Monday 2 January 2017

GÜVENLİK İHTİYACI PAZARLIK KONUSU OLMAZ

Güvenlik Diyaloğu Projesi’nin araştırma direktörleri Ahmet Sözen ve Alexandros Lordos: GÜVENLİK İHTİYACI PAZARLIK KONUSU OLMAZ


ORTAK TUTUM ÖNEMLİ: “İki liderin Cenevre’de Kıbrıslıların güvenlik ihtiyaçları ile ilgili ortak bir pozisyonları olmalı. Çünkü orada Kıbrıs’ı ve Kıbrıs’ın ihtiyaçlarını başka ülkelerin ihtiyaçları karşısında pazarlık konusu yapmak için üstlerinde büyük bir baskı olacak. Kıbrıs’taki sıradan insanların güvenlik ihtiyaçlarını pazarlık konusu yapamazsınız.”

ALTERNATİF ŞART: “Güvenlik sadece öncelikli değil, iki toplumun çok güçlü ve zıt pozisyonlara sahip olduğu bir konu. Bu da bize, eğer her iki tarafın da kendisini güvende hissedeceği bir kazan-kazan formülü ortaya çıkmazsa, görüşmelerin güvenlik başlığında çökeceği sinyallerini verdi.”

GÜVENLİK GÜÇLERİ BİRLİK OLMALI: Toplumsal önyargılarla hareket etmeyecek, güvenilir, etkili ve adil kurumların yaratılması gerekiyor. Güvenlik güçlerinin bir bütün olarak çalışması gerektiriyor. Birleşik, bütünleşmiş ordu ve polis gücü çok önemli. Eğer bu birliktelik ruhunu yaratabilirsek geleceğe dair en büyük garanti bu olacaktır.


ESRA AYGIN
Kıbrıslı Türklerin ve Kıbrıslı Rumların güvenlik ihtiyaçlarını anlamaya ve alternatif güvenlik düzenlemeleri geliştirmeye yönelik ‘Güvenlik Diyaloğu Projesi’nin araştırma direktörleri Ahmet Sözen ve Alexandros Lordos, iki liderin Cenevre’ye güvenlik ve garantilerle ilgili ortak bir tutum ile gitmesi gerektiğini söyledi.

Aksi taktirde Kıbrıs’ın ihtiyaçlarının diğer ülkelerin ihtiyaçları karşısında pazarlık konusu yapılabileceği tehlikesine dikkat çeken Sözen ve Lordos, Güvenlik Diyaloğu Projesi çerçevesinde yaptıkları araştırmanın ön bulgularını geçtiğimiz haftalarda kamuoyuna açıklamışlardı.

Söz konusu ön bulgular, Kıbrıslı Türkler ve Kıbrıslı Rumlar açısından çözüm durumunda 62 farklı güvenlik tehdidine işaret ediyor. Bunların 35 tanesi Kıbrıslı Türkler ve Kıbrıslı Rumlar açısından ortak tehditler. Ortak endişeler arasında, aşırı unsurların eylemleri, toplumlararası gerginlik, anlaşmanın uygulanmasına yönelik endişeler ve devletin işlevsel ve adil olup olmayacağına yönelik korkular öne çıkıyor.

Araştırmacılar, şu anda, her iki tarafın da endişelerini bertaraf etmeye yönelik geliştirmiş oldukları alternatif güvenlik düzenlemelerinin ne kadar tatminkar olduğunu, ada çapında bir anket ile test ediyorlar. Düzenlemelerin işlevselliğine yönelik olarak da uzman görüşlerine başvurulacak. Sözen ve Lordos, söz konusu araştırmayı Cenevre’deki Kıbrıs konferansı öncesinde tamamlayarak tüm taraflara sunmayı planlıyor.


Güvenlik ve garantiler müzakerelerde taraflar için çok öncelikli bir konu. İnsanlar için de aynı derecede öncelikli mi?
Sözen: 2000li yılların sonundan beridir gerçekleştirdiğimiz kamuoyu anketleri tekrar tekrar gösteriyor ki, güvenlik insanlar için de bir öncelik.
Lordos: Güvenlik sadece öncelikli değil, iki toplumun çok güçlü ve zıt pozisyonlara sahip olduğu bir konu. Bu da bize, eğer her iki tarafın da kendisini güvende hissedeceği bir kazan-kazan formülü ortaya çıkmazsa, görüşmelerin güvenlik başlığında çökeceği sinyallerini verdi.
Sözen: Her iki taraftaki garantileri askeri bir varlık ve müdahaleye indirgeyen bu dar tanım ve algıyı aşabilmenin yolu güvenlik konusuna daha geniş bir perspektiften bakmak.

Yaptığınız araştırma ile tam da bunu hedefliyorsunuz. Nedir Kıbrıslı Türklerin temel endişeleri?
Sözen: Kıbrıslı Türkler için öncelikli endişe adalet ihtiyacı. Yani, ‘Eğer Kıbrıs Rum kurucu devletinde birisi arabama zarar verirse veya bana zarar verirse, Kıbrıs Rum polisi veya yargı sistemi olayı etnisiteme bakmaksızın ele alacak mı ve ben adalete ulaşacak mıyım?’ Çünkü bildiğiniz gibi geçmişte benzer olaylar yaşandı ve suçlular cezalandırılmadı. Bu da insanlarda bu korkuyu yarattı.
Lordos: Araştırmamız şu ana kadar gösterdi ki, her iki taraf da geçmişin korkularını geleceğe yansıtıyor. Daha üst, siyasi düzeyde, Kıbrıslı Türkler, Kıbrıslı Rumların güç paylaşımını bozacaklarından korkuyor. Yani Kıbrıslı Türklerinki her düzeyde varlıksal bir endişe.

Türk askerinin varlığı bu bahsettiğiniz endişelere direk bir çözüm değil. Türkiye’nin garantisinin devam etmesi talebi neye dayanıyor?
Lordos: Birçok Kıbrıslı Türk, Türk askerini, bu problemleri direk olarak çözecek bir mekanizma olarak değil, bir caydırıcı olarak görüyor. Yani Türk askeri buradaysa Kıbrıslı Rum aşırı unsurlar Kıbrıslı Türklere saldırmaya cesaret etmez, Kıbrıslı Rum siyasiler siyasi eşitliğe dokunmaya cesaret etmez... Ama ne yazık ki, Kıbrıslı Türklerin caydırıcı olduğu için çözüm olarak gördüğü Türk askeri varlığı, Kıbrıslı Rumlar için en büyük tehdit. Maalesef öyle güçlü bir caydırıcı ki onları çözümden de caydırıyor.



Peki ya Kıbrıslı Rumlar? Onlar nereden korkuyor?
Lordos: Ana Kıbrıs Rum endişesi, çözümün Türkiye’nin gölgesinde olacağı. Ve bu sadece Türk askeri ile ilgili değil. Kıbrıs Türk toplumunun ve Türkiye’den gelenlerin Türkiye ile yıllar boyunca kurdukları bağların devam edeceğini ve federal hükümetteki Kıbrıslı Türklerin kararlarını, Türkiye’ye bağlılık temelinde alacağını düşünüyorlar. Sonuç olarak hükümetin işlevsiz olacağından, bunun iki taraftaki aşırı unsurların çatışmasına neden olacağından, ve Türkiye’nin bunu, müdahale ederek adayı yeniden bölmek için kullanacağından korkuyorlar.
Sözen: Temel sorun şu ki, Kıbrıslı Rumlar Türkiye’ye güvenmiyorlar. Türkiye’nin çözümü uygulayacağına ve federal devletin işleyişine karışmayacağına inanmıyorlar. Kıbrıslı Türkler ise Kıbrıslı Rumlara güvenmiyorlar.

Her iki tarafın da endişelerine yanıt verebileceğini düşündüğünüz bazı alternatifler geliştirdiniz. Nedir bunlar?
Lordos&Sözen: Ön bulgularda ortaya çıkan bazı önleyici öneriler, kurumların geliştirilmesi ile ilgili. Toplumsal önyargılarla hareket etmeyecek, ortaya çıkan gerginliklere etkin şekilde müdahale edecek güvenilir, etkili ve adil kurumların yaratılması gerekiyor.  Bu bağlamda destek bulan bir öneri, bir ‘erken uyarı/erken müdahale’ sisteminin oluşturulması. Kıbrıs’taki yeni BM misyonu veya bir uluslararası izleme misyonu, geçiş dönemi boyunca ve federal kurumlar bu sorumluluğu almaya hazır oluncaya kadar böyle bir ‘erken uyarı/erken müdahale’ sisteminden sorumlu olabilir. Bir diğer öneri, yargı ve güvenlik sektörlerinde uluslararası denetim, izleme ve kapasite artırımı. Tüm seviyelerde bir yargı ve güvenlik sektörü reformuna ihtiyacımız var ki, insanların dile getirdiği etnik bazda ayırımcılık gibi endişeler giderilebilsin. Bu, güvenlik güçlerinin bir bütün olarak çalışmasını gerektiriyor. Yani eğer iki toplumlu bir federal polisiniz olacaksa, Kıbrıslı Türk ve Kıbrıslı Rum polislerin birbirlerine güvenmesi ve bir ekip olarak çalışması gerekiyor. Kurucu devlet düzeyinde de belki bazı karışık birimler olabilir. Bir başka önleyici öneri, BM veya başka bir uluslararası izleme misyonu bünyesinde uluslararası bir sivil grubun yerel düzeyde, gerilimleri henüz büyümeden ele alması. Öneriler arasında, federal düzeyde bir ‘sosyal bütünlük’ veya ‘çözüm ve uzlaşma bakanlığı’ ve gerginlik anlarında federal cumhurbaşkanlığına, federal meclise ve kurucu devlet makamlarına tavsiyelerde bulunacak bir ‘dayanışma ve işbirliği konseyi’ oluşturmak da var.

Peki daha askeri ve reaktif olarak, örneğin iki toplum arasında çıkabilecek bir çatışma durumunda nasıl bir çözüm öngördünüz?
Lordos: Kıbrıs’ta iki ayrı ordu algısının ortadan kalkması gerektiğini düşünüyoruz. Ancak her iki toplumun da varolan güvenlik mekanizmasını tek başına harekete geçirme ihtiyacı duyabileceğini de anlıyoruz. Şu ana kadar, herkesin üzerinde uzlaştığı bir öneri, Kıbrıslı Rum ve Kıbrıslı Türklerden oluşacak federal bir ‘acil müdahale gücü.’ Acil müdahale güçleri terörizm gibi günümüzün asimetrik tehditlerine ve toplumsal çatışmalara karşılık verecek şekilde donanımlıdırlar. Ve bu güç, Kıbrıs Türk tarafının talep ettiği şekilde, her iki kurucu devlet tarafından münferit olarak harekete geçirilebilir olacak. Bunun iyi bir uzlaşı olduğunu düşünüyoruz. Acil müdahale gücü tek bir tarafın çağrısı ile harekete geçerek etkin şekilde müdahale edebilir ve koruma ihtiyacını karşılayabilir bir güç; aynı zamanda Kıbrıslı Rumların gözünü korkutmaz çünkü iki toplumlu - sadece Türk askerinden oluşmuyor. Eğer Türk ve Yunan askerlerinin bir geçiş dönemi için adada kalmaları gerekiyorsa da, bu federal acil müdahale gücünü destekleyebilirler. 1960 İttifak Antlaşmasının ruhu da buydu aslında, ama hiç uygulanmadı.
Sözen: Birleşik, bütünleşmiş ordu ve polis gücü çok önemli. Eğer bu birliktelik ruhunu yaratabilirsek geleceğe dair en büyük garanti bu olacaktır.

Cenevre öncesinde bu alternatifleri test ederek nihai bulgularınızı liderler ile paylaşacaksınız. Peki onlara kişisel bir öneride bulunacak olsanız ne derdiniz?
Sözen: İki liderin oraya güvenlik konusuna çözüm getirebilecek belli formüller üzerinde ortak bir anlayışla gitmesi gerekiyor.
Lordos: İki liderin Cenevre’de Kıbrıslıların güvenlik ihtiyaçları ile ilgili ortak bir pozisyonları olmalı. Çünkü orada Kıbrıs’ı ve Kıbrıs’ın ihtiyaçlarını başka ülkelerin ihtiyaçları karşısında pazarlık konusu yapmak için üstlerinde büyük bir baskı olacak. Kıbrıs’taki sıradan insanların güvenlik ihtiyaçlarını pazarlık konusu yapamazsınız. Bu eğer Kıbrıs’ın geleceğini belirleyecek bir konferans ise, o zaman iki liderin oraya, insanların güvenlik ihtiyaçlarının ne olduğuna dair ortak bir anlayışla gitmeleri ve orada Yunanistan, Türkiye, BM ve tüm diğer taraflara, Kıbrıslıların ihtiyaçlarını anlatmaları lazım. Ortak bir duruş ile... Burada konu Kıbrıs’ta bir çözümdür. Ege krizi, AB-Türkiye ilişkileri veya başka bir şey değil. Öncelik, Kıbrıs’ın 50 yıldır ileriye gitmesini engellemiş olan bu problemin çözümü olmalıdır.




No comments:

Post a Comment