HERKESİN MÜLKİYET
HAKKI: Eide, mülkiyet hakkının hem mülkün şu anki kullanıcıları, hem de
orijinal mülk sahipler için geçerli olduğunu söyledi. “Bireysel mülkiyet
hakkına riayet edilecek ve bu hakkın teslimi için iade, tazminat veya takas
yöntemleri kullanılacak.”
İKİ-BÖLGELİLİK VE
İKİ-TOPLUMLULUK MÜZAKERE KONUSU DEĞİL: “Çözümün iki-bölgeli ve iki-toplumlu
olacağı net ve kesindir. Kimsenin iki-toplumluluk ve iki-bölgelilikten
vazgeçtiği yoktur. Bundan vazgeçilmesini talep eden de yoktur. Endişeler
yersiz.”
GARANTİLER SON
AŞAMADA: BM Genel Sekreteri’nin Kıbrıs Özel Danışmanı Eide, garanti sistemini
değiştirebilmek için her iki toplumun da kendisini güvende hissettiği bir
çözüme yakın olduğunu bilmesi gerektiğini vurguladı. “Güvenlik hissi çözümün
kendisinden kaynaklanmalı. Ancak böyle bir güvenlik hissinin varlığı askeri konularda
değişikliği getirebilir” dedi.
Esra AYGIN
Birleşmiş
Milletler Genel Sekreteri Ban Ki Moon’un Kıbrıs Özel Danışmanı Espen Barth
Eide, Kıbrıs’ta şu anda tarihi bir fırsata tanıklık ediliyor olduğunu,
Kıbrıslıların bu fırsatı değerlendirmesi durumunda tarih yazılacağını belirtti.
Müzakerelerde
gelinen aşama ilgili bilgi veren deneyimli diplomat, süreçle ilgili çok iyimser
olduğunu söyledi. Türkiye de dahil tüm uluslararası toplumun sürece en üst
düzeyde destek verdiğini vurgulayan Eide, “Şu anda çok ciddi ve gerçek bir
sürecin yaşanmakta olduğunu insanlara anlatmanın önemli olduğunu düşünüyorum.
Ama şunu da eklemek istiyorum, iş henüz bitmedi. Önümüzde uzun bir yol var ve
yapılması gereken birçok zor iş var” dedi.
Mülkiyet
konusunda varılan anlaşmaya da değinen Kıbrıs Özel Danışmanı, mülkiyet
komisyonunun halihazırda kurulmuş olduğu iddialarını yalanladı. Eide, “Bireysel mülkiyet hakkı var ve bu hak
tanınıyor. Bu mülkiyet hakkı hem mülkün şu anki kullanıcıları, hem de orijinal
mülk sahipler için geçerli. Bireysel mülkiyet hakkına riayet edilecek ve bu hakkın
teslimi için iade, tazminat veya takas yöntemleri kullanılacak,” diyerek konuya
açıklık getirdi.
AB’nin müzakere
sürecinde daha etkin bir rol almasının iki-toplumluluk ve iki-bölgeliliği
tehlikeye atmadığının altını çizen Eide, “İki-bölgelilik ve iki-toplumluluk
müzakere konusu değildir. Çözümün iki-bölgeli ve iki-toplumlu olacağı net ve
kesindir,” diye konuştu. Eide “Ya Avrupa değer ve ilkelerine uyumlu olursunuz
ya da iki-toplumlu, iki-bölgeli bir federasyon olursunuz diye bir şey yok. Bu
iki kavram birbiri ile uyumsuz, çatışan kavramlar değildir” dedi.
BM Genel
Sekreteri’nin Kıbrıs Özel Danışmanı Eide garantiler konusunda, her iki tarafın
da endişelerini giderecek ve tüm taraflarca kabul edilebilecek bir formül
bulmanın mümkün olduğunu düşündüğünü de sözlerine ekledi ve bu konunun sürecin
son aşamalarda ele alınacağını hatırlattı.
Şu an tarihe mi tanıklık
ediyoruz?
Eide: Tarihi bir fırsata tanıklık ediyoruz. Ve eğer bu fırsatı
değerlendirirseniz, evet, tarih yazmış olacaksınız. Siz diyorum, çünkü bu
Kıbrıslıların fırsatı ve tarih yazmak Kıbrıslıların elinde. Ben ve ekibim
yardımcı olmak için buradayız ve bundan büyük bir mutluluk duyuyoruz çünkü tüm
bu gelişmelerin ortasında olmak çok değerli, enteresan ve büyüleyici bir
tecrübe. Ama günün sonunda, bu, iki toplumun seçilmiş liderlerine ve iki
taraftaki insanlara bağlı. Bu tarihi karar iki aşamada verilecek. Önce,
umuyorum ki iki lider bir anlaşmaya varacaklar ve bu anlaşmayı duyurarak destek
çağrısı yapacaklar. Daha sonra, tüm Kıbrıslılar bu anlaşmayı onaylayıp
onaylamadıklarına dair oy verecekler. Ve ancak o zaman tarih yazıp
yazmadığımızı göreceğiz.
Her zaman çok iyimser ve
olumlu açıklamalar yapıyorsunuz. Halktaki beklentileri çok fazla yükseltmekten endişe
duymuyor musunuz?
Eide: Sadece ben değil liderleriniz Sayın Anastasiades ve Sayın Akıncı da çok
olumlu açıklamalar yapıyor. Sadece bununla da kalmıyorlar, daha önce hiç
görülmemiş şeyler yapıyorlar. Ve onları izleyen çok az insan bu işin yapılabileceğinden
şüphe duyuyor. Şu anda çok ciddi ve gerçek bir sürecin yaşanmakta olduğunu
insanlara anlatmanın önemli olduğunu düşünüyorum. İyimserliğimin nedeni
müzakerelerde şahit olduğum atmosfer ve ruh hali. Ama şunu da eklemek
istiyorum, iş henüz bitmedi. Biteceğini de garanti edemem. Önümüzde uzun bir
yol var ve yapılması gereken birçok zor iş var. Ama iki lider, aralarındaki
kimya, pragmatik ve sorunları çözmeye yönelik yaklaşımları göz önünde
bulundurulduğunda, bu, yıllardan beri ortaya çıkmış en iyi fırsat. Dolayısıyla,
iyimserim, ancak aynı zamanda gerçekçiyim de. Şu anda bir fırsat penceresi var.
Bildiğiniz gibi pencereler açık kalabilir veya kapanabilir. Dolayısıyla,
pencere açıkken bu fırsatı değerlendirmek önemli. Ve bu tüm Kıbrıslıların
sorumluluğu. Herşeyi liderlere bırakmayın. Evet liderlerin öncülük yapmasına
ihtiyacınız var. Ancak insanların da sürece dahil olup gelecek ile ilgili
düşünmeye başlamaları gerekiyor. Ve pencerenin açık kalması veya kapanması ille
de iç dinamiklere bağlı olmayabilir. Dışarıdan gelebilecek şokları hiçbir zaman
gözardı edemezsiniz. Özellikle kastettiğim bir şey yok, ancak her zaman böyle
bir risk olduğuna dikkat çekmek istiyorum.
Bu olumlu atmosfer ve ruh
hali nereden kaynaklanıyor? Liderlerle mi alakalı, uluslararası konjonktür veya
zamanlama ile mi?
Eide: Bence birçok şeyle alakalı. Yıldızlar mükemmel şekilde sıralandı ve bu
tamamıyla tesadüfi veya şans olabilir. Şu anda muazzam bir uluslararası destek
var. Türkiye’de net bir şekilde bu problemi çözmek isteyen bir hükümet var ve
bunu Erdoğan da dahil en üst düzeyde dile getiriyorlar...
Yaptığınız görüşmelerde
Türkiye’nin bu sorunu çözmek istediğine ikna oldunuz mu?
Eide: Türkiye’nin Kıbrıs sorununun çözümünde yapıcı bir rol oynamak istediğini
çok güçlü bir şekilde hissedebiliyorum. Türkiye, Kıbrıs sorununun bitmesini
istiyor. Yunanistan da, Birleşik Krallık da, Birleşmiş Milletler Güvenlik
Konseyi de. Geçtiğimiz hafta BM Güvenlik Konseyi ile biraraya geldim. Lisa
Buttenheim ile kendilerine şu anda Kıbrıs’ta yaşanan gelişmeler ve
yaptıklarımızla ilgili bilgi verdik. Ve 15 üyenin her biri tek tek söz alıp
çözüm ile ilgili çok olumlu şeyler söylediler ve liderleri yüreklendirdiler.
Farklı cümlelerle ama istisnasız hepsi, bu fırsatın değerlendirilmesi
gerektiğini ve yardımcı olmaya hazır olduklarını ifade ettiler. Bildiğiniz
gibi, Avrupa Birliği de sürece çok destek veriyor. Dolayısıyla uluslararası
destek çok güçlü. Aynı zamanda sanıyorum bölgedeki şartlar, Orta Doğu’daki
dramatik gelişmeler, Kıbrıslıların böyle bir ortamda çözümsüzlüğün çok da
akılcı olmadığını düşünmeye başlamalarına neden oldu. Suriye paramparça
olurken, Irak’ta bu kadar sorun yaşanırken, Türkiye de dahil birçok ülkede çok
büyük değişimler yaşanırken bölünmüş kalmak mı daha iyi, yoksa zaman birleşme zamanı
mı, insanlar bunu düşünmeye başladılar. Bu işin güvenlik tarafı. Bir de giderek
daha çok netleşen ekonomik tarafı var. İki ayrı ekonomi yerine birleşmiş bir
ülkede tek bir ekonomi çok daha avantajlıdır. Diğer taraftan hidrokarbon konusu
var. Belki de hidrokarbonlar Kıbrıs’ın ekonomisinin çok büyük bir unsuru olacak
ve bu konuyu jeopolitik bir sorunun gölgesinde değil, birarada, işbirliği
içinde ileriye götürmek çok daha iyi. Şunu da eklemeliyim. Dünya Ekonomik
Forumu’ndaki işim dolayısıyla birçok yatırımcının Kıbrıs’a ilgi duyduğuna tanık
oluyorum. Çünkü burası Orta Doğu ve Avrupa ticari faaliyetleri için mükemmel
bir konumda. Ancak sadece birleşmesi durumunda. Çünkü şu anda yatırımcılar
Kıbrıs’taki siyasi sorun nedeniyle buraya gelmek istemiyorlar. Dolayısıyla, on yıllardır
bu çözümsüzlüğü sürdürerek kendiniz için aslında bertaraf edebileceğiniz bir
fırsat maliyeti yarattınız. Dediğim gibi, koşullar böyleyken bir de Mustafa
Akıncı’nın seçimi gerçekleşti. Akıncı, sorunu çözmeye yönelik çok net bir
yaklaşımla geldi. Akıncı ve Anastasiades – iki Limasollu – bu fırsatın
değerlendirilmesi gerektiği konusunda hemfikir. Bu aynı şehirden gelen iki bey,
geleceğe dair ortak bir vizyona sahip. Bu nedenle iyimser olmaya cesaret
edebiliyorum. Bir şey daha var. Son birkaç aydır çok olumlu bir gelişmeye şeye
şahit oluyoruz: Diğer tarafın acılarını samimi bir şekilde tanımak. Bu,
Kıbrıs’ta en üst düzeyde eksik olan bir şeydi.
Kıbrıslı Türklerin seçilmiş lideri artık 1974’te Kıbrıslı Rumların daha
çok acı çektiğini söyleyebiliyor. Diğer taraftan, Ioannis Kasulides aynı şeyi
1960lar için söyleyebiliyor. Bu bana göre tarihi acıları aşmak için zaruri.
Evet acılarınız gerçek. Ama tek taraflı değil. Bu acılar ortak. Bunun idrak
etmek inanın müzakerelerin spesifik detaylarından çok daha önemli. Ve çok
olumlu bir atmosfer yaratıyor.
Mülkiyet konusunda medyada
çok farklı haberler çıkıyor. Sadece orijinal mal sahiplerinin mülkiyet hakkının
tanınacağı veya mülkiyet komisyonunun halihazırda var olduğu ve çalışmaya
başladığı yönünde yorumlar var. Mülkiyet ile ilgili masadaki durum nedir?
Eide: Çıkan bu haberler tamamıyla, düpedüz yanlış. Bariz bir şekilde yanlış. Çok
açık bir şekilde söyleyeceğim, şu anda ortada bir mülkiyet komisyonu yok. Çözüm
olması durumunda bir mülkiyet komisyonu oluşturma fikri var. Liderlerin geçtiğimiz
gün açıklamış olduğu mülkiyet komisyonu, çözüm halinde kurulması öngörülen bir
komisyon. Yani bu haber tamamıyla yanlış. Yine liderlerin açıklamasında da
ifade edildiği gibi, bireysel mülkiyet hakkı var ve bu hak tanınıyor. Bu
mülkiyet hakkı hem mülkün şu anki kullanıcıları, hem de orijinal mülk sahipler
için geçerli. Bireysel mülkiyet hakkına riayet edilecek ve bu hakkın teslimi
için iade, tazminat veya takas yöntemleri kullanılacak. Mülkiyet hakkının aynı
zamanda her iki tarafa da– yani hem şu anki kullanıcıya hem de orijinal mülk
sahibine - ait olabileceğini anlamak çok önemli. Bireysel mülkiyet hakkı ille
de tek bir tarafta olacak diye bir şey yok. Önemli olan, bireylerin mülkiyet
hakkının tanınması – tüm bireylerin ve her iki taraftaki insanların. Herkesin
bilmesi gereken şu: Herkesin mülkiyet hakkına saygı gösterilecek ve hak
sahipleri için belli kriterlere bağlı olarak çareler üretilecek.
Buna öngörülen mülkiyet
komisyonu mu karar verecek?
Eide: Her durum için net kriterler olacak ve bu kriterler ve prensipler anlaşma
metninde yer alacak. Tabii ki bu kriterler taraflarca müzakere edilecek. Şu
anda birisi çıkar da size ‘kriterler belli’ derse, buna inanmayın çünkü henüz
daha kriterlerin müzakere edilmesi aşamasını tamamlamadık. Bu çok büyük bir iş.
Ancak kişiler arasında çatışma yaratmadan mülkiyet hakkına riayet etmek mümkün
ve biz de bunu başarmaya çalışıyoruz.
Son günlerde ortaya atılan
bir diğer iddia, yerleşiklerin Türkiye’ye geri gönderileceği. Herkesi gemilere
koyup geri göndermeye mi karar verdiniz?
Eide: Vatandaşlık konusu ve gelecekteki Kıbrıs’ın vatandaşlarının kimler olacağı
hala masada olan çok boyutlu bir konudur. Bu konuda sadece şunu söylemek
istiyorum: Bizler, 11 Şubat 2014 ortak açıklamasında da yer aldığı üzere, iki-bölgeli,
iki-toplumlu ve Avrupa Birliği değerlerini ve prensiplerini temel alan bir
federasyon yaratmaya çalışıyoruz. Ve bildiğiniz gibi, insan hakları, bu ilkeler
ve değerlerin çok önemli bir parçasıdır. Dolayısıyla varılacak herhangi bir
çözüm, bireyler bağlamında, insan hakları ilkesi ile uyumlu olacak.
Önceki baş müzakereci Kudret
Özersay AB’nin sürece daha etkin şekilde dahil olmasının, federasyonun
iki-toplumlu ve iki-bölgeli karakterine zarar verebileceğini belirtti. Bu
yöndeki endişeler ne kadar haklı?
Eide: Bunu sorduğunuz için teşekkür ederim. Kudret Özersay’ı tanıyorum.
Kendisini bir dost olarak görüyorum ve tecrübeli ve bilgili bir kişi olduğunu
düşünüyorum. Ancak bu noktada haksızdır. İki-bölgelilik ve iki-toplumluluk şu
anki müzakerelerin temelini oluşturan kapsayıcı bir ilkedir. Bu 11 Şubat ortak açıklamasında
da çok net şekilde belirtilmektedir, ve hem Kıbrıslı Türkler hem Kıbrıslı
Rumlar, hem de BM tarafından çok iyi bilinmekte ve kabul edilmektedir.
İki-bölgelilik ve iki-toplumluluk müzakere konusu değildir. Çözümün iki-bölgeli
ve iki-toplumlu olacağı net ve kesindir. Dolayısıyla bu endişe yersiz. Çözüm
aynı zamanda, yine 11 Şubat ortak açıklamasında belirtildiği gibi Avrupa
değerleri ve ilkeleri ile de uyumlu olacak. Ya Avrupa değer ve ilkelerine
uyumlu olursunuz ya da iki-toplumlu, iki-bölgeli bir federasyon olursunuz diye
bir şey yok. Bu iki kavram birbiri ile uyumsuz, çatışan kavramlar değildir. Ya
Avrupalı ya da iki-toplumlu, iki-bölgeli federasyon olmak arasında bir seçim
yapılacağı varsayımı yanlıştır. Şu anda iki tarafın ve BM’nin yapmaya çalıştığı,
iki-toplumluluk ve iki-bölgeliliğin, sadece çözüm günü değil uzun vadede de
geçerli olacağı bir yapı kurmaktır.
Ve Avrupa Komisyonu bu
konuda hemfikir mi?
Eide: Birinci nokta: Evet. İkinci nokta: Avrupa Komisyonu müzakere masasında
değil.
Evet ama çözümü uyarlaması
gerekiyor...
Eide: Kesinlikle. Ancak 11 Şubat açıklamasındaki tüm unsurları gözeten bir çözüm
bulacak olanlar BM’nin yardımı ile iki taraftır. Yani İki-toplumluluk, iki-bölgelilik
ve Avrupa değer ve ilkelerine uygunluk. Bunu yapmak için de Avrupa Komisyonu’nu
bize yardımcı olması için davet ettik. Junker ve Mogherini ziyaretleri AB’nin
bu desteği nasıl verebileceği ile ilgiliydi. Ancak müzakereler BM gözetiminde
iki taraf arasında yapılmaktadır ve amacımız Avrupa ilkelerine bütünüyle riayet
eden iki-bölgeli, iki-toplumlu bir çözüme ulaşmaktır. Altını çizmek istediğim
nokta şu: Biz her ikisini de istiyoruz. İkisi arasında bir seçim yapmayacağız.
İki toplumluluk ve iki bölgelilik, bir AB devleti olacak yeni federasyonun
özellikleridir. Avrupa Komisyonu bize herhangi bir çözüm empoze etmeyecek.
Çözümü, hem iki-toplumluluk ve iki-bölgeliliği, hem de Avrupa değerleri ve
ilkeleri ile uyumu isteyen Kıbrıslı liderler bulacak. Kıbrıs Türk tarafında
kimsenin iki-toplumluluk ve iki-bölgelilikten vazgeçtiği yoktur. Ancak eşit
derecede önemli olan şu ki, Kıbrıs Rum tarafında bundan vazgeçilmesini talep
eden de yoktur. AB değerleri ve ilkeleri insan hakları, eşit muamele, demokrasi
gibi ilkeleri kapsamaktadır. Dolayısıyla, ben Avrupalı bir çözümden bahsettiğimde
sadece AB üyesi olan bir devletten değil, gerçek anlamda modern, demokratik,
insan haklarına saygılı ve vatandaşlarının diğer AB vatandaşları ile eşit
ayrıcalıklara sahip olduğu bir ülkeden bahsediyorum.
Her üç garantör ülke ile
temas halinde olduğunuzu biliyorum. Sizce garantiler konusunda, her iki tarafın
da endişelerini giderecek ve tüm taraflarca kabul edilebilecek bir formül
bulmak mümkün mü?
Eide: Evet ben öyle olduğunu düşünüyorum. Ancak söz veremem, çünkü henüz yolun
başındayız. Evet tüm bu ülkelerle temas halindeyim ve bu ülkelerdeki kilit
isimlerle görüşüyorum. Ancak anlamamız gerekiyor ki bu konu sürecin ancak son
aşamalarında çözülebilir. Askeri varlık veya garanti sistemini değiştirebilmek
için her iki toplumun da kendisini güvende hissettiği bir çözüme yakın olduğunu
bilmesi gerekiyor. Çünkü bana göre çözümün özü şu olmalı: Kıbrıslı Türkler ve
Kıbrıslı Rumlar çözümün sadece şu an için değil 50 yıl sonrası için de en iyi
seçenek olduğundan kuşku duymamalı. Kıbrıslı Türkler hissetmeli ki 1960ların
veya 15 Temmuz 1974’ün bir daha tekrarlanacağından korkmak için ortada hiçbir
sebep yok. Ve Kıbrıslı Rumlar da hissetmeli ki 20 Temmuz 1974’ün bir daha tekrarlanacağından
korkmak için hiçbir sebep yok. Ve bu hislerin temelinde askeri bir güvence
değil, yeni federasyona duyulan güven ve inanç olmalı. Yeni devlet tüm
insanlara bu güveni vermeli. Kıbrıslı Türkler, kimliklerinin hem federal devlet
hem de kurucu devletler tarafından korunacağını ve diğer toplumun, bunları, kendilerini
bazı haklardan yoksun bırakmak için kullanmayacağını hissetmeliler. Kıbrıslı
Rumlar da kendilerini yabancı ordulara açık ve huzursuz hissetmemeliler. Eğer
yeni devlet vatandaşlarına böylesi bir inanç ve güven verecek şekilde kurgulanırsa,
ki bunun müzakerelerde yapılması gerekiyor, o zaman işin güvenlik boyutunu ele
alabiliriz. İnsanlar bana güvenlikle ilgili bir soru sorduklarında askeri bir
cevap bekliyorlar. Ama güvenlik hissi çözümün kendisinden kaynaklanmalı. İnsanlar,
ordular var diye değil, çözümle yaratılacak yapı sayesinde kendilerini güvende
hissetmeli. Ancak böyle bir güvenlik hissinin varlığı askeri konularda
değişikliği getirebilir.
Böyle bir noktaya
gelebileceğimiz konusunda iyimser olmak için nedenleriniz var mı?
Eide: Evet ben öyle hissediyorum.
No comments:
Post a Comment