Saturday, 29 August 2015

Herkesin Mülkiyet Hakkı (1 Ağustos 2015)

HERKESİN MÜLKİYET HAKKI: Eide, mülkiyet hakkının hem mülkün şu anki kullanıcıları, hem de orijinal mülk sahipler için geçerli olduğunu söyledi. “Bireysel mülkiyet hakkına riayet edilecek ve bu hakkın teslimi için iade, tazminat veya takas yöntemleri kullanılacak.”

İKİ-BÖLGELİLİK VE İKİ-TOPLUMLULUK MÜZAKERE KONUSU DEĞİL: “Çözümün iki-bölgeli ve iki-toplumlu olacağı net ve kesindir. Kimsenin iki-toplumluluk ve iki-bölgelilikten vazgeçtiği yoktur. Bundan vazgeçilmesini talep eden de yoktur. Endişeler yersiz.”

GARANTİLER SON AŞAMADA: BM Genel Sekreteri’nin Kıbrıs Özel Danışmanı Eide, garanti sistemini değiştirebilmek için her iki toplumun da kendisini güvende hissettiği bir çözüme yakın olduğunu bilmesi gerektiğini vurguladı. “Güvenlik hissi çözümün kendisinden kaynaklanmalı. Ancak böyle bir güvenlik hissinin varlığı askeri konularda değişikliği getirebilir” dedi.


Esra AYGIN

Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Ban Ki Moon’un Kıbrıs Özel Danışmanı Espen Barth Eide, Kıbrıs’ta şu anda tarihi bir fırsata tanıklık ediliyor olduğunu, Kıbrıslıların bu fırsatı değerlendirmesi durumunda tarih yazılacağını belirtti.

Müzakerelerde gelinen aşama ilgili bilgi veren deneyimli diplomat, süreçle ilgili çok iyimser olduğunu söyledi. Türkiye de dahil tüm uluslararası toplumun sürece en üst düzeyde destek verdiğini vurgulayan Eide, “Şu anda çok ciddi ve gerçek bir sürecin yaşanmakta olduğunu insanlara anlatmanın önemli olduğunu düşünüyorum. Ama şunu da eklemek istiyorum, iş henüz bitmedi. Önümüzde uzun bir yol var ve yapılması gereken birçok zor iş var” dedi.

Mülkiyet konusunda varılan anlaşmaya da değinen Kıbrıs Özel Danışmanı, mülkiyet komisyonunun halihazırda kurulmuş olduğu iddialarını yalanladı.  Eide, “Bireysel mülkiyet hakkı var ve bu hak tanınıyor. Bu mülkiyet hakkı hem mülkün şu anki kullanıcıları, hem de orijinal mülk sahipler için geçerli. Bireysel mülkiyet hakkına riayet edilecek ve bu hakkın teslimi için iade, tazminat veya takas yöntemleri kullanılacak,” diyerek konuya açıklık getirdi.

AB’nin müzakere sürecinde daha etkin bir rol almasının iki-toplumluluk ve iki-bölgeliliği tehlikeye atmadığının altını çizen Eide, “İki-bölgelilik ve iki-toplumluluk müzakere konusu değildir. Çözümün iki-bölgeli ve iki-toplumlu olacağı net ve kesindir,” diye konuştu. Eide “Ya Avrupa değer ve ilkelerine uyumlu olursunuz ya da iki-toplumlu, iki-bölgeli bir federasyon olursunuz diye bir şey yok. Bu iki kavram birbiri ile uyumsuz, çatışan kavramlar değildir” dedi.

BM Genel Sekreteri’nin Kıbrıs Özel Danışmanı Eide garantiler konusunda, her iki tarafın da endişelerini giderecek ve tüm taraflarca kabul edilebilecek bir formül bulmanın mümkün olduğunu düşündüğünü de sözlerine ekledi ve bu konunun sürecin son aşamalarda ele alınacağını hatırlattı.


Şu an tarihe mi tanıklık ediyoruz?
Eide: Tarihi bir fırsata tanıklık ediyoruz. Ve eğer bu fırsatı değerlendirirseniz, evet, tarih yazmış olacaksınız. Siz diyorum, çünkü bu Kıbrıslıların fırsatı ve tarih yazmak Kıbrıslıların elinde. Ben ve ekibim yardımcı olmak için buradayız ve bundan büyük bir mutluluk duyuyoruz çünkü tüm bu gelişmelerin ortasında olmak çok değerli, enteresan ve büyüleyici bir tecrübe. Ama günün sonunda, bu, iki toplumun seçilmiş liderlerine ve iki taraftaki insanlara bağlı. Bu tarihi karar iki aşamada verilecek. Önce, umuyorum ki iki lider bir anlaşmaya varacaklar ve bu anlaşmayı duyurarak destek çağrısı yapacaklar. Daha sonra, tüm Kıbrıslılar bu anlaşmayı onaylayıp onaylamadıklarına dair oy verecekler. Ve ancak o zaman tarih yazıp yazmadığımızı göreceğiz.

Her zaman çok iyimser ve olumlu açıklamalar yapıyorsunuz. Halktaki beklentileri çok fazla yükseltmekten endişe duymuyor musunuz?
Eide: Sadece ben değil liderleriniz Sayın Anastasiades ve Sayın Akıncı da çok olumlu açıklamalar yapıyor. Sadece bununla da kalmıyorlar, daha önce hiç görülmemiş şeyler yapıyorlar. Ve onları izleyen çok az insan bu işin yapılabileceğinden şüphe duyuyor. Şu anda çok ciddi ve gerçek bir sürecin yaşanmakta olduğunu insanlara anlatmanın önemli olduğunu düşünüyorum. İyimserliğimin nedeni müzakerelerde şahit olduğum atmosfer ve ruh hali. Ama şunu da eklemek istiyorum, iş henüz bitmedi. Biteceğini de garanti edemem. Önümüzde uzun bir yol var ve yapılması gereken birçok zor iş var. Ama iki lider, aralarındaki kimya, pragmatik ve sorunları çözmeye yönelik yaklaşımları göz önünde bulundurulduğunda, bu, yıllardan beri ortaya çıkmış en iyi fırsat. Dolayısıyla, iyimserim, ancak aynı zamanda gerçekçiyim de. Şu anda bir fırsat penceresi var. Bildiğiniz gibi pencereler açık kalabilir veya kapanabilir. Dolayısıyla, pencere açıkken bu fırsatı değerlendirmek önemli. Ve bu tüm Kıbrıslıların sorumluluğu. Herşeyi liderlere bırakmayın. Evet liderlerin öncülük yapmasına ihtiyacınız var. Ancak insanların da sürece dahil olup gelecek ile ilgili düşünmeye başlamaları gerekiyor. Ve pencerenin açık kalması veya kapanması ille de iç dinamiklere bağlı olmayabilir. Dışarıdan gelebilecek şokları hiçbir zaman gözardı edemezsiniz. Özellikle kastettiğim bir şey yok, ancak her zaman böyle bir risk olduğuna dikkat çekmek istiyorum.

Bu olumlu atmosfer ve ruh hali nereden kaynaklanıyor? Liderlerle mi alakalı, uluslararası konjonktür veya zamanlama ile mi?
Eide: Bence birçok şeyle alakalı. Yıldızlar mükemmel şekilde sıralandı ve bu tamamıyla tesadüfi veya şans olabilir. Şu anda muazzam bir uluslararası destek var. Türkiye’de net bir şekilde bu problemi çözmek isteyen bir hükümet var ve bunu Erdoğan da dahil en üst düzeyde dile getiriyorlar...

Yaptığınız görüşmelerde Türkiye’nin bu sorunu çözmek istediğine ikna oldunuz mu?
Eide: Türkiye’nin Kıbrıs sorununun çözümünde yapıcı bir rol oynamak istediğini çok güçlü bir şekilde hissedebiliyorum. Türkiye, Kıbrıs sorununun bitmesini istiyor. Yunanistan da, Birleşik Krallık da, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi de. Geçtiğimiz hafta BM Güvenlik Konseyi ile biraraya geldim. Lisa Buttenheim ile kendilerine şu anda Kıbrıs’ta yaşanan gelişmeler ve yaptıklarımızla ilgili bilgi verdik. Ve 15 üyenin her biri tek tek söz alıp çözüm ile ilgili çok olumlu şeyler söylediler ve liderleri yüreklendirdiler. Farklı cümlelerle ama istisnasız hepsi, bu fırsatın değerlendirilmesi gerektiğini ve yardımcı olmaya hazır olduklarını ifade ettiler. Bildiğiniz gibi, Avrupa Birliği de sürece çok destek veriyor. Dolayısıyla uluslararası destek çok güçlü. Aynı zamanda sanıyorum bölgedeki şartlar, Orta Doğu’daki dramatik gelişmeler, Kıbrıslıların böyle bir ortamda çözümsüzlüğün çok da akılcı olmadığını düşünmeye başlamalarına neden oldu. Suriye paramparça olurken, Irak’ta bu kadar sorun yaşanırken, Türkiye de dahil birçok ülkede çok büyük değişimler yaşanırken bölünmüş kalmak mı daha iyi, yoksa zaman birleşme zamanı mı, insanlar bunu düşünmeye başladılar. Bu işin güvenlik tarafı. Bir de giderek daha çok netleşen ekonomik tarafı var. İki ayrı ekonomi yerine birleşmiş bir ülkede tek bir ekonomi çok daha avantajlıdır. Diğer taraftan hidrokarbon konusu var. Belki de hidrokarbonlar Kıbrıs’ın ekonomisinin çok büyük bir unsuru olacak ve bu konuyu jeopolitik bir sorunun gölgesinde değil, birarada, işbirliği içinde ileriye götürmek çok daha iyi. Şunu da eklemeliyim. Dünya Ekonomik Forumu’ndaki işim dolayısıyla birçok yatırımcının Kıbrıs’a ilgi duyduğuna tanık oluyorum. Çünkü burası Orta Doğu ve Avrupa ticari faaliyetleri için mükemmel bir konumda. Ancak sadece birleşmesi durumunda. Çünkü şu anda yatırımcılar Kıbrıs’taki siyasi sorun nedeniyle buraya gelmek istemiyorlar. Dolayısıyla, on yıllardır bu çözümsüzlüğü sürdürerek kendiniz için aslında bertaraf edebileceğiniz bir fırsat maliyeti yarattınız. Dediğim gibi, koşullar böyleyken bir de Mustafa Akıncı’nın seçimi gerçekleşti. Akıncı, sorunu çözmeye yönelik çok net bir yaklaşımla geldi. Akıncı ve Anastasiades – iki Limasollu – bu fırsatın değerlendirilmesi gerektiği konusunda hemfikir. Bu aynı şehirden gelen iki bey, geleceğe dair ortak bir vizyona sahip. Bu nedenle iyimser olmaya cesaret edebiliyorum. Bir şey daha var. Son birkaç aydır çok olumlu bir gelişmeye şeye şahit oluyoruz: Diğer tarafın acılarını samimi bir şekilde tanımak. Bu, Kıbrıs’ta en üst düzeyde eksik olan bir şeydi.  Kıbrıslı Türklerin seçilmiş lideri artık 1974’te Kıbrıslı Rumların daha çok acı çektiğini söyleyebiliyor. Diğer taraftan, Ioannis Kasulides aynı şeyi 1960lar için söyleyebiliyor. Bu bana göre tarihi acıları aşmak için zaruri. Evet acılarınız gerçek. Ama tek taraflı değil. Bu acılar ortak. Bunun idrak etmek inanın müzakerelerin spesifik detaylarından çok daha önemli. Ve çok olumlu bir atmosfer yaratıyor.


Mülkiyet konusunda medyada çok farklı haberler çıkıyor. Sadece orijinal mal sahiplerinin mülkiyet hakkının tanınacağı veya mülkiyet komisyonunun halihazırda var olduğu ve çalışmaya başladığı yönünde yorumlar var. Mülkiyet ile ilgili masadaki durum nedir?
Eide: Çıkan bu haberler tamamıyla, düpedüz yanlış. Bariz bir şekilde yanlış. Çok açık bir şekilde söyleyeceğim, şu anda ortada bir mülkiyet komisyonu yok. Çözüm olması durumunda bir mülkiyet komisyonu oluşturma fikri var. Liderlerin geçtiğimiz gün açıklamış olduğu mülkiyet komisyonu, çözüm halinde kurulması öngörülen bir komisyon. Yani bu haber tamamıyla yanlış. Yine liderlerin açıklamasında da ifade edildiği gibi, bireysel mülkiyet hakkı var ve bu hak tanınıyor. Bu mülkiyet hakkı hem mülkün şu anki kullanıcıları, hem de orijinal mülk sahipler için geçerli. Bireysel mülkiyet hakkına riayet edilecek ve bu hakkın teslimi için iade, tazminat veya takas yöntemleri kullanılacak. Mülkiyet hakkının aynı zamanda her iki tarafa da– yani hem şu anki kullanıcıya hem de orijinal mülk sahibine - ait olabileceğini anlamak çok önemli. Bireysel mülkiyet hakkı ille de tek bir tarafta olacak diye bir şey yok. Önemli olan, bireylerin mülkiyet hakkının tanınması – tüm bireylerin ve her iki taraftaki insanların. Herkesin bilmesi gereken şu: Herkesin mülkiyet hakkına saygı gösterilecek ve hak sahipleri için belli kriterlere bağlı olarak çareler üretilecek.

Buna öngörülen mülkiyet komisyonu mu karar verecek?
Eide: Her durum için net kriterler olacak ve bu kriterler ve prensipler anlaşma metninde yer alacak. Tabii ki bu kriterler taraflarca müzakere edilecek. Şu anda birisi çıkar da size ‘kriterler belli’ derse, buna inanmayın çünkü henüz daha kriterlerin müzakere edilmesi aşamasını tamamlamadık. Bu çok büyük bir iş. Ancak kişiler arasında çatışma yaratmadan mülkiyet hakkına riayet etmek mümkün ve biz de bunu başarmaya çalışıyoruz.

Son günlerde ortaya atılan bir diğer iddia, yerleşiklerin Türkiye’ye geri gönderileceği. Herkesi gemilere koyup geri göndermeye mi karar verdiniz?
Eide: Vatandaşlık konusu ve gelecekteki Kıbrıs’ın vatandaşlarının kimler olacağı hala masada olan çok boyutlu bir konudur. Bu konuda sadece şunu söylemek istiyorum: Bizler, 11 Şubat 2014 ortak açıklamasında da yer aldığı üzere, iki-bölgeli, iki-toplumlu ve Avrupa Birliği değerlerini ve prensiplerini temel alan bir federasyon yaratmaya çalışıyoruz. Ve bildiğiniz gibi, insan hakları, bu ilkeler ve değerlerin çok önemli bir parçasıdır. Dolayısıyla varılacak herhangi bir çözüm, bireyler bağlamında, insan hakları ilkesi ile uyumlu olacak.

Önceki baş müzakereci Kudret Özersay AB’nin sürece daha etkin şekilde dahil olmasının, federasyonun iki-toplumlu ve iki-bölgeli karakterine zarar verebileceğini belirtti. Bu yöndeki endişeler ne kadar haklı?
Eide: Bunu sorduğunuz için teşekkür ederim. Kudret Özersay’ı tanıyorum. Kendisini bir dost olarak görüyorum ve tecrübeli ve bilgili bir kişi olduğunu düşünüyorum. Ancak bu noktada haksızdır. İki-bölgelilik ve iki-toplumluluk şu anki müzakerelerin temelini oluşturan kapsayıcı bir ilkedir. Bu 11 Şubat ortak açıklamasında da çok net şekilde belirtilmektedir, ve hem Kıbrıslı Türkler hem Kıbrıslı Rumlar, hem de BM tarafından çok iyi bilinmekte ve kabul edilmektedir. İki-bölgelilik ve iki-toplumluluk müzakere konusu değildir. Çözümün iki-bölgeli ve iki-toplumlu olacağı net ve kesindir. Dolayısıyla bu endişe yersiz. Çözüm aynı zamanda, yine 11 Şubat ortak açıklamasında belirtildiği gibi Avrupa değerleri ve ilkeleri ile de uyumlu olacak. Ya Avrupa değer ve ilkelerine uyumlu olursunuz ya da iki-toplumlu, iki-bölgeli bir federasyon olursunuz diye bir şey yok. Bu iki kavram birbiri ile uyumsuz, çatışan kavramlar değildir. Ya Avrupalı ya da iki-toplumlu, iki-bölgeli federasyon olmak arasında bir seçim yapılacağı varsayımı yanlıştır. Şu anda iki tarafın ve BM’nin yapmaya çalıştığı, iki-toplumluluk ve iki-bölgeliliğin, sadece çözüm günü değil uzun vadede de geçerli olacağı bir yapı kurmaktır.

Ve Avrupa Komisyonu bu konuda hemfikir mi?
Eide: Birinci nokta: Evet. İkinci nokta: Avrupa Komisyonu müzakere masasında değil.

Evet ama çözümü uyarlaması gerekiyor...
Eide: Kesinlikle. Ancak 11 Şubat açıklamasındaki tüm unsurları gözeten bir çözüm bulacak olanlar BM’nin yardımı ile iki taraftır. Yani İki-toplumluluk, iki-bölgelilik ve Avrupa değer ve ilkelerine uygunluk. Bunu yapmak için de Avrupa Komisyonu’nu bize yardımcı olması için davet ettik. Junker ve Mogherini ziyaretleri AB’nin bu desteği nasıl verebileceği ile ilgiliydi. Ancak müzakereler BM gözetiminde iki taraf arasında yapılmaktadır ve amacımız Avrupa ilkelerine bütünüyle riayet eden iki-bölgeli, iki-toplumlu bir çözüme ulaşmaktır. Altını çizmek istediğim nokta şu: Biz her ikisini de istiyoruz. İkisi arasında bir seçim yapmayacağız. İki toplumluluk ve iki bölgelilik, bir AB devleti olacak yeni federasyonun özellikleridir. Avrupa Komisyonu bize herhangi bir çözüm empoze etmeyecek. Çözümü, hem iki-toplumluluk ve iki-bölgeliliği, hem de Avrupa değerleri ve ilkeleri ile uyumu isteyen Kıbrıslı liderler bulacak. Kıbrıs Türk tarafında kimsenin iki-toplumluluk ve iki-bölgelilikten vazgeçtiği yoktur. Ancak eşit derecede önemli olan şu ki, Kıbrıs Rum tarafında bundan vazgeçilmesini talep eden de yoktur. AB değerleri ve ilkeleri insan hakları, eşit muamele, demokrasi gibi ilkeleri kapsamaktadır. Dolayısıyla, ben Avrupalı bir çözümden bahsettiğimde sadece AB üyesi olan bir devletten değil, gerçek anlamda modern, demokratik, insan haklarına saygılı ve vatandaşlarının diğer AB vatandaşları ile eşit ayrıcalıklara sahip olduğu bir ülkeden bahsediyorum.

Her üç garantör ülke ile temas halinde olduğunuzu biliyorum. Sizce garantiler konusunda, her iki tarafın da endişelerini giderecek ve tüm taraflarca kabul edilebilecek bir formül bulmak mümkün mü?
Eide: Evet ben öyle olduğunu düşünüyorum. Ancak söz veremem, çünkü henüz yolun başındayız. Evet tüm bu ülkelerle temas halindeyim ve bu ülkelerdeki kilit isimlerle görüşüyorum. Ancak anlamamız gerekiyor ki bu konu sürecin ancak son aşamalarında çözülebilir. Askeri varlık veya garanti sistemini değiştirebilmek için her iki toplumun da kendisini güvende hissettiği bir çözüme yakın olduğunu bilmesi gerekiyor. Çünkü bana göre çözümün özü şu olmalı: Kıbrıslı Türkler ve Kıbrıslı Rumlar çözümün sadece şu an için değil 50 yıl sonrası için de en iyi seçenek olduğundan kuşku duymamalı. Kıbrıslı Türkler hissetmeli ki 1960ların veya 15 Temmuz 1974’ün bir daha tekrarlanacağından korkmak için ortada hiçbir sebep yok. Ve Kıbrıslı Rumlar da hissetmeli ki 20 Temmuz 1974’ün bir daha tekrarlanacağından korkmak için hiçbir sebep yok. Ve bu hislerin temelinde askeri bir güvence değil, yeni federasyona duyulan güven ve inanç olmalı. Yeni devlet tüm insanlara bu güveni vermeli. Kıbrıslı Türkler, kimliklerinin hem federal devlet hem de kurucu devletler tarafından korunacağını ve diğer toplumun, bunları, kendilerini bazı haklardan yoksun bırakmak için kullanmayacağını hissetmeliler. Kıbrıslı Rumlar da kendilerini yabancı ordulara açık ve huzursuz hissetmemeliler. Eğer yeni devlet vatandaşlarına böylesi bir inanç ve güven verecek şekilde kurgulanırsa, ki bunun müzakerelerde yapılması gerekiyor, o zaman işin güvenlik boyutunu ele alabiliriz. İnsanlar bana güvenlikle ilgili bir soru sorduklarında askeri bir cevap bekliyorlar. Ama güvenlik hissi çözümün kendisinden kaynaklanmalı. İnsanlar, ordular var diye değil, çözümle yaratılacak yapı sayesinde kendilerini güvende hissetmeli. Ancak böyle bir güvenlik hissinin varlığı askeri konularda değişikliği getirebilir.

Böyle bir noktaya gelebileceğimiz konusunda iyimser olmak için nedenleriniz var mı?

Eide: Evet ben öyle hissediyorum.

No comments:

Post a Comment