamentosu bir süre önce Türkiye ile üyelik müzakerelerini durdurma kararı aldı? Bu noktaya nasıl gelindi?
Piri:Ben Türkiye’nin AB sürecini destekleyen bir kişiyim. Ama demokratik bir Türkiye’nin... 2014 yılında raportörlük görevini üstlendiğimde işler 10 yıl önce AKP’nin yeni iktidara geldiği zamanki kadar olumlu değildi. Ancak 2014’te Avrupa Parlamentosu, son 10 yılda yaptığı gibi, belli başlıkların açılması çağrısı yaptı. Çünkü Türkiye üzerinde pozitif baskı kurmak için tüm enstrümanların kullanılması gerektiğini düşünüyorduk. Ancak dürüst olmak gerekirse, bu enstrümanlar hiç kullanılmadı. Müzakere başlıkları hiç açılmadı. Bu sırada da Türkiye’de durum kötüleşmeye devam etti. 2016 yılında üyelik müzakerelerinin dondurulması çağrısı yaptık.
Daha sonra, Türkiye’nin de üyesi olduğu Avrupa Konseyi, bunun pek çok açıdan demokratik bir anayasa olmadığını açıkça ifade etmesine rağmen, anayasa referandumuna gidildi.
Bizler Avrupa Parlamentosu olarak geçen yıl, insan hakları konusunda da herhangi bir iyileştirmenin olmadığı bir durumda, bu anayasanın hiçbir değişiklik yapılmaksızın uygulanmasının bizim için bir kırmızı çizgi olacağını ortaya koyduk. Ancak bu anayasa uygulandı. Anayasa bir ülkedeki en temel yasadır. Temelin bu denli antidemokratik olduğu bir durumda bu ülke ile oturup üyelik konuşmanın hiç bir kredibilitesi olmaz. Bu nedenle bu yıl üyelik müzakerelerinin resmi olarak askıya alınması çağrısında bulunduk. Bu, Türkiye’nin artık aday ülke olmadığı anlamına gelmiyor. Türkiye hala adaydır, ancak ilerleme görmediğimiz taktirde artık AB üyeliğini tartışmıyoruz.
Türkiye’deki durumda – ki hukukun üstünlüğü, yargının bağımsızlığı, insan hakları ve özgürlükleri, sivil toplum gibi şeylerden bahsediyorum -
olumlu bir değişiklik olmaması durumunda seçimlerden sonra oluşacak parlamentonun da yeni şeyler söyleyebileceğini düşünmüyorum.
Bu, Türkiye’nin tam üyelik yerine AB ile özel bir ilişki içerisinde olması anlamına mı geliyor?
Piri:2004’te üyelik müzakereleri başladığından beri Türkiye-AB arasında diğer ülkelere göre farklı bir süreç yaşandı. Türkiye, ‘üyelik müzakeresi yapıyoruz’ deyip müzakerelerin sonucunu açık veya belirsiz bıraktığımız tek ülke. Bunun nedeni, Türkiye’nin üyeliğinin bazı ülkeler açısından çok tartışmalı olmasıydı. ‘Türkiye AB’nin tam üyesi olacak mı?’ Şu an bu soruyu sormak için en kötü zaman herhalde, çünkü Türkiye, AB üyeliğine hiçbir zaman şu anda olduğu kadar uzak olmadı. Ancak bu olasılığı dışlamıyorum. Bu olasılığı dışlamak istemiyorum. Bu olasılığı dışlamanın Türkiye vatandaşlarına da haksızlık olduğunu düşünüyorum… Ancak bu Türkiye değil.
Türkiye AB yolunda ciddi reformlar yaparken AB’nin üyelik müzakerelerinin sonucunu açık bırakması bir hata mıydı? AB’den farklı bir yaklaşım bugün Türkiye’nin başka bir yerde olmasına yardımcı olur muydu?
Piri: Evet. Bir çok şekilde Türkiye’yi çok daha fazla teşvik edebilirdik. Ve işler kötüleşmeye başladığında Türkiye’yi yeniden AB sürecine çekmek için başka enstrümanlar kullanmalıydık. Bunları hiç kullanamadık çünkü yeni müzakere başlıklarını hiç açmadık. Bu beni çok öfkelendiriyor. Bildiğiniz gibi Türkiye ile üyelik müzakereleri 2004’te başladı ve açıkçası, 2005’te sona erdi. Dürüst olalım: Hiç bir zaman Türkiye ile gerçek bir üyelik müzakeresi yürütmedik. Şimdi ise, sanki süreci durdurmuş gibi yapıyoruz. Hiç bir zaman bir süreç söz konusu olmadı ki! Neden tüm müzakere başlıklarını açıp Türkiye’yi teşvik etmedik? Neden yılda 700 milyon euro üyelik-öncesi finansman sağlarken siyasi olarak etkili olabileceğimiz müzakere başlıklarını açmadık? Bu, süreçte yaptığımız büyük bir hataydı.
Doğu Akdeniz’de hidrokarbon araştırmaları nedeniyle gerginlikler yaşanabileceğine dair endişeler var. AB bölgedeki gerginliği düşürmek için ne yapabilir?
Piri:AB liderleri bu konuda kafa yoruyor ama bir şey yapmıyorlar. İstikrarsız bir ekonomiye sahip otoriter bir Türkiye, orta ve uzun vadede Kıbrıs için de, komşu ülkeler için de, tüm bölge için de çok daha tehlikelidir. Ekonomik olarak istikrarlı, demokratik bir Türkiye tüm AB vatandaşlarının çıkarınadır. AB liderleri bundan hareketle bir strateji oluşturmalıdır. Türkiye’nin AB’den giderek daha fazla uzaklaşmasını ve tehdit haline gelmesini nasıl engelleyebiliriz? Elimizdeki hangi araçları Türkiye’yi AB’ye yaklaştırmak için kullanabiliriz? Bunu yapmıyoruz. Ben, bu konuda uzun-vadeli bir strateji görmüyorum. Çok kısa-vadeli düşünüyoruz. Bir stratejimiz yok ve sadece açıklama yapıyoruz. Bu, ne Kıbrıslıların, ne de diğer AB vatandaşlarının güvende hissetmesine yardımcı oluyor. Bu Türkiye’deki demokratlara da yardımcı olmuyor. Beni öfkelendiren bu. Ve biz eğer Türkiye ile ilgili bile bir strateji geliştiremiyorsak Çin ile Rusya ile nasıl mücadele edeceğiz?
Türkiye – AB ilişkilerinde gelecekte bir iyileşme umudu var mı?
Piri:Türkiye petrol ve doğalgazı olmayan açık bir ekonomi. Ve en büyük yatırımcısı da Avrupa Birliği. Türkiye’nin ekonomik gelişmeye, dolayısıyla da AB’ye ihtiyacı var. Bunu neden hiç kullanmıyoruz? Türkiye NATO üyesidir, AGİT üyesidir ve Avrupa Konseyi üyesidir. 70 yıldır Türkiye’nin yönelimi hep batıya taraf olmuştur. Türkiye’deki birçok insanın yönelimi batıya taraftır. Türkiye’deki sivil toplum, çoğu doğu Avrupa ülkesinden çok daha güçlüdür. Önümüzdeki yerel seçimlerden sonra Türkiye’de 4 yıl boyunca seçim olmayacak. Hükümetin bu süreyi normalleşmek için kullanacağını düşünüyorum. Eğer petrolünüz yoksa, gazınız yoksa, açık bir ekonomi iseniz, insanlarınızın yarısını karşınıza alamazsınız. Normalleşmeniz gerekir.
AB üyesi ülkelerde aşırı sağ ve popülizm yükselişte. AB’nin geleceğini nasıl görüyorsunuz?
Piri:Herkes AB’nin şimdiki gibi devam edemeyeceğini görüyor. Bugün karşı karşıya olduğumuz birçok risk var. Mülteci krizinden iklim değişikliğine, Brexit’ten Trump’a... İnsanlar AB’den çözümler bekliyorlar. Bunun sorumluluğunu hissediyorum. Ancak AB’nin değişmesinin ve çözüm üretmesinin ne kadar zor olduğunu da görüyorum. Dolayısıyla, bu Avrupa Parlamentosu seçimleri kritik bir seçim olacak. Sorunların çözümüne katkıda bulunamayacağını bildiğimiz bir parlamentoya mı oy vereceğiz? Şu anda yapılan kamuoyu yoklamalarına bakarsanız, %35’i AB karşıtlarından oluşacak bir parlamento neyi çözecek? Bu kadar sorunla karşı karşıya olduğumuz bir ortamda cesur politikalara ihtiyacımız var. Cesur adımlara ihtiyacımız var. AB bugüne kadar yaptığı gibi günü kurtaracak politikalara devam edemez. Çünkü hiç bir soruna çözüm üretemiyoruz. Avrupalı siyasetçilerin bu aciliyeti hissettiğini düşünüyorum ama adım atmaları için AB yurttaşlarından açık ve cesur bir baskı gelmeli.
No comments:
Post a Comment