Monday 28 November 2016

Mont Pelerin’in ardından...


 Esra Aygın

Çöken Mont Pelerin zirvesinden sonra birçok şey yazıldı ve söylendi. Kim haklı kim haksız, kim suçlu, kim suçsuz tartışmasına, magazin tadında bol aksiyonlu, gözyaşlı perde gerisi hikayelere hiç girmeyeceğim. Çünkü her hikayenin en az iki tarafı olduğunu ve hiç bir zaman tek bir tarafın mutlak haklı ve iyi, veya mutlak haksız ve kötü olmadığını biliyorum. Bu nedenle sadece tarafların pozisyonunu ve bu pozisyonun arkasındaki mantığı aktarmaya çalışacağım.

Bildiğim bir şey daha var... O da, Mont Pelerin zirvesinin ardından yapılan resmi ve gayrı-resmi açıklamaların ve karşı tarafı suçlama oyununun, çözüm sürecine masadaki tıkanıklıktan daha büyük zarar vermiş olduğudur... Kuzeyde açıktan, güneyde daha çok el altından devam eden bu sorumluluk ve suç yükleme oyunu toplumların birbirine ve çözüme olan güvenini büyük oranda sarstı ve sarsmaya da devam ediyor.

Oysa çözüm sürecinin temeli toplumlardır ve toplumların desteği olmadan çözüm yapılamaz, yapılsa da yaşatılamaz. Maalesef, şu anda çözümün temeli büyük bir hızla çöküyor. Eğer hedef hala çözümse, liderlerin bir görevi de, müzakere masasında ne yaşanırsa yaşansın, halkı buna hazırlamaya devam etmektir.

Sorun Kıbrıs’ta başladı, İsviçre’ye taşındı, geri getirildi

Mont Pelerin’e gelince... Yaşanan sorunun temelinde, Toprak başlığının Garantiler başlığı ile bağlantılı mı yoksa ayrı mı ele alınacağı ile ilgili anlaşmazlık yatıyor. Bu anlaşmazlık 27 Ekim akşamı Lefkoşa’da liderler arasında beş saat süren gergin görüşmenin konusuydu ve orada aşılamayıp sadece ertelenmişti.

Kıbrıs Türk tarafı 11 Şubat ortak açıklamasında da belirtildiği gibi Toprak ve Garantiler başlığı da dahil, tüm konuların birbiri ile bağlantılı görüşülmesini talep ediyor, çünkü Rum tarafının Garantiler konusundaki pozisyonunu görmeden Toprak konusunda herhangi bir taahhüt altına girmek istemiyor.

Kıbrıs Rum tarafı ise Garantilerin sürecin en sonunda, tüm diğer konularda bir uzlaşmaya varıldıktan sonra ele alınması konusunda ısrarcı. Bu yaklaşımın arkasında çok büyük ihtimalle, Toprak ve Garanti konularını birbirinden tamamıyla ayrı tutarak Kıbrıs Türk tarafının her iki konuda da esnemesini sağlamak var. Çünkü Toprak ve Garantiler paralel şekilde ele alınırsa olası sonuç, bir konuda bir tarafın, diğer konuda da diğer tarafın esnemesi olacaktır.

Rum tarafı son günlerde yaptığı açıklamalarla da beşli konferansta sadece Garantiler konusunun ele alınmasını istediğini ortaya koydu. Çünkü güçlü bir Türkiye’ye karşı zayıf bir Yunanistan’ın olacağı beşli konferansta her konuda baskı altına alınabileceğinden endişe ediyor.

Sonuç olarak, İsviçre’de Garantiler konusu tatmin edici bir şekilde ele alınamadığı için Kıbrıs Türk tarafının da Toprak konusunu orada bitirmesi mümkün olmadı.

Yine de Kasım başındaki ilk Mont Pelerin zirvesinde Akıncı’nın liderlik göstererek yaptığı bazı açılımlar, tarafları toprak kriterlerinde anlaşmaya çok yakınlaştırmıştı. İki lider geçtiğimiz Pazar günü Mont Pelerin’de bir araya geldiklerinde toprak kriterlerinde anlaşmaya varacaklarına dair büyük bir beklenti ve umut vardı. Hatta zirve başlamadan görüştüğüm müzakerelere yakın diplomatik bir kaynak “Toprak kriterlerinde anlaşmaya varamamaları neredeyse ihtimal dışı. Bu anlaşma Akıncı’nın açılımları sayesinde geçtiğimiz Cuma da sağlanabilirdi” demişti.

Tarafların üzerinde anlaşması gereken Toprak kriterleri üç maddeden oluşuyor: Kıbrıs Türk ve Kıbrıs Rum kurucu devletlerinin toplam alan içerisindeki yüzdelikleri, toprak düzenlemesine tabii olacak yerlere dönecek Kıbrıslı Rum göçmenlerin sayısı, ve sahil şeridinin toplam alanı.

Taraflar Akıncı’nın yaptığı açılım ile ilk kriter için %28,2-%29,2 aralığında anlaşırken, toprak düzenlemesine tabii olacak yerlere dönecek olan Kıbrıslı Rum göçmen sayısında tıkandılar. Kıbrıs Rum tarafı 78,000-92,000 aralığında ısrar ederken Kıbrıs Türk tarafı alt sınır için 55,000 ile başladı ve bu rakamı 65,000’e kadar çıkardı.

Rakamların özünde Omorfo var

Kıbrıs Rum kurucu devletine iade edilecek yerlere dönecek Kıbrıslı Rum göçmenlerin sayısı, aslında geri verilecek yerlerin kodu. Dönecek göçmen sayısı ne kadar yüksek olursa, o kadar çok yerleşim yerinin (ör. Omorfo) iade edilmesi söz konusu olur. Dolayısıyla, tarafların üzerinde anlaşamadığı bu rakam, temelde Omorfo’nun geri verilip verilmeyeceğinin göstergesi. Rakamın 70 binlerin üzerinde olması Omorfo’nun verilmesi ihtimalini çok yükseltiyor. Kıbrıs Türk tarafı, Rum tarafının Garantiler ile ilgili pozisyonunu görmeden – ki bu da beşli konferansa kalmış görünüyor – elindeki en büyük müzakere kartı olan Omorfo ile ilgili bir taahhüt altına girmek istemiyor. Bu, Akıncı’nın da dediği gibi Kıbrıs Türk tarafının beşli konferansa hiçbir müzakere gücü olmadan gitmesi anlamına geliyor.

Diğer taraftan, Kıbrıs Rum tarafı, bugüne kadar devam eden müzakerelerde ‘alan’ tarafın Kıbrıs Türk tarafı olduğunu, Yönetim ve Güç Paylaşımı başlığı altında Kıbrıslı Türklerin siyasi eşitlikleri adına birçok kazanım elde ettiğini, yönetimde eşit ortak olmalarının temin edildiğini ve tüm KKTC vatandaşlarının federal Kıbrıs vatandaşı olmalarının kabul edildiğini, buna karşın Kıbrıslı Rumların ‘alacağı’ başlıklar olan Mülkiyet ve Toprakta henüz ellerinde kamuoyuna sunacak somut bir şeyleri olmadığını söylüyor. Kıbrıslı Rum Lider Nikos Anastasiadis, elinde Omorfo gibi somut bir kazanım olmadan beşli konferansa gitmeyi, yani sürecin son aşamasına geçmeyi kamuoyuna meşru gösteremeyeceğini düşünüyor.

Bütünlüklü olarak bakıldığında, Kıbrıs müzakerelerinde 1975’ten beri formül, toprak karşılığında siyasi eşitlik ve güç paylaşımıdır. Yönetimdeki hakkımız, siyasi eşitliğimiz, uluslararası tanınmışlık ve uluslararası hukuka dahil olmak karşılığında Akıncı’nın da dediği gibi, verebileceğimiz tek şey topraktır. Dolayısıyla, bana göre sorun toprak iadesinde değil bunun zamanlamasındadır.

Mont Pelerin tıkanıklığının ardından her iki taraf da çözüm sürecini devam ettirme isteklerini ortaya koydular. BM Genel Sekreteri’nin Kıbrıs Özel Danışmanı Espen Barth Eide sürecin nasıl devam edebileceğini araştırmak için dün akşam adaya geldi. Çok büyük ihtimalle yakın bir zamanda müzakere masasının yeniden kurulduğuna ve tarafların yeniden masaya oturduklarına şahit olacağız. Ve yine çok büyük ihtimalle sürecin en zor olacağı bilinen son aşamalarında müzakerelerde yine gergin anlar, hayal kırıklıkları hatta kırılmalar yaşanacak.

Önemli olan, federal Kıbrıs hedefine bu kadar yaklaşmış olan iki liderin büyük resme odaklanması, her esinti ile savrulmaması, toplumlarını çözüme, barışa ve karşılıklı diyaloğa teşvik etmeye devam etmesidir. Zira Kıbrıs için bundan başka alternatif yoktur. 



Kıbrıslı Rum göçmenlerin çözüm durumunda mallarına geri dönmek konusundaki niyetlerini belirlemek amacıyla yapılan araştırma ile ilgili haber: http://esraaygin.blogspot.com.cy/2016/11/rum-gocmenlerin-beste-biri-kuzeye.html



No comments:

Post a Comment