Güvenlik Diyaloğu Projesi’nin araştırma direktörleri Ahmet Sözen ve Alexandros Lordos: GÜVENLİK İHTİYACI PAZARLIK KONUSU OLMAZ
ORTAK TUTUM ÖNEMLİ: “İki liderin Cenevre’de Kıbrıslıların güvenlik ihtiyaçları ile ilgili ortak bir pozisyonları olmalı. Çünkü orada Kıbrıs’ı ve Kıbrıs’ın ihtiyaçlarını başka ülkelerin ihtiyaçları karşısında pazarlık konusu yapmak için üstlerinde büyük bir baskı olacak. Kıbrıs’taki sıradan insanların güvenlik ihtiyaçlarını pazarlık konusu yapamazsınız.”
ALTERNATİF ŞART: “Güvenlik sadece öncelikli değil, iki toplumun
çok güçlü ve zıt pozisyonlara sahip olduğu bir konu. Bu da bize, eğer her iki
tarafın da kendisini güvende hissedeceği bir kazan-kazan formülü ortaya
çıkmazsa, görüşmelerin güvenlik başlığında çökeceği sinyallerini verdi.”
GÜVENLİK GÜÇLERİ BİRLİK OLMALI: Toplumsal önyargılarla hareket etmeyecek,
güvenilir, etkili ve adil kurumların yaratılması gerekiyor. Güvenlik güçlerinin
bir bütün olarak çalışması gerektiriyor. Birleşik, bütünleşmiş ordu ve polis
gücü çok önemli. Eğer bu birliktelik ruhunu yaratabilirsek geleceğe dair en
büyük garanti bu olacaktır.
Kıbrıslı
Türklerin ve Kıbrıslı Rumların güvenlik ihtiyaçlarını anlamaya ve alternatif güvenlik
düzenlemeleri geliştirmeye yönelik ‘Güvenlik
Diyaloğu Projesi’nin araştırma direktörleri Ahmet Sözen ve
Alexandros Lordos, iki liderin Cenevre’ye güvenlik ve garantilerle ilgili ortak
bir tutum ile gitmesi gerektiğini söyledi.
Aksi taktirde
Kıbrıs’ın ihtiyaçlarının diğer ülkelerin ihtiyaçları karşısında pazarlık konusu
yapılabileceği tehlikesine dikkat çeken Sözen ve Lordos, Güvenlik Diyaloğu
Projesi çerçevesinde yaptıkları araştırmanın ön bulgularını geçtiğimiz
haftalarda kamuoyuna açıklamışlardı.
Söz konusu ön
bulgular, Kıbrıslı Türkler ve Kıbrıslı Rumlar açısından çözüm durumunda 62
farklı güvenlik tehdidine işaret ediyor. Bunların 35 tanesi Kıbrıslı Türkler ve
Kıbrıslı Rumlar açısından ortak tehditler. Ortak endişeler arasında, aşırı
unsurların eylemleri, toplumlararası gerginlik, anlaşmanın uygulanmasına yönelik
endişeler ve devletin işlevsel ve adil olup olmayacağına yönelik korkular öne
çıkıyor.
Araştırmacılar,
şu anda, her iki tarafın da endişelerini bertaraf etmeye yönelik geliştirmiş
oldukları alternatif güvenlik düzenlemelerinin ne kadar tatminkar olduğunu, ada
çapında bir anket ile test ediyorlar. Düzenlemelerin işlevselliğine yönelik
olarak da uzman görüşlerine başvurulacak. Sözen ve Lordos, söz konusu
araştırmayı Cenevre’deki Kıbrıs konferansı öncesinde tamamlayarak tüm taraflara
sunmayı planlıyor.
Güvenlik ve garantiler müzakerelerde taraflar için
çok öncelikli bir konu. İnsanlar için de aynı derecede öncelikli mi?
Sözen: 2000li yılların sonundan beridir gerçekleştirdiğimiz kamuoyu anketleri
tekrar tekrar gösteriyor ki, güvenlik insanlar için de bir öncelik.
Lordos: Güvenlik sadece öncelikli değil, iki toplumun çok güçlü ve zıt pozisyonlara
sahip olduğu bir konu. Bu da bize, eğer her iki tarafın da kendisini güvende
hissedeceği bir kazan-kazan formülü ortaya çıkmazsa, görüşmelerin güvenlik başlığında
çökeceği sinyallerini verdi.
Sözen: Her iki taraftaki garantileri askeri bir varlık ve müdahaleye indirgeyen
bu dar tanım ve algıyı aşabilmenin yolu güvenlik konusuna daha geniş bir
perspektiften bakmak.
Yaptığınız araştırma ile tam da bunu hedefliyorsunuz.
Nedir Kıbrıslı Türklerin temel endişeleri?
Sözen: Kıbrıslı Türkler için öncelikli endişe adalet ihtiyacı. Yani, ‘Eğer Kıbrıs
Rum kurucu devletinde birisi arabama zarar verirse veya bana zarar verirse,
Kıbrıs Rum polisi veya yargı sistemi olayı etnisiteme bakmaksızın ele alacak mı
ve ben adalete ulaşacak mıyım?’ Çünkü bildiğiniz gibi geçmişte benzer olaylar
yaşandı ve suçlular cezalandırılmadı. Bu da insanlarda bu korkuyu yarattı.
Lordos: Araştırmamız şu ana kadar gösterdi ki, her iki taraf da geçmişin
korkularını geleceğe yansıtıyor. Daha üst, siyasi düzeyde, Kıbrıslı Türkler, Kıbrıslı
Rumların güç paylaşımını bozacaklarından korkuyor. Yani Kıbrıslı Türklerinki
her düzeyde varlıksal bir endişe.
Türk askerinin varlığı bu bahsettiğiniz endişelere
direk bir çözüm değil. Türkiye’nin garantisinin devam etmesi talebi neye
dayanıyor?
Lordos: Birçok Kıbrıslı Türk, Türk askerini, bu problemleri direk olarak çözecek bir
mekanizma olarak değil, bir caydırıcı olarak görüyor. Yani Türk askeri
buradaysa Kıbrıslı Rum aşırı unsurlar Kıbrıslı Türklere saldırmaya cesaret
etmez, Kıbrıslı Rum siyasiler siyasi eşitliğe dokunmaya cesaret etmez... Ama ne
yazık ki, Kıbrıslı Türklerin caydırıcı olduğu için çözüm olarak gördüğü Türk
askeri varlığı, Kıbrıslı Rumlar için en büyük tehdit. Maalesef öyle güçlü bir caydırıcı
ki onları çözümden de caydırıyor.
Peki ya Kıbrıslı Rumlar? Onlar nereden korkuyor?
Lordos: Ana Kıbrıs Rum endişesi, çözümün Türkiye’nin gölgesinde olacağı. Ve bu
sadece Türk askeri ile ilgili değil. Kıbrıs Türk toplumunun ve Türkiye’den
gelenlerin Türkiye ile yıllar boyunca kurdukları bağların devam edeceğini ve
federal hükümetteki Kıbrıslı Türklerin kararlarını, Türkiye’ye bağlılık
temelinde alacağını düşünüyorlar. Sonuç olarak hükümetin işlevsiz olacağından,
bunun iki taraftaki aşırı unsurların çatışmasına neden olacağından, ve Türkiye’nin
bunu, müdahale ederek adayı yeniden bölmek için kullanacağından korkuyorlar.
Sözen: Temel sorun şu ki, Kıbrıslı Rumlar Türkiye’ye güvenmiyorlar. Türkiye’nin
çözümü uygulayacağına ve federal devletin işleyişine karışmayacağına
inanmıyorlar. Kıbrıslı Türkler ise Kıbrıslı Rumlara güvenmiyorlar.
Her iki tarafın da endişelerine yanıt verebileceğini
düşündüğünüz bazı alternatifler geliştirdiniz. Nedir bunlar?
Lordos&Sözen: Ön bulgularda ortaya çıkan bazı önleyici öneriler,
kurumların geliştirilmesi ile ilgili. Toplumsal önyargılarla hareket etmeyecek,
ortaya çıkan gerginliklere etkin şekilde müdahale edecek güvenilir, etkili ve
adil kurumların yaratılması gerekiyor.
Bu bağlamda destek bulan bir öneri, bir ‘erken uyarı/erken müdahale’
sisteminin oluşturulması. Kıbrıs’taki yeni BM misyonu veya bir uluslararası
izleme misyonu, geçiş dönemi boyunca ve federal kurumlar bu sorumluluğu almaya
hazır oluncaya kadar böyle bir ‘erken uyarı/erken müdahale’ sisteminden sorumlu
olabilir. Bir diğer öneri, yargı ve güvenlik sektörlerinde uluslararası denetim,
izleme ve kapasite artırımı. Tüm seviyelerde bir yargı ve güvenlik sektörü
reformuna ihtiyacımız var ki, insanların dile getirdiği etnik bazda ayırımcılık
gibi endişeler giderilebilsin. Bu, güvenlik güçlerinin bir bütün olarak
çalışmasını gerektiriyor. Yani eğer iki toplumlu bir federal polisiniz
olacaksa, Kıbrıslı Türk ve Kıbrıslı Rum polislerin birbirlerine güvenmesi ve
bir ekip olarak çalışması gerekiyor. Kurucu devlet düzeyinde de belki bazı karışık
birimler olabilir. Bir başka önleyici öneri, BM veya başka bir uluslararası
izleme misyonu bünyesinde uluslararası bir sivil grubun yerel düzeyde, gerilimleri
henüz büyümeden ele alması. Öneriler arasında, federal düzeyde bir ‘sosyal
bütünlük’ veya ‘çözüm ve uzlaşma bakanlığı’ ve gerginlik anlarında federal
cumhurbaşkanlığına, federal meclise ve kurucu devlet makamlarına tavsiyelerde
bulunacak bir ‘dayanışma ve işbirliği konseyi’ oluşturmak da var.
Peki daha askeri ve reaktif olarak, örneğin iki
toplum arasında çıkabilecek bir çatışma durumunda nasıl bir çözüm öngördünüz?
Lordos: Kıbrıs’ta iki ayrı ordu algısının ortadan kalkması gerektiğini düşünüyoruz.
Ancak her iki toplumun da varolan güvenlik mekanizmasını tek başına harekete
geçirme ihtiyacı duyabileceğini de anlıyoruz. Şu ana kadar, herkesin üzerinde
uzlaştığı bir öneri, Kıbrıslı Rum ve Kıbrıslı Türklerden oluşacak federal bir ‘acil
müdahale gücü.’ Acil müdahale güçleri terörizm gibi günümüzün asimetrik
tehditlerine ve toplumsal çatışmalara karşılık verecek şekilde donanımlıdırlar.
Ve bu güç, Kıbrıs Türk tarafının talep ettiği şekilde, her iki kurucu devlet
tarafından münferit olarak harekete geçirilebilir olacak. Bunun iyi bir uzlaşı
olduğunu düşünüyoruz. Acil müdahale gücü tek bir tarafın çağrısı ile harekete
geçerek etkin şekilde müdahale edebilir ve koruma ihtiyacını karşılayabilir bir
güç; aynı zamanda Kıbrıslı Rumların gözünü korkutmaz çünkü iki toplumlu - sadece
Türk askerinden oluşmuyor. Eğer Türk ve Yunan askerlerinin bir geçiş dönemi
için adada kalmaları gerekiyorsa da, bu federal acil müdahale gücünü
destekleyebilirler. 1960 İttifak Antlaşmasının ruhu da buydu aslında, ama hiç
uygulanmadı.
Sözen: Birleşik, bütünleşmiş ordu ve polis gücü çok önemli. Eğer bu birliktelik
ruhunu yaratabilirsek geleceğe dair en büyük garanti bu olacaktır.
Cenevre öncesinde bu alternatifleri test ederek
nihai bulgularınızı liderler ile paylaşacaksınız. Peki onlara kişisel bir öneride
bulunacak olsanız ne derdiniz?
Sözen: İki liderin oraya güvenlik konusuna çözüm getirebilecek belli formüller
üzerinde ortak bir anlayışla gitmesi gerekiyor.
Lordos: İki liderin Cenevre’de Kıbrıslıların güvenlik ihtiyaçları ile ilgili ortak
bir pozisyonları olmalı. Çünkü orada Kıbrıs’ı ve Kıbrıs’ın ihtiyaçlarını başka
ülkelerin ihtiyaçları karşısında pazarlık konusu yapmak için üstlerinde büyük
bir baskı olacak. Kıbrıs’taki sıradan insanların güvenlik ihtiyaçlarını
pazarlık konusu yapamazsınız. Bu eğer Kıbrıs’ın geleceğini belirleyecek bir
konferans ise, o zaman iki liderin oraya, insanların güvenlik ihtiyaçlarının ne
olduğuna dair ortak bir anlayışla gitmeleri ve orada Yunanistan, Türkiye, BM ve
tüm diğer taraflara, Kıbrıslıların ihtiyaçlarını anlatmaları lazım. Ortak bir
duruş ile... Burada konu Kıbrıs’ta bir çözümdür. Ege krizi, AB-Türkiye
ilişkileri veya başka bir şey değil. Öncelik, Kıbrıs’ın 50 yıldır ileriye
gitmesini engellemiş olan bu problemin çözümü olmalıdır.
No comments:
Post a Comment