Showing posts with label Anastasiadis. Show all posts
Showing posts with label Anastasiadis. Show all posts

Friday, 11 March 2022

Lukewarm response to Greek Cypriot policy shift in north


Esra Aygin 

Although the recent confidence building measure (CBM) proposals by the Greek Cypriot leadership are being widely discussed and debated on the southern part of the island as well as the international community, they have hardly drawn the attention of Turkish Cypriots.

In a policy shift earlier this month, the Greek Cypriot leadership announced that it would be focusing on CBMs with Turkish Cypriots and Turkey, which have a much greater international backing from key players, instead of pushing for sanctions against Turkey. 

As part of the new policy, the Greek Cypriot leadership set out CBM proposals that include Turkish Cypriots handing over the fenced-off city of Varosha/Maras to the United Nations to open it to resettlement by its legal owners; transferring the operation of the Tymbou/Ercan airport to the UN to open it to international flights; and putting the customs services in the Famagusta port under EU authority to facilitate trade with the outside world. In exchange for agreeing to opening up the northern part of Cyprus to international trade and flights, the Greek Cypriot leadership wants Turkey to implement the additional Ankara protocol, by opening its ports and airports to Cyprus-flagged ships and allowing Cyprus planes to enter Turkish airspace.

“These are very important steps that would lift the isolation of Turkish Cypriots, ease their suffocation and bring them closer to both the Greek Cypriots and the world,” said International Relations expert Dr. Ipek Borman. “In the hiatus that we are in, these would render Tymbou/Ercan, Famagusta and Varosha/Maras joint living and working spaces. Discussing and concluding them would be to the benefit of the whole of Cyprus.” 

Right-wing Turkish Cypriot leader Ersin Tatar categorically rejected the opening, saying the equal sovereignty of Turkish Cypriots should first be recognised. But, except for statements of support by some Turkish Cypriot opposition parties and trade unions, there is no real discussion on the CBM proposals in the rest of the community. 

“The Turkish Cypriot community sees the peace processes indexed to big bangs,” says PRIO Senior Researcher Mete Hatay. “The peace process has been caged into the concept of ‘nothing is agreed until everything is agreed.’ When it is not a formal negotiation process aimed at a comprehensive settlement, it is not convincing.” 

According to Borman, there also are other reasons related with the desperate situation the Turkish Cypriots find themselves in. She argues that the loss of faith in a solution; the economic crisis in the northern part of Cyprus; the constant blow to Turkish Cypriots’ politics, identity and culture coming from the north; and the structural problems that have recently manifested themselves in brutal criminal incidents; do not allow for a political space for issues of bi-communal nature to be discussed. 

“There is an existential crisis in the Turkish Cypriot community,” says Borman. “People are concerned about finding work, finding food, finding a space to live. They are suffocating, and therefore, they are just holding on to palliative measures that just saves the day. There is no space to focus on the bigger picture.” 

Another important reason why the CBMs were not an issue in the northern part of Cyprus, is the Turkish Cypriots’ the lack of confidence in the government of Greek Cypriot leader Nicos Anastasiades, according to Borman, who says: “People have no confidence in Anastasiades because of everything that happened in the past and believe these proposals are aimed at just saving face. Therefore, they see it as a futile process.” 

Although the Greek Cypriot leadership has been holding discussions with international actors on the CBM proposals, these have not yet been formally presented to the Turkish Cypriot side, which may be another factor that prevented serious discussion on them. 

“Nobody really knows what exactly these proposals are,” says Turkish Cypriot journalist Sami Ozuslu. “We read about them in the Greek Cypriot media, but we don’t know any details. This makes people question them.” 

A seasoned diplomat, who took part in previous peace processes with former Turkish Cypriot leaders Mehmet Ali Talat and Mustafa Akinci, underlines we are at a turning point in the Cyprus problem and these CBMs have the potential to change Turkey’s attitude and make “damage control.” 

“We are losing Varosha/Maras, Ercan/Tymbou is becoming a domestic airport of Turkey. We are rapidly moving towards permanent partition,” said the diplomat. “This is why it is very important that these proposals are prepared, tabled and discussed seriously… Turkey will either benefit from these CBMs and enter the election period in 2023 with a European perspective – and therefore not do anything crazy in Cyprus- or these CBMs will fail and Turkey will enter the election period with further crazy steps in Cyprus.” 

 


Monday, 19 November 2018

İşte o Belge: AB çatısı altında iki ayrı yapı


 Esra Aygın

Kıbrıs Rum liderliğinin masada görüşüldüğü şekliyle iki-bölgeli, iki-toplumlu federasyondan vazgeçtiğine dair bir çok haberin çıktığı bugünlerde, Nikos Anastasiadis’in Kıbrıs ile ilgili alternatif düşüncelerini yansıttığı iddia edilen belgeye ulaştım.

Kıbrıslı Rum lider Anastasiadis’in, fikirlerini almak için Rum siyasetçiler ve bazı işadamları ile paylaştığı düşünceleri yansıtan belgede şu noktalar öne çıkıyor:


AB çatısı altında iki yapı

Kıbrıs’ın kuzey ve güneyindeki mevcut yapılara dokunulmadan Gevşek Birleşme adı verilen bir formülle AB çatısı altına girilecek.

Gevşek Birleşme, içeride, kuzey ve güneydeki Cumhurbaşkanlığı, Meclis ve Bakanlar Kurulu da dahil, tüm sistemlerin bugünkü şekliyle devamını, dışarıda ise tek uluslararası kimliği ve tek temsiliyeti içeriyor. Belgeye göre, yeni yapıda tek bir vatandaşlık olacak.


Kuzeye özel statü

Gevşek Birleşme çerçevesinde, Kıbrıs Cumhuriyeti, yapılacak bir anlaşma ile Kıbrıs Türk tarafına özel bir statü tanıyacak. Bu özel statü ile birlikte kuzeydeki liman ve havaalanları yasallaşacak ve Kıbrıslı Türklerin uluslararası ticaret yapmasının önü açılacak. Tüm Kıbrıs’ın para birimi Euro olacak ve ülke tek bir Merkez Bankası’na sahip olacak.

Geçiş noktaları kalkacak, ve tüm ada içerisinde serbest dolaşım olacak. AB’nin dört özgürlüğü – kişilerin, malların, hizmetlerin ve sermayenin serbest dolaşımı -tüm adada uygulanacak.


Harita

Belgede, Kıbrıs Rum tarafının sunduğu haritaya dahil olan, Omorfo ve Maraş da dahil, tüm bölgelerin belli bir takvim içerisinde Kıbrıs Rum tarafına iade edilmesini öngörülüyor. Gevşek Birleşme çerçevesinde, Kıbrıs Rum tarafına iade edilecek bölgelerde yaşayan ve yer değiştirmek istemeyen Kıbrıslı Türklerin yerlerinde kalabilmesine imkan tanınacak. İade edilecek bölgelere dönmek istemeyen Kıbrıslı Rumların ise söz konusu bölgelerdeki mallarını satması, kiralaması veya değiştirmesi mümkün olacak.


Türk askeri ve garantileri

Güvenlik ve Garantiler konusunda, belge, İttifak Antlaşması’nda yer alan sayının üzerindeki (650) Türk askerlerinin belli bir takvim çerçevesinde çekilmesini, Garanti Antlaşması’nın ise, üzerinde anlaşılmış bir süre boyunca sadece Kıbrıs Türk devleti için geçerli olmasını öngörüyor. İttifak Anlaşması’nda yer alan sayıdaki – yani 650 Türk ve 950 Yunan askerinin ise belli bir süre adada kalabileceği belirtiliyor.

Belgedeki önerilere göre, polis gücü her iki toplumdan oluşacak ve her iki taraftaki ordu dağıtılacak.


AB’de tek temsiliyet         

Yeni yapı, AB’de tek temsiliyete sahip olacak. Belgeye göre, AB temsiliyeti için 3 Kıbrıslı Rum ve 2 Kıbrıslı Türk (AB grubu) beş yıllık sürelerle seçilecek ve bu kişiler Kıbrıs’ı farklı AB organlarında temsil edecek. Yeni oluşumu, AB zirvelerinde ise, beş kişilik grubun başkanı temsil edecek. Grubun başkanı her yıl dönüşümlü olarak değişecek.

Konut edinme ve ikamet, tüm adada serbest olurken, diğer toplumun yönetimindeki bölgede yaşamaya karar verenler tam oy hakkına sahip olmayacak. Belgede, bu kişilerin, belediye ve içinde yaşadığı toplumun seçimlerinde oy verebilecekleri yönünde bir ifade var. Ancak Cumhurbaşkanları, Meclis ve AB temsilcileri seçimlerine, her kişi, ait olduğu topluma bağlı olarak katılabilecek.

Belgeye göre, anlaşılmış bir rakamın üzerindeki Türk vatandaşları zaman içerisinde adadan ayrılacak.


Doğalgaz ortak

Doğalgaz da dahil, tüm doğal kaynakların Kıbrıslı Türkler ve Kıbrıslı Rumlar tarafından ortak işletileceğinin belirtildiği belgede, Lefkoşa FIR’ının birleştirilmesi ve ortak operasyonunun pratik ve mali açıdan daha mantıklı olacağı vurgulanıyor.

Sosyal sigorta ve sağlık gibi konular tamamıyla tarafların yetkisinde olurken, göç, iltica, sığınma ve vatandaşlık hizmetleri ortak olacak. Kıbrıs Türk ve Kıbrıs Rum taraflarının kamu borçları kendi sorumluluklarında olacak. Belgede ayrıca, Gevşek Birleşme çerçevesindeki yeni oluşum çalışmaya başladıkça, Dışişleri Bakanlığı ve dış temsilcilikler konusunun da ele alınması gerekecek.


BM rolünü oynamalı

Bu belge, eğer gerçekten Kıbrıs Rum liderliğinin Kıbrıs’ın geleceğine yönelik düşüncelerini yansıtıyorsa, çözümün önündeki ana engelin yönetim ve güç paylaşımı olduğu gösteriyor. Zira belgede, Türk ordusunun varlığının ve Türkiye’nin tek yanlı müdahale hakkının belli bir süre kalması kabul edilirken, güneydeki saf Kıbrıs Rum devleti muhafaza edilerek yönetim ve güç paylaşımı unsurları tamamen ortadan kaldırıyor.

Bu düşüncelerin, Kıbrıs Rum tarafı ve Türkiye arasında bir süredir gerçekleşmekte olduğu ortaya çıkan istişarelerde ne şekilde ve ne kadar ele alındığını bilmiyoruz. Ancak Kıbrıslı Türklerin iradesi dışında sürdürüldüğü açık seçik ortaya çıkmış olan, Guterres çerçevesini tamamen ortadan kaldırarak müzakeresi onyıllarca sürebilecek yeni bir zemin yaratan bu tartışmalara BM tarafından bir son verilmesinin zamanı gelmiştir.

Anastasiadis, Mayıs 2015’ten beridir devam eden görüşmelerde, güçlü federal devlet ısrarıyla, birçok Kıbrıs Türk önerisini - fazla gevşek bularak - geri çevirmişti. Kıbrıslı Rum liderin şimdi tam tersine bir tutum sergilemesi birçok gözlemci tarafından zamana oynamak olarak yorumlanıyor.

Gevşek federasyon, konfederasyon, iki-devletli çözüm gibi birçok terimin bir anda tüm gündemimizi meşgul ettiği, bizi iki-bölgeli iki-toplumlu federasyon çözümünden uzaklaştırdığı bu noktada, BM’nin kendi parametrelerine, kendi çalışmalarına, kendi Genel Sekreterinin adını taşıyan belgeye sahip çıkması gerekmektedir.

Kıbrıs’ta varılacak olan çözümün Kıbrıslı Rumlar ve Türkiye arasında değil, Kıbrıslı Türkler ve Kıbrıslı Rumlar arasında bir çözüm olduğunu; federasyonun -ne kadar gevşek olursa olsun - özünde güç paylaşımı ve etkin katılımı barındırdığını; ve onyıllarca süren müzakereler sonucunda şu anda masada olan yakınlaşmaların çöpe atılmayacağını hatırlatmak BM’nin yükümlülüğüdür.




Monday, 30 July 2018

Lute ikna oldu mu?



Esra Aygın

Üst düzey Birleşmiş Milletler yetkilisi Jane Holl Lute, Kıbrıs’ta müzakere sürecinin yeniden başlaması için yeterli zemin olup olmadığını, ve olası bir sürecin bu kez başarıya ulaşma ihtimalini ölçmek için, geçtiğimiz gün Kıbrıslı Türk lider Mustafa Akıncı ve Kıbrıslı Rum lider Nikos Anastasiadis ile görüştü.

Lute, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Antonio Guterres’in kendisine verdiği görev çerçevesinde, Ankara, Atina ve Londra’da da temaslarda bulunarak,  değerlendirmelerini bir rapor haline getirecek. Raporun, Eylül ayı başında BM Genel Sekreteri’ne sunulması bekleniyor.

BMGS taraflardan ne bekliyor?

BM Genel Sekreteri, yeni bir sürece müdahil olmak ve ev sahipliği yapmak için ne gibi göstergeler aradığını 14 Haziran 2018 tarihinde Güvenlik Konseyi’ne sunduğu raporda açıkça yazmıştı. Buna göre, Genel Sekreter, müzakereler için ana sorumluluğun liderlerde olduğunu vurgulamış ve: “Eğer kapsamlı bir çözüme varma niyeti ile görüşmelere devam etmeye birlikte karar verirlerse, en güçlü siyasi bağlılığı, cesareti ve kararlılığı ortaya koymaları gerekmektedir. Aciliyet duygusunu yeniden içselleştirmeleri, güven erozyonu ile ilgili önlemler almalı, ve siyasi iradelerine dair güçlü ve belirsizliğe mahal vermeyen sinyaller vermelidirler. Her iki tarafa da fayda sağlayacak bir anlaşmaya varabilmek için toplumlarını sürece dahil ederek, çözümün faydalarını aktarmaları ve her iki tarafın da tavizde bulunmasının önemini anlatmaları gerekecektir.”

Adada durum ne?

Mayıs 2015’te Akıncı ve Anastasiadis arasında başlayan müzakereler, 7 Temmuz 2017’de çökene kadar Kıbrıs sorununun tüm başlıklarında, daha önceki süreçlerde hiç görülmemiş yakınlaşmalara varılmış, birçok konu ya kapanacak noktaya gelmiş, ya da nasıl nihayetleneceği ortaya çıkmıştır. Tüm bu benzersiz ilerlemelere rağmen, Crans Montana’dan beridir çözüm yönünde hiç bir gelişme yaşanmadı. Liderler BM Genel Sekreteri’nin Kıbrıs Özel Temsilcisi Elizabeth Spehar’ın daveti ile sadece bir kez bir araya geldi ve bu görüşme herhangi bir fikir birliğine varılmaksızın sonuçlandı. Yaşanan çıkmaz, adada bir çözüm olacağı yönündeki beklentileri düşürdü, liderler, toplumlar ve taraflar arasındaki güven büyük yara aldı. Liderlerin 3 yıl önce sözünü verdikleri mobil telefonların karşılıklı çalışabilirliği, ve Derinya ve Aplıç kapılarının açılması konusunda da herhangi bir gelişme olmadı.

Bu ortamda gerçekleşen Lute ziyareti için, BM Genel Sekreteri, yine 14 Haziran 2018 tarihli raporunda taraflara şu çağrıyı yapmıştı: “Tarafların, ada için ortak bir yol çizmek adına hala sorumlu ve kararlı davranabileceklerine inanıyorum. Yakın gelecekte, taraflarla derinlemesine bir istişare yapması için üst düzey bir BM yetkilisini adaya göndermeyi planlıyorum. Bu istişareler, tarafların Crans Montana’dan beridir yaptıkları değerlendirmenin sonuçlarını BM’ye aktarmaları için daha resmi, yapılandırılmış ve detaylı bir yöntem teşkil edecek ve bu aşamada şartların anlamlı bir süreç için olgunlaşmış olup olmadığını tespit etmeye yardımcı olacak.  Tarafları, bu egzersizin öneminin farkına varmaları ve dolayısıyla bu fırsatı değerlendirmeleri için teşvik ederim” ifadelerini kullanmıştı.

Anastasiadis olumsuz imajını değiştirmek adına istekli görünmeye çalışıyor

Hiçbir zaman resmi belge ve raporlara yansımasa da, uluslararası toplum, müzakerelerin çökmesi ve adadaki güven ortamının bu derece yara almasından Kıbrıs Rum tarafını sorumlu tutuyor. Anastasiadis’in, bu imajdan kurtulmak, ve görüşmelerin başlamamasına sebep olarak gösterilmemek için Lute’u yeni bir Crans Montana’nın mümkün olduğuna ikna etmeye çalıştığı anlaşılıyor.
Anastasiadis, Lute’a müzakerelere Crans Montana’da bırakılan yerden başlamaya hazır olduğunu aktardı. Ancak diplomatik kaynaklar, Lute’un somut hiç bir gösterge veya adım olmadan sadece söylenenlerle ikna olmasının çok zor olduğunu belirtiyor.

Ayrıca, Kıbrıs Rum tarafı, görüşmeler başlamadan önce özellikle güvenlik ve garantiler konusunda bir hazırlık süreci talep ediyor. Bu çerçevede, Garanti Antlaşması’nın çözümün ilk gününde ortadan kalkması şartıyla belli bir süre için belli sayıda Türk askerinin uluslar arası bir oluşum bünyesinde adada kalmasını kabul edebileceğinin işaretini veriyor.

Güvenlik ve garantiler konusunun müzakereler sırasında değil, öncesinde konuşulması talebi, bir önşart, veya Guterres çerçevesini değiştirme girişimi olarak görüldüğünden, Türk tarafınca kabul edilmesi çok zor. Ayrıca güvenlik ve garantiler başlığının ayrı ele alınması, Genel Sekreter’in “açıkta kalan tüm konuların bir paket şeklinde birbiri ile bağlantılı ele alınması” çağrısı ile de bağdaşmıyor.

Akıncı sonuç odaklı süreç istiyor

Akıncı ise, Lute görüşmesinde, 30 Haziran 2017’de sunulan Guterres çerçevesi temelinde müzakerelere başlamaya hazır olduğunu bir kez daha tekrarladı. Ancak Kıbrıslı Türk lider, sırf müzakereler yeniden başlamış olsun diye, yine bir kısır döngüye dönüşebilecek ucu açık ve belirsiz bir sürece girmeyeceğini net şekilde ortaya koydu. Kıbrıs Türk tarafı, müzakerelerin modalitesinin değişmesini, iyi yapılandırılmış, iyi takvimlendirilmiş, ve siyasi bir anlaşmaya götürecek şekilde sonuç odaklı olmasını istiyor.

Tarafların, BM’yi yeni bir inisiyatif almak konusunda cesaretlendirmek ve Kıbrıs’a her açıdan yatırım yapmaya devam etmesi konusunda ikna etmek için, ne öncesinde toplumlar nezdinde, ne de Lute ile görüşmeleri sırasında herhangi bir yeni ve umut verici adım atmadıkları açık. Sırada, Lute’un Ankara, Atina, ve Londra’da yapacağı görüşmeler var. Bu başkentlerde de ezber bozacak bir şeyler duymaması halinde BM yetkilisinin, raporunda Kıbrıs’ta yeni bir süreç ile ilgili olumlu bir değerlendirme yapması olası değil.

Olumlu veya olumsuz, Kıbrıs’ta yeni bir süreç ile ilgili kararı ise, BM Genel Sekreterinin Ekim ayında vermesi bekleniyor.




Bir çözüm süreci daha heba ediliyor...


Öyle görünüyor ki, Mayıs 2015’te büyük umutlarla başlayan bir müzakere süreci daha heba olup gidiyor. Bu arada, kim bilir kaç Kıbrıslı daha barışı göremeden ölecek, kaç genç daha göç edecek, kaç bebek daha geleceksiz bir adaya doğacak... 

Esra Aygın

BM Genel Sekreteri’nin Kıbrıs’ta müzakere sürecinin yeniden başlama ve bu kez başarıya ulaşma ihtimali olup olmadığını ölçmek için görevlendirdiği Jane Holl Lute, Pazartesi günü Kıbrıslı Rum lider Nikos Anastasiades ve Kıbrıslı Türk lider Mustafa Akıncı ile görüştü.

Lute, Lefkoşa temaslarının ardından, Atina, Londra ve Ankara’da da temaslarda bulunarak değerlendirmelerini Eylül ayı başında bir rapor halinde BM Genel Sekreteri’ne sunacak.

Birbirinden birkaç kilometre uzaklıktaki ofislerinde oturup bir yılı aşkın bir süredir birbirine bir telefon bile açmayan, buluşup birlikte bir kahve bile içmeyen iki liderin, dünyanın diğer ucundan gelecek bir BM görevlisi sayesinde olumlu ve yapıcı bir sürece gireceklerini düşünmek aşırı iyimserlik olur herhalde.

7 Temmuz 2017’de Crans Montana’da çöken Kıbrıs Konferansı’nın ardından, BM Genel Sekreteri Antonio Guterres, her iki tarafa da ileriye dönük bir değerlendirme yapmaları çağrısında bulunmuştu.

BM Genel Sekreteri, Lute’un ziyaretini duyurduğu 14 Haziran 2018 tarihli raporunda da, “Tarafların, ada için ortak bir yol çizmek adına hala sorumlu ve kararlı davranabileceklerine inanıyorum. Yakın gelecekte, taraflarla derinlemesine bir istişare yapması için üst düzey bir BM yetkilisini adaya göndermeyi planlıyorum. Bu istişareler, tarafların Crans Montana’dan beridir yaptıkları değerlendirmenin sonuçlarını BM’ye aktarmaları için daha resmi, yapılandırılmış ve detaylı bir yöntem teşkil edecek ve bu aşamada şartların anlamlı bir süreç için olgunlaşmış olup olmadığını tespit etmeye yardımcı olacak.  Tarafları, bu egzersizin öneminin farkına varmaları ve dolayısıyla bu fırsatı değerlendirmeleri için teşvik ederim” ifadelerini kullanmıştı.

Anlaşılıyor ki, liderlerimiz Lute’un ziyareti sırasında da, BM’yi yeni bir inisiyatif almak konusunda cesaretlendirmek ve Kıbrıs’a her açıdan yatırım yapmaya devam etmesi konusunda ikna etmeye çalışmak yerine sadece bilindik pozisyonlarını tekrarladılar. Lute’un Atina, Londra ve Ankara’da da ezber bozacak bir şeyler duymaması halinde raporunda Kıbrıs’ta yeni bir süreç ile ilgili olumlu bir değerlendirme yapması olası değil.

Crans Montana, bu adada çözüm ve barış isteyen herkes için çok büyük bir yıkımdı. Muhtemelen en çok da, hem siyaseten hem de kişisel olarak kendisini bu sürece adamış, birçok kez siyasi irade ve cesaretle inisiyatif almış olan Akıncı için... Ama Kıbrıs sorununu çözme sözüyle seçilmiş bir liderin küsme; ‘ben yapacağımı yaptım’ diyerek köşesine çekilme; umudunu, motivasyonunu, kararlılığını kaybetme lüksü yoktur. Orada oturduğunuz sürece Kıbrıs’ta çözüm ve barış için çalışmaya, çabalamaya, yeni dinamikler yaratmaya, girişimler üstlenmeye devam edeceksiniz. Veya orada oturmaya devam etmeyeceksiniz...

Ne yazık ki Akıncı, Crans Montana’daki çöküşün ardından kendi haklılığında boğulan; sonuç elde etmek için değil, haklılığını ispat etmek için uğraşan; çözümü değil, karşı tarafın haksız olduğunu kayda geçirmeyi öncelik haline getirmiş bir imaj çiziyor. Kullandığı dil, yaptığı açıklamalar,  yönelttiği suçlamalar zaten çok yara almış olan toplumlararası güveni daha da sarsıyor, toplumun çözüme ve barışa olan inancını erozyona uğratıyor.

Kıbrıslı Rum lider Anastasiadis ise inandırıcılığını tamamen yitirmiş durumda. Hem müzakere sürecini hem de ortamı sürekli olarak dinamitleyen politikaları; toplumlararası yakınlaşma, işbirliği ve güven adına atılacak her adımı engellemesi; tutarsızlığı; yaptığı dezenformasyon; çözüm ve barış fırsatlarını değerlendirmek yerine berhava etme çabası; federal bir Kıbrıs yerine milliyetçiliğe, Helenizme, hamasete sarılması; ortaklığa değil ayrılığın derinleşmesine hizmet eden tutumu ile Anastasiadis, Kıbrıs’ta çözüm yapabilecek bir lider olmadığını çoktan gösterdi.

Liderlerimiz bu durumdayken, yeni bir sürecin başlaması için tek motivasyon, BM Barış Gücü’nün adadaki varlığının meşruiyeti, doğalgaz araştırmalarının selameti, veya Orta Doğu’daki güç dengeleri gibi dış bir faktör olabilir – ki çıkış noktası, motivasyonu ve hedefi doğrudan Kıbrıs ve Kıbrıslılar olmayan bir sürecin ne kadar başarılı olabileceği büyük bir soru işareti.

Öyle görünüyor ki, Mayıs 2015’te büyük umutlarla başlayan bir müzakere süreci daha heba olup gidiyor. Bu arada, kim bilir kaç Kıbrıslı daha barışı göremeden ölecek, kaç genç daha göç edecek, kaç bebek daha geleceksiz bir adaya doğacak...








Sunday, 11 February 2018

Niyet varsa yol belli



ESRA AYGIN

Güney’de  geçekleştirilen Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ardından yeniden seçilen Nikos Anastasiadis ile Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’nın önümüzdeki günlerde bir görüşme gerçekleştirmesi bekleniyor. Bu görüşmede, iki lider, Temmuz ayında çöken müzakereleri yeniden canlandırma olasılığının olup olmadığını, ve muhtemel yeni süreçte nasıl bir yol haritası izlenebileceğini değerlendirecekler.

Eğer her iki tarafta da, bu kez sonuç alıcı bir şekilde müzakerelere geri dönme niyeti varsa, izlenmesi gereken yol haritası aslında çok açık şekilde ortada.

Guterres çerçevesi resmen teyit edilmeli

Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Antonio Guterres, 30 Haziran 2017’de Crans Montana’da, masaya, müzakerelerin altı başlığında hala açıkta kalan temel konuların çözümü ile ilgili bir çerçeve koydu.

Guterres çerçevesi adı verilen doküman, her iki taraf için de büyük hassasiyet taşıyan, dolayısıyla da en sona, yani büyük al-ver’e bırakılmış konularda – toprak, siyasi eşitlik, mülkiyet, eşdeğer muamele ve güvenlik ve garantiler - diğer taraf için kabul edilemez olan pozisyonları elimine ederek, tarafları birbirine yakınlaştırması açısından çok önemli.

İki lider, her ne kadar bu çerçeveyi kabul ettiklerini sözlü olarak dile getirmişlerse de, şimdi, Guterres belgesini teyit etmeleri ve ortak bir açıklama olarak duyurmaları, hem bugüne kadar varılan uzlaşıların da korunmasını sağlayacak, hem sürecin net bir temelde başlamasını sağlayacak, hem de bundan sonraki müzakereleri somut bir raya oturtacaktır.

Böyle bir adım, süreci desteklemek için her iki tarafta da çok net bir kararlılık arayan BM’nin de sürece müdahil olması için bir teşvik olacaktır.

Guterres’in çizdiği çerçevede stratejik anlaşma

BM Genel Sekreteri, 28 Eylül 2017 tarihli raporunda da vurgulamış olduğu gibi, iki liderin, masaya, gelişigüzel müzakere etmek için değil, kapsamlı çözümün temelini oluşturacak stratejik bir anlaşma yapmak için dönmesini istiyor. Guterres çerçevesi işte bu stratejik anlaşmanın unsurlarını barındırıyor. İki lider, Guterres çerçevesini teyit ettikten sonra, çok daha rahat bir şekilde, içerdiği unsurları bir paket şeklinde ele alıp çözümleyerek stratejik bir anlaşmaya varabilirler.

Nitekim, Genel Sekreter, iki liderin, kapsamlı çözümün esasını oluşturacak bu stratejik anlaşmaya Crans Montana’da çok yakınlaşmış olduklarını ve  “Crans-Montana’da ortaya çıkmak üzere olan stratejik anlaşmayı sonuçlandırmak için gerekli siyasi irade ile bir süreç başlatmaya birlikte karar vermeleri halinde” BM’nin taraflara yardımcı olacağını belirtiyor.

Genel Sekreter’e göre, “Stratejik düzeyde erken zamanda varılacak bir anlaşma, her iki tarafa için de kapsamlı anlaşmanın, kendi toplumları için kilit öneme sahip unsurları içereceğine dair bir güvence teşkil edecektir ve dolayısıyla geriye kalan teknik detayların tamamlanması için bir itici güç olacaktır.”

Genel Sekreter’in işaret ettiği gibi, Guterres çerçevesi içinde stratejik düzeyde varılacak anlaşmanın ardından, detaylar teknik düzeyde sonuçlandırılabilir.

Son kararı BM Genel Sekreteri verecek

Tabii ki, bu yöntemi izleyecek bir sürecin başlaması ve Genel Sekreter’in ortaya koyduğu yol haritası uyarınca devam ederek sonuca ulaşması, tamamıyla iki liderin samimi niyetine bağlı.

Genel Sekreter, bu gerçeği raporunda şu cümle ile ortaya koyuyor:

“Crans-Montana’da olduğu gibi, tüm temel unsurlar yerli yerinde olsa da, çok güçlü siyasi irade, cesaret ve kararlılık, karşılıklı güven, ve tüm taraflarca müzakerelerin son ve en zor milinde hesaplanmış riskleri alma istekliliği olmaksızın, süreci tamamına erdirme ihtimali çok düşük.”

Tam da bu nedenle, BM’nin yeni bir sürece ev sahipliği yapıp yapmayacağı iki liderin göstereceği kararlılığa bağlı olacak. BM Genel Sekreteri, bu aşamada, tarafların tüm söylediklerini, yaptıklarını ve yapmadıklarını buradaki temsilcileri vasıtasıyla çok yakından takip ediyor. Önümüzdeki dönemde, buradan edindiği tüm izlenimlerden yola çıkarak yeni bir çözüm sürecinin gerçekçi olup olmadığı ile ilgili bir karar verecek. Bunun için net bir dönem belirlenmiş olmasa da, tüm belirtiler, çözüm sürecinin yeniden başlama olasılığının Temmuz 2018’e kadar ortaya çıkmaması durumunda, BM Güvenlik Konseyi’nin Kıbrıs’taki barış gücü ve iyi niyet misyonunu küçültmek konusunda kararlı olduğuna işaret ediyor.


xxx

Guterres çerçevesi:

Toprak
Belli bölgeler ile ilgili Kıbrıslı Rumların dile getirmiş olduğu endişelere cevap verebilmek için Kıbrıslı Türklerin sunduğu haritada bazı düzenlemeler gerekmektedir.

Siyasi eşitlik
2:1 oranı ile Dönüşümlü Başkanlık
Karar-alma (etkin katılım): Bir olumlu oyun aranacağı salt çoğunluk.
Toplumlar için hayati öneme sahip konular durumunda tıkanıklıkların aşılması mekanizması.

Mülkiyet
İki mülkiyet rejimi: toprak düzenlemelerine tabi olan ve olmayan bölgeler için: Toprak düzenlemelerine tabi olan yerlerde rejim, mülkünden edilen sahiplere öncelik verecek.
Toprak düzenlemelerine tabi olmayan yerlerde rejim, şu anki kullanıcıya öncelik verecek. Spesifik unsur üzerinde daha ileri tartışmalar yapılacak.

Eşdeğer muamele
Malların serbest dolaşımı (= gümrük birliği + birincil tarımsal ürünler için bir kota üzerinde anlaşılacak), hizmetler ve sermayede sorun yok. 
Kişilerin serbest dolaşımı: rejim turistlerin, öğrencilerin ve mevsimsel işçilerin girişine izin verecek. Daimi ikametgah isteyenler söz konusu olduğunda Kıbrıs’taki Yunan ve Türk vatandaşlarına eşdeğer muamele yapılacak.

Güvenlik ve garantiler
Müdahale hakkının geçerli kalacağı bir sistem sürdürülebilir değildir. Garanti Antlaşmalarının kapsadığı alanların yerini, iki tarafça üzerinde mutabık kalınan ve çeşitli boyutları içeren, yeterli uygulamayı izleme mekanizmaları alabilir. Bunların bazılarına garantör güçler de dahil olabilir. Güvenlik sistemi her iki toplumun da birleşik Kıbrıs’ta kendisini güvende hissetmesini temin etmeli, ve bir tarafın güvenliği diğerinin güvenliği pahasına olmamalı.
Asker konusu Garanti Antlaşmasından farklı bir konudur ve farklı bir formatta ele alınmalıdır. Asker ile ilgili konular üzerinde (sayı, çekilmenin söz konusu olup olmayacağı ve zamanı, takvim, vs) doğru zaman geldiğinde en üst düzeyde anlaşmaya varılacak.