Çöken Mont
Pelerin zirvesinden sonra birçok şey yazıldı ve söylendi. Kim haklı kim haksız,
kim suçlu, kim suçsuz tartışmasına, magazin tadında bol aksiyonlu, gözyaşlı
perde gerisi hikayelere hiç girmeyeceğim. Çünkü her hikayenin en az iki tarafı
olduğunu ve hiç bir zaman tek bir tarafın mutlak haklı ve iyi, veya mutlak
haksız ve kötü olmadığını biliyorum. Bu nedenle sadece tarafların pozisyonunu
ve bu pozisyonun arkasındaki mantığı aktarmaya çalışacağım.
Bildiğim bir şey
daha var... O da, Mont Pelerin zirvesinin ardından yapılan resmi ve gayrı-resmi
açıklamaların ve karşı tarafı suçlama oyununun, çözüm sürecine masadaki
tıkanıklıktan daha büyük zarar vermiş olduğudur... Kuzeyde açıktan, güneyde daha
çok el altından devam eden bu sorumluluk ve suç yükleme oyunu toplumların
birbirine ve çözüme olan güvenini büyük oranda sarstı ve sarsmaya da devam
ediyor.
Oysa çözüm
sürecinin temeli toplumlardır ve toplumların desteği olmadan çözüm yapılamaz,
yapılsa da yaşatılamaz. Maalesef, şu anda çözümün temeli büyük bir hızla
çöküyor. Eğer hedef hala çözümse, liderlerin bir görevi de, müzakere masasında
ne yaşanırsa yaşansın, halkı buna hazırlamaya devam etmektir.
Sorun Kıbrıs’ta başladı, İsviçre’ye taşındı, geri
getirildi
Mont Pelerin’e
gelince... Yaşanan sorunun temelinde, Toprak başlığının Garantiler başlığı ile bağlantılı
mı yoksa ayrı mı ele alınacağı ile ilgili anlaşmazlık yatıyor. Bu anlaşmazlık 27
Ekim akşamı Lefkoşa’da liderler arasında beş saat süren gergin görüşmenin
konusuydu ve orada aşılamayıp sadece ertelenmişti.
Kıbrıs Türk tarafı 11 Şubat ortak açıklamasında da belirtildiği gibi
Toprak ve Garantiler başlığı da dahil, tüm konuların birbiri ile bağlantılı
görüşülmesini talep ediyor, çünkü Rum tarafının Garantiler konusundaki
pozisyonunu görmeden Toprak konusunda herhangi bir taahhüt altına girmek
istemiyor.
Kıbrıs Rum tarafı ise Garantilerin sürecin en sonunda, tüm diğer
konularda bir uzlaşmaya varıldıktan sonra ele alınması konusunda ısrarcı. Bu
yaklaşımın arkasında çok büyük ihtimalle, Toprak ve Garanti konularını
birbirinden tamamıyla ayrı tutarak Kıbrıs Türk tarafının her iki konuda da esnemesini
sağlamak var. Çünkü Toprak ve Garantiler paralel şekilde ele alınırsa olası
sonuç, bir konuda bir tarafın, diğer konuda da diğer tarafın esnemesi
olacaktır.
Rum tarafı son günlerde yaptığı açıklamalarla da beşli konferansta sadece
Garantiler konusunun ele alınmasını istediğini ortaya koydu. Çünkü güçlü bir
Türkiye’ye karşı zayıf bir Yunanistan’ın olacağı beşli konferansta her konuda
baskı altına alınabileceğinden endişe ediyor.
Sonuç olarak,
İsviçre’de Garantiler konusu tatmin edici bir şekilde ele alınamadığı için Kıbrıs
Türk tarafının da Toprak konusunu orada bitirmesi mümkün olmadı.
Yine de Kasım
başındaki ilk Mont Pelerin zirvesinde Akıncı’nın liderlik göstererek yaptığı
bazı açılımlar, tarafları toprak kriterlerinde anlaşmaya çok yakınlaştırmıştı. İki
lider geçtiğimiz Pazar günü Mont Pelerin’de bir araya geldiklerinde toprak
kriterlerinde anlaşmaya varacaklarına dair büyük bir beklenti ve umut vardı. Hatta
zirve başlamadan görüştüğüm müzakerelere yakın diplomatik bir kaynak “Toprak
kriterlerinde anlaşmaya varamamaları neredeyse ihtimal dışı. Bu anlaşma
Akıncı’nın açılımları sayesinde geçtiğimiz Cuma da sağlanabilirdi” demişti.
Tarafların
üzerinde anlaşması gereken Toprak kriterleri üç maddeden oluşuyor: Kıbrıs Türk
ve Kıbrıs Rum kurucu devletlerinin toplam alan içerisindeki yüzdelikleri,
toprak düzenlemesine tabii olacak yerlere dönecek Kıbrıslı Rum göçmenlerin
sayısı, ve sahil şeridinin toplam alanı.
Taraflar
Akıncı’nın yaptığı açılım ile ilk kriter için %28,2-%29,2 aralığında
anlaşırken, toprak düzenlemesine tabii olacak yerlere dönecek olan Kıbrıslı Rum
göçmen sayısında tıkandılar. Kıbrıs Rum tarafı 78,000-92,000 aralığında ısrar
ederken Kıbrıs Türk tarafı alt sınır için 55,000 ile başladı ve bu rakamı
65,000’e kadar çıkardı.
Rakamların özünde Omorfo var
Kıbrıs Rum
kurucu devletine iade edilecek yerlere dönecek Kıbrıslı Rum göçmenlerin sayısı,
aslında geri verilecek yerlerin kodu. Dönecek göçmen sayısı ne kadar yüksek
olursa, o kadar çok yerleşim yerinin (ör. Omorfo) iade edilmesi söz konusu olur.
Dolayısıyla, tarafların üzerinde anlaşamadığı bu rakam, temelde Omorfo’nun geri
verilip verilmeyeceğinin göstergesi. Rakamın 70 binlerin üzerinde olması
Omorfo’nun verilmesi ihtimalini çok yükseltiyor. Kıbrıs Türk tarafı, Rum
tarafının Garantiler ile ilgili pozisyonunu görmeden – ki bu da beşli
konferansa kalmış görünüyor – elindeki en büyük müzakere kartı olan Omorfo ile
ilgili bir taahhüt altına girmek istemiyor. Bu, Akıncı’nın da dediği gibi
Kıbrıs Türk tarafının beşli konferansa hiçbir müzakere gücü olmadan gitmesi
anlamına geliyor.
Diğer taraftan,
Kıbrıs Rum tarafı, bugüne kadar devam eden müzakerelerde ‘alan’ tarafın Kıbrıs
Türk tarafı olduğunu, Yönetim ve Güç Paylaşımı başlığı altında Kıbrıslı Türklerin
siyasi eşitlikleri adına birçok kazanım elde ettiğini, yönetimde eşit ortak olmalarının
temin edildiğini ve tüm KKTC vatandaşlarının federal Kıbrıs vatandaşı
olmalarının kabul edildiğini, buna karşın Kıbrıslı Rumların ‘alacağı’ başlıklar
olan Mülkiyet ve Toprakta henüz ellerinde kamuoyuna sunacak somut bir şeyleri
olmadığını söylüyor. Kıbrıslı Rum Lider Nikos Anastasiadis, elinde Omorfo gibi
somut bir kazanım olmadan beşli konferansa gitmeyi, yani sürecin son aşamasına
geçmeyi kamuoyuna meşru gösteremeyeceğini düşünüyor.
Bütünlüklü olarak bakıldığında, Kıbrıs müzakerelerinde 1975’ten beri
formül, toprak karşılığında siyasi
eşitlik ve güç paylaşımıdır. Yönetimdeki
hakkımız, siyasi eşitliğimiz, uluslararası tanınmışlık ve uluslararası hukuka
dahil olmak karşılığında Akıncı’nın da dediği gibi, verebileceğimiz tek
şey topraktır. Dolayısıyla, bana
göre sorun toprak iadesinde değil bunun zamanlamasındadır.
Mont Pelerin
tıkanıklığının ardından her iki taraf da çözüm sürecini devam ettirme isteklerini
ortaya koydular. BM Genel Sekreteri’nin Kıbrıs Özel Danışmanı Espen Barth Eide
sürecin nasıl devam edebileceğini araştırmak için dün akşam adaya geldi. Çok
büyük ihtimalle yakın bir zamanda müzakere masasının yeniden kurulduğuna ve tarafların
yeniden masaya oturduklarına şahit olacağız. Ve yine çok büyük ihtimalle sürecin
en zor olacağı bilinen son aşamalarında müzakerelerde yine gergin anlar, hayal
kırıklıkları hatta kırılmalar yaşanacak.
Önemli olan,
federal Kıbrıs hedefine bu kadar yaklaşmış olan iki liderin büyük resme odaklanması,
her esinti ile savrulmaması, toplumlarını çözüme, barışa ve karşılıklı diyaloğa
teşvik etmeye devam etmesidir. Zira Kıbrıs için bundan başka alternatif
yoktur.
Kıbrıslı Rum göçmenlerin çözüm durumunda mallarına geri dönmek konusundaki
niyetlerini belirlemek amacıyla yapılan araştırma ile ilgili haber:
http://esraaygin.blogspot.com.cy/2016/11/rum-gocmenlerin-beste-biri-kuzeye.html
No comments:
Post a Comment