Showing posts with label Federasyon. Show all posts
Showing posts with label Federasyon. Show all posts

Monday, 28 October 2019

CMIRS Anketi: Garantilerde yanlış algı, Federasyon iradesi güçlü



ESRA AYGIN 

Göç, Kimlik ve Hak Çalışmaları Merkezi (CMIRS) tarafından yapılan ve bugün gazeddakıbrıs’ta yayınlanan anket, Kıbrıs’ta çözüm arayışlarının geleceği açısından çok önemli birtakım bulgular içeriyor. 

Bunlar arasında sanırım en çarpıcı olanı, mevcut garanti sistemi ile ilgili toplumda varolan yanlış algıdır. “Garanti sistemi hakkında aşağıdaki cümlelerden hangisi sizin görüşlerinizi en iyi yansıtır?” sorusuna, katılımcıların %41.2’si, garanti sistemi “Kıbrıslı Türklerin güvenliği ile ilgilidir” yanıtını veriyor. 

Toplumun bu kadar geniş bir kesiminin, Kıbrıs sorununun en önemli başlıklarından biri olan garantilerle ilgili bu denli yanlış bir bilgi ve algıya sahip olması, bugüne kadar bu konuda samimi bir bilgilendirme, sorgulama ve tartışma süreci yaşanmamış olmasının doğrudan sonucudur. 

Federal çözümü destekleyen parti ve liderler bile garantiler konusunda topluma liderlik yapmamış, garantilerin, dolayısıyla da Türkiye’nin garantörlüğünün, Kıbrıslı Türklerin güvenliği ile ilgili olduğu algısının oluşmasına zemin yaratmışlardır. Bu konuda doğru bilgilendirme, sorgulama ve tartışma sürecine girilmediği sürece bugün yüzde %41’in üzerindeki yanlış algının gün gele çözümün önündeki engellerden biri haline geleceği açıktır. 

Toplum alternatiflere açık 

Anketin diğer bir çarpıcı bulgusu ise, bu yaygın yanlış algı ve bilgisizliğe rağmen, Kıbrıs Türk toplumunun alternatif güvenlik sistemlerine azımsanmayacak bir oranda olumlu bakmasıdır. “Olası bir çözüm durumunda garanti sistemi ile ilgili düşünceniz ne olurdu?” sorusuna karşılık, katılımcıların %46.4’ü ‘mevcut garanti sisteminin değişmeden devam etmesi’ gerektiği cevabını verirken, %37.2’si alternatif garanti sistemlerine olumlu baktıklarını belirtiyor. Yüzde 16.4’lük bir kesim ise bu konuda bir fikir sahibi olmadığını söylüyor.  

Anket sonuçları, garantiler konusundaki iddialı açıklamalara hatta son dönemdeki hedef göstermelere karşın, mevcut garanti sisteminin Kıbrıs Türk halkı için vaz geçilmez olmadığını büyük bir açıklıkla ortaya koyuyor. Dolayısıyla, “garantiler kalksın” ile “garantiler devam etsin” pozisyonları arasında bölündüğüne inanılan Kıbrıslı Türkler, hiçbir zaman toplum nezdinde doğru düzgün tartışılmamış olan alternatif güvenlik modellerine açıktır. Var olan yanlış algının ve bilgi kirliliğinin giderilmesi ile bu oranın daha da yükselebileceğini öngörmek zor değil.

İşin aslı, Türkiye, Yunanistan ve Birleşik Krallık’ın imzasını taşıyan ve 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti’nin doğmasına neden olan iki uluslararası metinden biri olan Garanti Antlaşması’nın, bu yaygın algının aksine, Kıbrıslı Türklerin toplumsal veya bireysel olarak korunması ile hiç bir alakası yoktur. Garantörler, yani Türkiye Yunanistan ve İngiltere, Garanti Antlaşması ile Kıbrıslı Türkleri değil, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin bağımsızlığını, toprak bütünlüğünü ve anayasal düzenini korumayı taahhüt etmişlerdir. Dolayısıyla, ‘garantiler devam etsin’ veya ‘garantiler kalksın’ üzerinden devam eden tartışmanın, gerçekte Kıbrıslı Türklerin çözüm durumunda ihtiyaç duyacakları bireysel ve toplumsal güvenlikle hiçbir ilgisi yoktur. Güvenlik ihtiyacını askeri müdahaleye indirgeyen bu dar algı ve tartışma, Kıbrıslı Türklerin güvenlik ihtiyaçlarını karşılamaya hizmet etmediği gibi, çözümün daha da zor bir hedef haline gelmesine neden oluyor. Kıbrıs sorununda kutuplaşma ve çekişmeye alet edilen güvenlik ve garantiler konusunda sağlıklı bir bilgilendirme ve tartışmaya liderlik yapmak öncelikle federal çözümü desteklediğini söyleyen siyasetçi ve partilere düşüyor. 

Federasyona destek büyük 

Anketin ortaya çıkardığı bir diğer çarpıcı bulgu ise, Kıbrıs sorununun çözümüne yönelik müzakerelerin 2017 yılında Crans Montana’da çökmesinden beridir devam eden alternatif çözüm tartışmalarının Kıbrıslı Türklerin büyük çoğunluğunu ikna etmemiş olduğu gerçeğidir. Tüm ‘iki devletli’ çözüm, ‘konfederasyon,’ ‘kadife ayrılık’ söylemlerine, hükümet protokolüne giren iddialı ifadelere ve bu konuda dört koldan yürütülen algı operasyonuna rağmen, ankete katılanların %61.6’sı federasyon için görüşmelerin hemen başlamasını destekliyor. Alternatif bir çözüm şekli için görüşmelerin başlamasını destekleyenlerin oranı %18.4’te kalıyor. Federasyon dışındaki alternatiflerin toplumun büyük çoğunluğu tarafından kabul görmediği gerçeği önümüzdeki süreçlerde hiç kimse tarafından göz ardı edilemeyecek kadar açık bir şekilde önümüzde duruyor. 









Garanti sistemi vazgeçilmez değil

ESRA AYGIN 

Göç, Kimlik ve Hak Çalışmaları Merkezi (CMIRS) tarafından gerçekleştirilen son anket, şu anki garanti sisteminin Kıbrıslı Türkler için vazgeçilmez olmadığını, önemli bir kesimin alternatif güvenlik sistemlerine sıcak baktığını gösterdi.

Eylül 2019’da 500 kişi arasında yapılan anket ayrıca, Kıbrıslı Türklerin büyük çoğunluğunun federal çözümü desteklediğini, federasyon dışındaki alternatiflerin toplum tarafından kabul görmediğini ortaya koydu. 

CMIRS tarafından her üç ayda bir düzenli olarak gerçekleştirilen anket çalışmasında, toplumun neredeyse yarısının, Kıbrıslı Türklerin kimlik ve kültürünün tehdit altında olduğunu düşündüğü de ortaya çıktı. Ankete göre, her 4 kişiden biri eğer şansı olsaydı başka bir ülkeye taşınıp orada yaşardı. 


GARANTİLER

Mevcut garanti sistemi vazgeçilmez değil 

Ankette son dönemlerde özellikle Türk yetkililerin açıklamaları ile yeniden gündem olan garanti sistemi ile ilgili sorular yer aldı.

“Olası bir çözüm durumunda garanti sistemi ile ilgili düşünceniz ne olurdu?” sorusuna %46.4’lük bir kesim “Garanti sistemi aynen devam etmelidir” yanıtını verirken, mevcut garanti sistemi dışındaki alternatiflere sıcak baktığını belirtenlerin oranı %37.2 oldu. Bu konuda fikri olmadığını söyleyenlerin oranı ise %16.4. 

Şu anki garanti sistemi dışındaki alternatiflere sıcak baktığını belirten %37.2’lik kesim için en popüler seçenek ise, %19 ile, “Türkiye Kıbrıs Türk devletçiğinin, Yunanistan Kıbrıs Rum devletçiğinin garantörü” olması. 





Garantilerle ilgili bilgi eksikliği var

Garantilerle ilgili bir başka soruya verilen yanıtlar, toplumun azımsanamayacak bir bölümünün konu ile ilgili yanlış bilgi ve algılara sahip olduğunu gösterdi. “Garanti sistemi hakkında aşağıdaki cümlelerden hangisi sizin görüşlerinizi en iyi yansıtır?” sorusuna, katılımcıların %41.16’sı garanti sistemi “Kıbrıslı Türklerin güvenliği ile ilgilidir” yanıtını verdi. Aynı soruya, garanti sistemi “Kıbrıs Cumhuriyeti’nin bağımsızlığı ve toprak bütünlüğünü garanti eder” yanıtını verenlerin oranı %30.32 olurken, % 8.63’lük bir kesim ise, garanti sistemi “Büyük güçlerin bölgesel çıkarlarını garanti eder” yanıtını verdi. 



TERCİH FEDERASYON

Federasyona destek %61.6

Ankette yer alan Kıbrıs sorununun çözüm şekline yönelik soruya karşılık, katılımcıların %61.6’sı federasyon için görüşmelerin hemen başlaması gerektiğini belirtti. Federasyon dışındaki alternatifler için görüşmelerin başlamasına destek verenlerin oranı %18.4’te kalırken, “Görüşmeler başlatılmamalıdır” görüşünü destekleyenlerin oranı %12.6 oldu. 



‘Kıbrıslı Türklerin kimlik ve kültürü tehdit altındadır’

Ankette yer alan Kıbrıs Türk kimliği ve kültürü ile ilgili soruya cevaben, katılımcıların %46’sı Kıbrıslı Türklerin kimlik ve kültürünün tehdit altında olduğunu belirtti. %28.4’lik bir kesim bu konuda çekimser kalırken, %19 ise Kıbrıslı Türklerin kimlik ve kültürünün tehdit altında olmadığını belirtti. 

Ayrıca, katılımcıların KKTC’ye verdiği yaşanabilirlik notu 5.6 olurken, katılımcıların %25’i eğer şansı olsaydı başka bir ülkeye taşınıp orada yaşamak istediğini belirtti. 








MARAŞ

Ankette, hükümetin Maraş’ı Kıbrıs Türk yönetiminde açma politikası hakkında bazı sorular da yer aldı. Katılımcıların %56’su bu politikayı olumlu bulduğunu belirtirken, %33 oranında bir kesim ise bu politikayı olumsuz bulduğunu söyledi. Bu konuda fikri olmayanların oranı %11. 



Maraş’ın Kıbrıs Türk yönetiminde açılmasına ihtimal verenler ile vermeyenler ise neredeyse eşit. “Maraş’ın Kıbrıs Türk yönetiminde açılması sizce ne derece mümkündür?” sorusuna katılımcıların %45.8’i “Mümkün” yanıtını verirken, %43.8 “Mümkün değil” yanıtını verdi. Aynı soru sadece Maraş’ın Kıbrıs Türk yönetiminde açılmasını olumlu bulanlara sorulduğunda ise, %11’lik bir kesim bunun mümkün olmadığına inandığını belirtti. 



Wednesday, 4 September 2019

Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Guterres'ten net mesaj


BM Genel Sekreteri hem 'siyasi eşitlik' hem de 'federal çözüm'den uzaklaşanlara mesaj verdi: BM Güvenlik Konseyi on yıllardır istikrarlı bir şekilde iki toplumun siyasi eşitliğini yansıtan iki  bölgeli iki toplumlu bir federasyonu destekliyor


Esra Aygın 
18 Nisan 2019

Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Antonio Guterres, üst düzey BM yetkilisi Jane Holl Lute’un istişarelerine ilişkin BM Güvenlik Konseyi’ne sunduğu raporda, Kıbrıs sorununun çözümünün çerçevesine geçmiş raporlarına kıyasla çok net şekilde çizerek Kıbrıs Rum liderliğine önemli bir mesaj verdi. 

Kıbrıslı Rum lider Nikos Anastasiadis’in son dönemde tartışmaya açtığı iki-bölgeli, iki-toplumlu federasyon ve Kıbrıslı Türklerin siyasi eşitliği konusunda Guterres BM Güvenlik Konseyi’nin, on yıllardır istikrarlı bir şekilde, iki toplumun siyasi eşitliğini yansıtan iki-bölgeli iki-toplumlu bir federasyonu desteklediğinin altını çizdi.

Guterres daha önceki raporlarında çözümün şeklini yazmaktan imtina etmişti. 

Genel Sekreter, ayrıca, Guterres çerçevesinin 4 Temmuz tarihli bir başka versiyonu olduğuna dair Kıbrıs Rum liderliğinin iddialarına karşılık, taraflara 30 Haziran 2017’de altı maddelik bir çerçeve sunduğunu hatırlattı ve ‘tarafları bu maddeleri yapıcı şekilde dikkate almaları konusunda aciliyetle teşvik ederim’ dedi.

Guterres bu ifadesiyle, kendi adını taşıyan çerçevenin hem tarihine hem de içeriğine ilk kez bu kadar net şekilde sahip çıktı. 

11 Şubat 2014 Ortak Açıklamasına ve Crans Montana’ya giden süreçte varılan yakınlaşmalarla elde edilen ilerlemelere de atıf yapan BM Genel Sekreteri, kalıcı bir çözüme ulaşma sorumluluğunun her şeyden önce tarafların elinde olduğunun bir kez daha altını çizdi. 


Cep telefonları ile ilgili rahatsızlık

BM Genel Sekreteri Guterres, raporunda, güven yaratıcı önlemlere dair de geçmişe göre farklı bir dil kullanarak cep telefonlarının karşılıklı çalışabilirliği konusundaki gecikmeden duyduğu rahatsızlığı ortaya koydu. Genel Sekreter, özellikle cep telefonlarının karşılıklı çalışabilirliği ile ilgili gecikmenin gerginliğe yol açtığını vurgulayarak, taraflara bu konuda çözümler ve yaratıcı yollar aramaları çağrısında bulundu. 

Genel Sekreter Guterres, tarafların yaptığı resmi açıklamaları ‘düello’ olarak nitelendirerek, adada son aylarda hakim olan olumsuz söylem ve suçlama oyununu da sert bir şekilde eleştirdi. Guterres, ‘Adadaki söylem, hem ton hem içerik açısından toplumları birleştirebilecek ortak bir gelecek ve çözümün sunacağı faydalar yerine, onları ayıran farklılıkları öne çıkardı’ ifadelerini kullandı.  

Sürdürülebilir bir çözüm için iki toplumun hem çözümün çerçevesi  hem de çözümsüzlüğün sonuçları ile bilgilendirilmesi gerektiğini vurgulayan Guterres, ‘Bunun için kutuplaştırıcı söylemlerin ötesinde açık ve yapıcı bir söylemin’ gerekli olduğunun altını çizdi.

Tarafların, anlamlı ve sonuç odaklı bir süreçle kapsamlı çözüme varmak için gerekli siyasi iradeye sahip olduklarına dair şüpheleri gidermekte başarılı olmadığını vurgulayan Guterres,  Lute’un istişarelerinin devam edeceğini belirtti. 

Raporunda çözümün çerçevesini ve tarafların izlemesi gereken yolu açık şekilde ortaya koyan Guterres, ancak buna uyulması durumunda süreci tüm gücüyle destekleyeceğini ifade etti. 

Yani varsanız varım dedi... 


Monday, 19 November 2018

İşte o Belge: AB çatısı altında iki ayrı yapı


 Esra Aygın

Kıbrıs Rum liderliğinin masada görüşüldüğü şekliyle iki-bölgeli, iki-toplumlu federasyondan vazgeçtiğine dair bir çok haberin çıktığı bugünlerde, Nikos Anastasiadis’in Kıbrıs ile ilgili alternatif düşüncelerini yansıttığı iddia edilen belgeye ulaştım.

Kıbrıslı Rum lider Anastasiadis’in, fikirlerini almak için Rum siyasetçiler ve bazı işadamları ile paylaştığı düşünceleri yansıtan belgede şu noktalar öne çıkıyor:


AB çatısı altında iki yapı

Kıbrıs’ın kuzey ve güneyindeki mevcut yapılara dokunulmadan Gevşek Birleşme adı verilen bir formülle AB çatısı altına girilecek.

Gevşek Birleşme, içeride, kuzey ve güneydeki Cumhurbaşkanlığı, Meclis ve Bakanlar Kurulu da dahil, tüm sistemlerin bugünkü şekliyle devamını, dışarıda ise tek uluslararası kimliği ve tek temsiliyeti içeriyor. Belgeye göre, yeni yapıda tek bir vatandaşlık olacak.


Kuzeye özel statü

Gevşek Birleşme çerçevesinde, Kıbrıs Cumhuriyeti, yapılacak bir anlaşma ile Kıbrıs Türk tarafına özel bir statü tanıyacak. Bu özel statü ile birlikte kuzeydeki liman ve havaalanları yasallaşacak ve Kıbrıslı Türklerin uluslararası ticaret yapmasının önü açılacak. Tüm Kıbrıs’ın para birimi Euro olacak ve ülke tek bir Merkez Bankası’na sahip olacak.

Geçiş noktaları kalkacak, ve tüm ada içerisinde serbest dolaşım olacak. AB’nin dört özgürlüğü – kişilerin, malların, hizmetlerin ve sermayenin serbest dolaşımı -tüm adada uygulanacak.


Harita

Belgede, Kıbrıs Rum tarafının sunduğu haritaya dahil olan, Omorfo ve Maraş da dahil, tüm bölgelerin belli bir takvim içerisinde Kıbrıs Rum tarafına iade edilmesini öngörülüyor. Gevşek Birleşme çerçevesinde, Kıbrıs Rum tarafına iade edilecek bölgelerde yaşayan ve yer değiştirmek istemeyen Kıbrıslı Türklerin yerlerinde kalabilmesine imkan tanınacak. İade edilecek bölgelere dönmek istemeyen Kıbrıslı Rumların ise söz konusu bölgelerdeki mallarını satması, kiralaması veya değiştirmesi mümkün olacak.


Türk askeri ve garantileri

Güvenlik ve Garantiler konusunda, belge, İttifak Antlaşması’nda yer alan sayının üzerindeki (650) Türk askerlerinin belli bir takvim çerçevesinde çekilmesini, Garanti Antlaşması’nın ise, üzerinde anlaşılmış bir süre boyunca sadece Kıbrıs Türk devleti için geçerli olmasını öngörüyor. İttifak Anlaşması’nda yer alan sayıdaki – yani 650 Türk ve 950 Yunan askerinin ise belli bir süre adada kalabileceği belirtiliyor.

Belgedeki önerilere göre, polis gücü her iki toplumdan oluşacak ve her iki taraftaki ordu dağıtılacak.


AB’de tek temsiliyet         

Yeni yapı, AB’de tek temsiliyete sahip olacak. Belgeye göre, AB temsiliyeti için 3 Kıbrıslı Rum ve 2 Kıbrıslı Türk (AB grubu) beş yıllık sürelerle seçilecek ve bu kişiler Kıbrıs’ı farklı AB organlarında temsil edecek. Yeni oluşumu, AB zirvelerinde ise, beş kişilik grubun başkanı temsil edecek. Grubun başkanı her yıl dönüşümlü olarak değişecek.

Konut edinme ve ikamet, tüm adada serbest olurken, diğer toplumun yönetimindeki bölgede yaşamaya karar verenler tam oy hakkına sahip olmayacak. Belgede, bu kişilerin, belediye ve içinde yaşadığı toplumun seçimlerinde oy verebilecekleri yönünde bir ifade var. Ancak Cumhurbaşkanları, Meclis ve AB temsilcileri seçimlerine, her kişi, ait olduğu topluma bağlı olarak katılabilecek.

Belgeye göre, anlaşılmış bir rakamın üzerindeki Türk vatandaşları zaman içerisinde adadan ayrılacak.


Doğalgaz ortak

Doğalgaz da dahil, tüm doğal kaynakların Kıbrıslı Türkler ve Kıbrıslı Rumlar tarafından ortak işletileceğinin belirtildiği belgede, Lefkoşa FIR’ının birleştirilmesi ve ortak operasyonunun pratik ve mali açıdan daha mantıklı olacağı vurgulanıyor.

Sosyal sigorta ve sağlık gibi konular tamamıyla tarafların yetkisinde olurken, göç, iltica, sığınma ve vatandaşlık hizmetleri ortak olacak. Kıbrıs Türk ve Kıbrıs Rum taraflarının kamu borçları kendi sorumluluklarında olacak. Belgede ayrıca, Gevşek Birleşme çerçevesindeki yeni oluşum çalışmaya başladıkça, Dışişleri Bakanlığı ve dış temsilcilikler konusunun da ele alınması gerekecek.


BM rolünü oynamalı

Bu belge, eğer gerçekten Kıbrıs Rum liderliğinin Kıbrıs’ın geleceğine yönelik düşüncelerini yansıtıyorsa, çözümün önündeki ana engelin yönetim ve güç paylaşımı olduğu gösteriyor. Zira belgede, Türk ordusunun varlığının ve Türkiye’nin tek yanlı müdahale hakkının belli bir süre kalması kabul edilirken, güneydeki saf Kıbrıs Rum devleti muhafaza edilerek yönetim ve güç paylaşımı unsurları tamamen ortadan kaldırıyor.

Bu düşüncelerin, Kıbrıs Rum tarafı ve Türkiye arasında bir süredir gerçekleşmekte olduğu ortaya çıkan istişarelerde ne şekilde ve ne kadar ele alındığını bilmiyoruz. Ancak Kıbrıslı Türklerin iradesi dışında sürdürüldüğü açık seçik ortaya çıkmış olan, Guterres çerçevesini tamamen ortadan kaldırarak müzakeresi onyıllarca sürebilecek yeni bir zemin yaratan bu tartışmalara BM tarafından bir son verilmesinin zamanı gelmiştir.

Anastasiadis, Mayıs 2015’ten beridir devam eden görüşmelerde, güçlü federal devlet ısrarıyla, birçok Kıbrıs Türk önerisini - fazla gevşek bularak - geri çevirmişti. Kıbrıslı Rum liderin şimdi tam tersine bir tutum sergilemesi birçok gözlemci tarafından zamana oynamak olarak yorumlanıyor.

Gevşek federasyon, konfederasyon, iki-devletli çözüm gibi birçok terimin bir anda tüm gündemimizi meşgul ettiği, bizi iki-bölgeli iki-toplumlu federasyon çözümünden uzaklaştırdığı bu noktada, BM’nin kendi parametrelerine, kendi çalışmalarına, kendi Genel Sekreterinin adını taşıyan belgeye sahip çıkması gerekmektedir.

Kıbrıs’ta varılacak olan çözümün Kıbrıslı Rumlar ve Türkiye arasında değil, Kıbrıslı Türkler ve Kıbrıslı Rumlar arasında bir çözüm olduğunu; federasyonun -ne kadar gevşek olursa olsun - özünde güç paylaşımı ve etkin katılımı barındırdığını; ve onyıllarca süren müzakereler sonucunda şu anda masada olan yakınlaşmaların çöpe atılmayacağını hatırlatmak BM’nin yükümlülüğüdür.




Wednesday, 10 May 2017

Güneyde federal çözüme destek %73.37

Esra Aygın

Kıbrıs’ın güneyinde yapılan yeni bir araştırmaya göre, Kıbrıslı Rumların sadece %26,65’i iki-bölgeli, iki-toplumlu bir federasyonu reddediyor. Araştırma sonuçları, Rumların %73,36’sının iki-bölgeli, iki-toplumlu federasyonu ‘tolere edilebilir’ veya ‘tatmin edici’ bulduğunu gösteriyor.

2010 yılında yapılmış olan aynı araştırmada, iki-bölgeli iki toplumlu federasyonu reddeden Rumların oranı %52 idi.

Kıbrıs Üniversitesi tarafından Profesör Haris Psaltis gözetiminde 19-29 Nisan 2017 tarihlerinde 18 yaş üzerin 505 Kıbrıslı Rum arasında yapılan araştırmaya göre, iki liderin üzerinde anlaştığı bir planın referanduma sunulması halinde katılımcıların %47,01’i ‘kesinlikle evet’ veya ‘evet’ diyecek. ‘Kesinlikle hayır’ veya ‘hayır’ diyeceklerin oranı %19,63.

Kıbrıslı Rumların %73.92’si iki-devletli çözümü reddederken, %11,47 bunu tatmin edici buluyor. Yunanistan ile birleşmeyi içeren bir çözümü reddedenlerin oranı %58.09, tatmin edici bulanların oranı ise %29,49.
 
Araştırmaya katılanlar Kıbrıslı Rumların %73,37’ü her iki toplumu da tatmin edecek bir çözümde ısrar edilmesi gerektiğini düşünüyor. Kıbrıs sorununun silahlı mücadele yoluyla çözülmesine karşı olan katılımcıların oranı ise %87,11.

Aynı araştırma, Kıbrıslı Rumların Kıbrıslı Türklere olumlu bakış trendinin 2015 yılından itibaren yükselişte olduğunu da ortaya koyuyor. Psaltis’e göre bunda, Kıbrıslı Rum lider Nikos Anastasiadis ve Kıbrıslı Türk lider Mustafa Akıncı’nın özellikle sürecin başında geliştirdikleri karşılıklı güven ilişkisinin ve birlikte sosyal aktivitelere katılmalarının etkisi büyük.

Araştırmanın bir diğer önemli bulgusu ise, olası güvenlik ve garanti formülleri ile ilgili. Katılımcıların %58,73’ü Kıbrıs’ta sembolik bir Türk ve Yunan askeri varlığını kabul ediyor.

Güvenlik ve garantilerle ilgili olarak, Yunanistan-Türkiye-Federal Kıbrıs arasında bir dostluk anlaşmasının imzalanması, Garanti Antlaşmasının yerini çözümün katı şekilde uygulanmasına yönelik bir Uygulama Antlaşmasının alması, Türkiye’nin Kıbrıs’a tek taraflı müdahale hakkının ortadan kaldırılması, ve adadaki Türk askeri sayısının 650’ye Yunan askeri sayısının da 950’ye düşürülmesi unsurlarından oluşacak bir paketi ‘kabul ederim’ veya ‘kesinlikle kabul ederim’ diyenler %38,74, ‘reddederim’ veya ‘kesinlikle reddederim’ diyenler %25,63.

Aynı araştırmaya göre, Kıbrıslı Rumların %50,46’sı geçtiğimiz Şubat ayında Kıbrıs Rum meclisi tarafından 1950 yılında yapılan Enosis plebisitinin okullarda anılmasına dair oylamaya ‘kesinlikle karşı’ veya ‘karşı’ olduğunu belirtiyor. Kararı destekleyenlerin oranı ise % 26,59.

Yapılan araştırmada katılımcılara uygulanabilecek eğitim politikalarına dair de sorular soruldu. Katılımcıların %47,37’si iki taraftaki tarih kitaplarının Kıbrıslı Türkler ve Kıbrıslı Rumlar arasında  barışçıl birlikte yaşamı teşvik edecek şekilde değiştirilmesini desteklerken, %57,73’ü Kıbrıslı Türklerin ve Kıbrıslı Rumların birlikte okuyacağı karma okulları destekliyor.

Aynı araştırma, 23 Nisan 2003 tarihinde kuzey ile güney arasındaki geçiş kapılarının açılmasından beridir Kıbrıslı Rumların %36,32’sinin hiç kuzeye geçmediğini, sürekli geçenlerin ise %13,66’da kaldığını gösteriyor.  

Monday, 2 June 2014

Uluslararası Kriz Grubu Türkiye/Kıbrıs Projesi Direktörü Hugh Pope ile Röportaj (Havadis Gazetesi, 13 Nisan 2014)


Pope: Federasyona daha ne kadar şans verebiliriz?
Uluslararası Kriz Grubu’nun Türkiye/Kıbrıs Projesi Direktörü Hugh Pope, grubun çok tartışılan “Bölünmüş Kıbrıs: Kusursuz Olmayan Bir Gerçekle Yüzleşmek” raporu ile ilgili Havadis’in sorularını yanıtladı. 
Kıbrıs’ta anlaşmalı bir bölünme ve AB üyesi bağımsız bir Kıbrıs Türk devleti alternatifinin değerlendirilmesi gerektiğini savunan rapor ile ilgili olarak Pope, şu anda yürütülmekte olan federasyona dayalı kapsamlı çözüm müzakerelerinin önceki görüşme süreçleri ile aynı başarısız neticeyi ortaya çıkaracağını vurguladı ve “On yıllardır binlerce toplantı, her türlü müzakereci kombinasyonu, her türlü ortam denendi – Buna daha ne kadar şans verebiliriz?” diye sordu.
İşte Pope’un Havadis gazetesinden Esra Aygın’ın sorularına verdiği yanıtlar...
Soru: Bölünmenin Kıbrıs için daha iyi bir opsiyon olduğuna nasıl ikna oldunuz?
Pope: Hayır, bölünme ‘daha iyi bir opsiyon’ değil, maalesef bugünün gerçeği olan ‘kusursuz olmayan’ bir durum. Eğer daha önceki raporlarımızın isimlerine bakarsanız (“Bölünme Sürecini Durdurmak”, “Yeniden Birleşme mi Bölünme mi?”), bölünme fikrini desteklemiyorduk, ancak 2008-2012 sürecinde de federal bir çözüme varılamaması durumunda, müzakere edilmemiş bir bölünmenin kaçınılmaz hale geliyor olduğu hükmüne varıyorduk. Şu anda ise söylediğimiz şu: Eğer Kıbrıs her halükarda bölünecekse, mevcut statüko yerine müzakere edilmiş yani anlaşmalı bir bölünme çok daha iyi olur.
Soru: Uluslararası Kriz Grubu uzun yıllar Kıbrıs’ta federasyonu savundu. Federasyonun Kıbrıs’a uygun bir çözüm olmadığına kanaat getirmenize sebep olan ne?
Pope: Uluslararası Kriz Grubu Kıbrıs ile ilgili 2006 yılından beri yedi rapor yayınladı ve hepsinde federal çözümü destekledi. Bu sekizinci raporumuz. Eğer iki taraf gerçekten de federal bir anlaşmaya varabilirse, yine bu çözüm modelini destekleriz; ancak bu arada, tarafları, kabul edebilecekleri başka olası bir çözüm modeli olup olmadığını düşünmeye teşvik ediyoruz. Uluslararası Kriz Grubu’nun bu değişimi ani olmadı. 2008-2012 süreci çöktüğü zaman başka olasılıkları düşünmeye başladık. Lefkoşa, Ankara, Atina, Brüksel, Londra ve Washington’daki yetkililerle konuştukça da, tamamıyla aynı temelde yapılacak altıncı bir görüşme turunun, aynı başarısız neticeyi ortaya çıkaracağı sonucuna vardık. Bunun birçok nedeni var ve bu nedenlerin tümü de raporda yer alıyor. Ancak birkaç örnek vermem gerekirse, ortak bir dilin veya gerçek bir iki-dilliliğin olmaması, altyapı entegrasyonunun tamamıyla eksik olması, ve 2003 yılında başlayan karşılıklı geçişlerin Kıbrıs Rum ve Kıbrıs Türk toplumu arasında herhangi bir yakınlaşma sağladığına dair hiçbir işaretin olmamasını verebilirim.
Soru: ‘Tarafları alternatifleri değerlendirmeye teşvik ediyoruz’ dediniz. Madem ki alternatiflerden bahsediyoruz, örneğin neden üniter devlet değil de bölünme?
Pope: Doğrusu, üniter devlet de olası bir seçenek ve Kıbrıs Rum tarafından kesinlikle güçlü destek görecek bir alternatif. Ancak, iki toplum arasındaki farklılıklar ve güvensizlik o kadar büyük ki, bu alternatif çok uygulanabilir görünmüyor. Yapılan kamuoyu araştırmaları, Kıbrıslı Türklerin yüzde 40’ının bu opsiyonu kabul edebileceğini veya tolere edebileceğini gösteriyor. Ancak gerçek şu ki, yüzde 60 bunu tamamen reddediyor. 2010’da iki-devletli bir çözümü tercih ettiğini asla gizlemeyen bir lideri seçtiler. Ayrıca, bu tarz bir çözüme gidilmesi durumunda Kıbrıslı Türkler ve Türkiye kesinlikle güçlü garantilerde ısrarlı olacaklardır, ki bu da Kıbrıslı Rumların kabul etmek istemeyeceği bir şey. Dahası, bu çözüm, son 40 yıldır var olan gerçeklere – her ne kadar bu gerçekler kusursuz olmasalar da – tamamen ters.
Soru: Kıbrıslı Türklerin iyi koşullarda yaşadığını ve statükonun raporunuzda belirttiğiniz gibi ‘barışçıl ve sürdürülebilir’ olduğunu mu düşünüyorsunuz?
Pope: Hayır, kesinlikle! Tam da bu nedenle çözüm yollarını aradığımız sekiz rapor yazdık. Çoğu Kıbrıslı Türkün bana ilk söylediği şey, belirsizliğin sona ermesini istedikleri ve normal bir ülkede yaşamak istedikleridir. Statüko, Türkiye ödemeye ve Kıbrıslı Türkler de giderek daha fazla Anadolu’ya benzemeye hazır oldukları sürece barışçıl ve sürdürülebilirdir - ama hem Türkiye, hem Yunanistan, hem Kıbrıslı Türkler hem de Kıbrıslı Rumlar için ideal olmayan bir durumdur.
Soru: Raporunuz adanın her iki tarafında ve uluslararası toplumda federal çözüme varmak konusunda umutların yeniden yeşerdiği bir zamanda çıktı. Raporunuzun şu anki ortamla çelişkili olduğunu düşünmüyor musunuz?
Pope: Hayır. Bu sözünü ettiğiniz, iki-bölgeli, iki-toplumlu bir federasyon için 50 yılda gerçekleşen altıncı görüşme turu. Ve 2008-2012 veya 2002-2004 süreçlerine kıyasla daha da ümitsiz bir ortam var. Tüm taraflarda görüştüğümüz tüm yetkililer, bize bu süreçte “yeni hiçbir şey olmadığını” söylüyorlar. Sürece olan uluslararası ilgi ise nispeten düşük. ABD tarafından yeni bir ilgi olduğu görülüyor ki, bu da muhtemelen İsrail bağlantısı, Doğu Akdeniz’de barışı teşvik etme fikri, ve doğalgaz araştırmaları yapmakta olan bir Amerikan şirketine yardımcı olma nedenlerinin bir kombinasyonundan kaynaklanıyor. Ancak, dikkatinizi çekerim, Washington Kıbrıs’a özel bir temsilci atamış değil.
Evet, pragmatik bir Kıbrıslı Rum liderin varlığı çok olumlu, ancak mali krizin Anastasiades’in gücünü ciddi biçimde sarstığını unutmayın.
Sayın Mavroyannis’in Ankara’ya, Sayın Özersay’ın da Atina’ya giderek çapraz görüşmelerde bulunmaları çok olumlu bir adımdı. Bu, Uluslararası Kriz Grubu’nun Şubat 2011’den beridir etkin şekilde desteklediği bir fikirdir ve çok önemli bir sürecin başlangıcı olabilir. Ancak, çapraz görüşmelerin, olması gerektiği gibi düzenli aralıklarla devam edeceğine dair hiçbir işaret yok.

Soru: On yıllardır federal bir çözüm için görüşmeler yapıldığını söylüyorsunuz. Ancak Türk tarafının tezi çok uzun yıllar boyunca konfederasyondu. Federal çözüm müzakerelerine biraz daha şans verilmesi gerektiğini düşünmüyor musunuz?
Pope: Kırk yılda gerçekleştirilmiş olan beş görüşme turunun tümünün amacı federal bir çözüme ulaşmaktı – binlerce toplantı, her türlü müzakereci kombinasyonu, her türlü ortam – Buna daha ne kadar şans verebiliriz?
Temelde, tartışılmakta olan iki tür federasyon var: iki-bölgeli, iki-toplumlu bir federasyon (yani Belçika modelinin bir varyasyonu), yani ‘normal’ bir federasyon - ki yukarıda belirttiğim nedenlerden dolayı Kıbrıs durumunda bu tür bir federasyon mümkün olmadı. Bir de konfederasyon, veya ‘gevşek federasyon’ - ki Nikos Anastasiades’in hükümeti bu tarz bir federasyonu hedefliyor gibi görünüyor. Türkiye ve Kıbrıslı Türkler ise, geçmişte bu tarz bir federasyonu hedeflemekteydiler (bağımsız bir Kıbrıs Türk devletini hedeflemedikleri zamanlarda). Gevşek federasyon veya konfederasyon kabaca aynı şeye denk geliyor. Bununla ilgili tek problem ise, dünyada başka hiçbir örneğinin olmaması (İsviçre’deki aslında bir federasyon). Bir devletin nasıl hem AB içerisinde birleşik bir mevcudiyet olarak yer alıp, hem de ‘gevşek’ bir federasyon olarak yaşayacağını tahayyül etmek neredeyse imkansız. Kıbrıs hükümetinin AB yasalarını tüm adada birleştirilmiş ve tek tip bir şekilde uygulaması gerekecektir ve bu da hükümette birçok yönetim kademesi gerektirecektir. Dolayısıyla, 2008-2012 sürecinde elde edilen ‘Yakınlaşmalar’ veya Annan Planı’nda yer alan hantal ve ağır denetim ve denge mekanizmaları kaçınılmaz olacaktır.
Soru: Bağımsız bir Kıbrıs Türk devletinin statükoyu meşrulaştırarak büyük bir adaletsizlik yaratacağını düşünmüyor musunuz?
Pope: Evet, bir bakıma öyle. Ama her şey görecelidir. Mevcut durumun uzaması – yani müzakere edilmemiş bölünme, adanın yüzde 37’sinin işgal altında olması, mülkiyet sorunu yaşayanların çok azının tazmin edilmiş olması, adanın güneyindeki doğalgaz araştırmalarına gölge düşüren anlaşmazlıklar, ve adadaki on binlerce Türk askeri – bizim tartışılmasını önerdiğimiz şeyden çok daha büyük bir adaletsizlik teşkil ediyor. Biz müzakere edilmiş bir barış anlaşması öneriyoruz.
Soru: Bir Kıbrıs Türk devletinin Türkiye’den tam anlamıyla bağımsız ve Türkiye’nin etkisinden ari olabileceğine inanıyor musunuz?
Pope: Coğrafya, Türkiye’nin, herhangi bir anlaşmadan sonra da Kıbrıs’ın her iki tarafında büyük bir etki sahibi olmasını kaçınılmaz kılıyor... Ancak AB üyesi bir Kıbrıs Türk devletinin Türkiye dışında başka alternatifleri de olacak ve başka ortaklarla gelişme ve kendi ayakları üzerinde durma şansı olacak. Bu ortakların çoğu da aslına bakarsanız, Kıbrıslı Rumlar olacaktır. AB üyesi bir Kıbrıs Türk devleti, adanın her iki tarafında aynı para biriminin kullanılması, aynı yasaların ve vize rejiminin uygulanması anlamına gelecektir, ve zamanı geldiğinde aradaki sınır, normal AB üyesi devletler arasındaki sınırlar kadar görünmez hale gelecektir.
Soru: Prof. Dr. Niyazi Kızılyürek, 23 Mart’ta Yenidüzen gazetesinde yayınlanan makalesinde, raporunuzun Kıbrıslı Rumlara gözdağı vermek için mi, yoksa Kıbrıslı Rumlara ayrı Türk devleti karşılığında alacaklarının ne kadar “cazip” olduğunu gösterip, Türk tezini hayata geçirmek için mi yazıldığını sorguluyor. Bu raporu kaleme almaktaki amacınız bunlardan biri miydi?
Pope: Prof. Kızılyürek’in Uluslararası Kriz Grubu’nun raporunu ‘kusurlu’ bulma gerekçelerine katılmıyorum. Bizim bilinçli olarak veya bilmeden milliyetçi Türk tezini, Türkiye’nin B Planı’nı, yani taksimi canlandırdığımıza inanıyor. Doğrusu, milliyetçi Türk B Planı, bugünkü durumdur – müzakere edilmemiş bir bölünmüşlük, adanın hiçbir kısıtlama olmaksızın yırtıcı Türk kapitalizminin tekelinde bulunması, ve Türkiye’nin para yardımına muhtaç olması. Kuzey Kıbrıs’ı Türkiye’nin Cebelitarık’ına dönüştüren unsur Uluslararası Kriz Grubu’nun önerisi değil, adadaki mevcut durumun, yani B Planının ta kendisidir. 
Bizim önerdiğimiz aslında daha çok bir C Planıdır. AB’nin bir Kıbrıs Türk devletini kabul etme olasılığı gözardı edilmemeli. Yaptığımız araştırmalara göre, Kıbrıs Rum tarafı bunu kabul ederse, AB’nin buna hayır demesi imkansızdır. Burada sorulması gereken soru, Kıbrıslı Rumların böyle bir adım atmaya nasıl ikna edilebileceğidir. Öncelikle, Türkiye’ye güven duymaları gerekir – ki bunun için Türkiye’nin çok büyük bir çaba sarfetmesi gerekecektir. İkincisi, Türkiye’nin askerlerini geri çekmesi, garantilerin sona erdirilmesi, mülkiyet sorununun bir şekilde tazmin edilerek çözülmesi ve benzeri adımlar... Bunların hiçbirinin ‘Türk milliyetçi tezi’ kapsamında önerildiğine asla şahit olmadım.
Elbette, 1963 ve 1974 yıllarında Kıbrıs’ın parçalanması manevi olarak çok acı. Ancak olan oldu. İşte bu nedenle Uluslararası Kriz Grubu, şu anki durumu ‘kusursuz olmayan’ bir durum olarak değerlendiriyor. Ne yazık ki, raporumuzda da işaret ettiğimiz gibi, bu bölünmüşlük bir gerçektir. Ve bizim önerimiz, bu durumla nasıl başa çıkılabileceği ile ilgili bir öneridir.
Diğer taraftan, bu alternatif ciddi şekilde konuşulmaya başladığında, belki de iki taraf adayı bölmenin birleştirmekten daha zor olduğunu farkedecekler. Bu farkındalık da, liderlerin, insanların ya “Kıbrıslı Türk” ya da “Kıbrıslı Rum” oldukları yönündeki çağdışı kalmış görüşleri bir kenara bırakarak eşit vatandaşlar olarak iyi niyetle federasyon veya yeniden birleşme alternatifine geri dönmelerini kolaylaştıracaktır.

Soru: SeeD/Cyprus 2015 anketlerini yanlış yorumlamakla da eleştiriliyorsunuz. SeeD/Cyprus 2015, yaptığı açıklamada, “Toplumların federal bir çözüm modeline karşı çıktıklarını iddia etmek yanıltıcıdır. Yaptığımız kamuoyu araştırmaları...bu çözüme kayda değer bir destek olduğunu gösteriyor” dedi. Bu eleştiriye nasıl yanıt vereceksiniz?
Pope: SeeD/Cyprus 2015 kamuoyu araştırmalarının, federasyonun, her iki toplum için de ikinci en iyi seçenek olarak kabul edilebilir olduğunu gösterdiği doğrudur. Ancak insanların gerçekte ne istediklerinin ayrıntısına girdiğinizde, iki-toplumlu iki-bölgeli federal çözüm için gerekli olan ödünlere destek neredeyse yok denecek kadar azdır. Uluslararası Kriz Grubu raporunda dipnot 25’te kamuoyu araştırma sonuçları şu şekilde yer alıyor: Kıbrıslı Türkler, her iki devletin de AB’ye üye olduğu karşılıklı anlaşmaya dayalı bir ayrılığı ideal çözüm olarak görüyor (yüzde 79) ve Kıbrıs Türk tarafınca yorumlandığı şekliyle federasyondan daha iyi olacağına inanıyor (yüzde 69). Kıbrıslı Türkler Tayvanlaşma veya Kosovalaşma gibi ara çözümleri yetersiz bularak reddediyor (sırasıyla yüzde 50 ve yüzde 46). Kıbrıslı Rumlar karşılıklı anlaşmaya dayalı bir ayrılığı tamamıyla kabul edilemez buluyor (yüzde 79), ancak müzakerelerin kilit amaçlarını desteklemiyor: siyasi eşitlik (yüzde 32), federal bir hükümet (yüzde 31), iki-bölgelilik (yüzde 19), iki-toplumluluk (yüzde 18), ve eşit kurucu devletler (yüzde 15). İki toplumun güç paylaşımı yapmasına ise, Kıbrıslı Rumların yüzde 58’i, Kıbrıslı Türklerin ise yüzde 54’ü karşı çıkıyor.