Pope:
Federasyona daha ne kadar şans verebiliriz?
Uluslararası Kriz Grubu’nun
Türkiye/Kıbrıs Projesi Direktörü Hugh Pope, grubun çok tartışılan “Bölünmüş
Kıbrıs: Kusursuz Olmayan Bir Gerçekle Yüzleşmek” raporu ile ilgili Havadis’in
sorularını yanıtladı.
Kıbrıs’ta anlaşmalı bir bölünme ve AB
üyesi bağımsız bir Kıbrıs Türk devleti alternatifinin değerlendirilmesi gerektiğini
savunan rapor ile ilgili olarak Pope, şu anda yürütülmekte olan federasyona
dayalı kapsamlı çözüm müzakerelerinin önceki görüşme süreçleri ile aynı
başarısız neticeyi ortaya çıkaracağını vurguladı ve “On yıllardır binlerce
toplantı, her türlü müzakereci kombinasyonu, her türlü ortam denendi – Buna
daha ne kadar şans verebiliriz?” diye sordu.
İşte Pope’un Havadis gazetesinden
Esra Aygın’ın sorularına verdiği yanıtlar...
Soru: Bölünmenin Kıbrıs için
daha iyi bir opsiyon olduğuna nasıl ikna oldunuz?
Pope: Hayır, bölünme ‘daha iyi bir opsiyon’ değil, maalesef bugünün gerçeği olan ‘kusursuz olmayan’ bir durum. Eğer daha önceki raporlarımızın isimlerine bakarsanız (“Bölünme Sürecini Durdurmak”, “Yeniden Birleşme mi Bölünme mi?”), bölünme fikrini desteklemiyorduk, ancak 2008-2012 sürecinde de federal bir çözüme varılamaması durumunda, müzakere edilmemiş bir bölünmenin kaçınılmaz hale geliyor olduğu hükmüne varıyorduk. Şu anda ise söylediğimiz şu: Eğer Kıbrıs her halükarda bölünecekse, mevcut statüko yerine müzakere edilmiş yani anlaşmalı bir bölünme çok daha iyi olur.
Pope: Hayır, bölünme ‘daha iyi bir opsiyon’ değil, maalesef bugünün gerçeği olan ‘kusursuz olmayan’ bir durum. Eğer daha önceki raporlarımızın isimlerine bakarsanız (“Bölünme Sürecini Durdurmak”, “Yeniden Birleşme mi Bölünme mi?”), bölünme fikrini desteklemiyorduk, ancak 2008-2012 sürecinde de federal bir çözüme varılamaması durumunda, müzakere edilmemiş bir bölünmenin kaçınılmaz hale geliyor olduğu hükmüne varıyorduk. Şu anda ise söylediğimiz şu: Eğer Kıbrıs her halükarda bölünecekse, mevcut statüko yerine müzakere edilmiş yani anlaşmalı bir bölünme çok daha iyi olur.
Soru: Uluslararası Kriz
Grubu uzun yıllar Kıbrıs’ta federasyonu savundu. Federasyonun Kıbrıs’a uygun
bir çözüm olmadığına kanaat getirmenize sebep olan ne?
Pope: Uluslararası Kriz Grubu Kıbrıs ile ilgili 2006 yılından beri yedi rapor yayınladı ve hepsinde federal çözümü destekledi. Bu sekizinci raporumuz. Eğer iki taraf gerçekten de federal bir anlaşmaya varabilirse, yine bu çözüm modelini destekleriz; ancak bu arada, tarafları, kabul edebilecekleri başka olası bir çözüm modeli olup olmadığını düşünmeye teşvik ediyoruz. Uluslararası Kriz Grubu’nun bu değişimi ani olmadı. 2008-2012 süreci çöktüğü zaman başka olasılıkları düşünmeye başladık. Lefkoşa, Ankara, Atina, Brüksel, Londra ve Washington’daki yetkililerle konuştukça da, tamamıyla aynı temelde yapılacak altıncı bir görüşme turunun, aynı başarısız neticeyi ortaya çıkaracağı sonucuna vardık. Bunun birçok nedeni var ve bu nedenlerin tümü de raporda yer alıyor. Ancak birkaç örnek vermem gerekirse, ortak bir dilin veya gerçek bir iki-dilliliğin olmaması, altyapı entegrasyonunun tamamıyla eksik olması, ve 2003 yılında başlayan karşılıklı geçişlerin Kıbrıs Rum ve Kıbrıs Türk toplumu arasında herhangi bir yakınlaşma sağladığına dair hiçbir işaretin olmamasını verebilirim.
Pope: Uluslararası Kriz Grubu Kıbrıs ile ilgili 2006 yılından beri yedi rapor yayınladı ve hepsinde federal çözümü destekledi. Bu sekizinci raporumuz. Eğer iki taraf gerçekten de federal bir anlaşmaya varabilirse, yine bu çözüm modelini destekleriz; ancak bu arada, tarafları, kabul edebilecekleri başka olası bir çözüm modeli olup olmadığını düşünmeye teşvik ediyoruz. Uluslararası Kriz Grubu’nun bu değişimi ani olmadı. 2008-2012 süreci çöktüğü zaman başka olasılıkları düşünmeye başladık. Lefkoşa, Ankara, Atina, Brüksel, Londra ve Washington’daki yetkililerle konuştukça da, tamamıyla aynı temelde yapılacak altıncı bir görüşme turunun, aynı başarısız neticeyi ortaya çıkaracağı sonucuna vardık. Bunun birçok nedeni var ve bu nedenlerin tümü de raporda yer alıyor. Ancak birkaç örnek vermem gerekirse, ortak bir dilin veya gerçek bir iki-dilliliğin olmaması, altyapı entegrasyonunun tamamıyla eksik olması, ve 2003 yılında başlayan karşılıklı geçişlerin Kıbrıs Rum ve Kıbrıs Türk toplumu arasında herhangi bir yakınlaşma sağladığına dair hiçbir işaretin olmamasını verebilirim.
Soru: ‘Tarafları
alternatifleri değerlendirmeye teşvik ediyoruz’ dediniz. Madem ki
alternatiflerden bahsediyoruz, örneğin neden üniter devlet değil de bölünme?
Pope: Doğrusu, üniter devlet de olası bir seçenek ve Kıbrıs Rum tarafından
kesinlikle güçlü destek görecek bir alternatif. Ancak, iki toplum arasındaki
farklılıklar ve güvensizlik o kadar büyük ki, bu alternatif çok uygulanabilir
görünmüyor. Yapılan kamuoyu araştırmaları, Kıbrıslı Türklerin yüzde 40’ının bu
opsiyonu kabul edebileceğini veya tolere edebileceğini gösteriyor. Ancak gerçek
şu ki, yüzde 60 bunu tamamen reddediyor. 2010’da iki-devletli bir çözümü tercih
ettiğini asla gizlemeyen bir lideri seçtiler. Ayrıca, bu tarz bir çözüme
gidilmesi durumunda Kıbrıslı Türkler ve Türkiye kesinlikle güçlü garantilerde
ısrarlı olacaklardır, ki bu da Kıbrıslı Rumların kabul etmek istemeyeceği bir
şey. Dahası, bu çözüm, son 40 yıldır var olan gerçeklere – her ne kadar bu
gerçekler kusursuz olmasalar da – tamamen ters.
Soru:
Kıbrıslı Türklerin iyi koşullarda yaşadığını ve
statükonun raporunuzda belirttiğiniz gibi ‘barışçıl ve sürdürülebilir’ olduğunu
mu düşünüyorsunuz?
Pope:
Hayır, kesinlikle! Tam da bu nedenle çözüm yollarını
aradığımız sekiz rapor yazdık. Çoğu Kıbrıslı Türkün bana ilk söylediği şey,
belirsizliğin sona ermesini istedikleri ve normal bir ülkede yaşamak
istedikleridir. Statüko, Türkiye ödemeye ve Kıbrıslı Türkler de giderek daha
fazla Anadolu’ya benzemeye hazır oldukları sürece barışçıl ve sürdürülebilirdir
- ama hem Türkiye, hem Yunanistan, hem Kıbrıslı Türkler hem de Kıbrıslı Rumlar
için ideal olmayan bir durumdur.
Soru: Raporunuz adanın
her iki tarafında ve uluslararası toplumda federal çözüme varmak konusunda umutların
yeniden yeşerdiği bir zamanda çıktı. Raporunuzun şu anki ortamla çelişkili
olduğunu düşünmüyor musunuz?
Pope: Hayır. Bu sözünü ettiğiniz, iki-bölgeli, iki-toplumlu bir federasyon için
50 yılda gerçekleşen altıncı görüşme turu. Ve 2008-2012 veya 2002-2004
süreçlerine kıyasla daha da ümitsiz bir ortam var. Tüm taraflarda görüştüğümüz
tüm yetkililer, bize bu süreçte “yeni hiçbir şey olmadığını” söylüyorlar.
Sürece olan uluslararası ilgi ise nispeten düşük. ABD tarafından yeni bir ilgi
olduğu görülüyor ki, bu da muhtemelen İsrail bağlantısı, Doğu Akdeniz’de barışı
teşvik etme fikri, ve doğalgaz araştırmaları yapmakta olan bir Amerikan
şirketine yardımcı olma nedenlerinin bir kombinasyonundan kaynaklanıyor. Ancak,
dikkatinizi çekerim, Washington Kıbrıs’a özel bir temsilci atamış değil.
Evet, pragmatik bir Kıbrıslı Rum liderin
varlığı çok olumlu, ancak mali krizin Anastasiades’in gücünü ciddi biçimde sarstığını
unutmayın.
Sayın Mavroyannis’in Ankara’ya, Sayın
Özersay’ın da Atina’ya giderek çapraz görüşmelerde bulunmaları çok olumlu bir
adımdı. Bu, Uluslararası Kriz Grubu’nun Şubat 2011’den beridir etkin şekilde
desteklediği bir fikirdir ve çok önemli bir sürecin başlangıcı olabilir. Ancak,
çapraz görüşmelerin, olması gerektiği gibi düzenli aralıklarla devam edeceğine
dair hiçbir işaret yok.
Soru: On yıllardır
federal bir çözüm için görüşmeler yapıldığını söylüyorsunuz. Ancak Türk
tarafının tezi çok uzun yıllar boyunca konfederasyondu. Federal çözüm
müzakerelerine biraz daha şans verilmesi gerektiğini düşünmüyor musunuz?
Pope: Kırk yılda gerçekleştirilmiş olan beş görüşme turunun tümünün amacı
federal bir çözüme ulaşmaktı – binlerce toplantı, her türlü müzakereci
kombinasyonu, her türlü ortam – Buna daha ne kadar şans verebiliriz?
Temelde, tartışılmakta olan iki tür federasyon var: iki-bölgeli, iki-toplumlu bir federasyon (yani Belçika modelinin bir varyasyonu), yani ‘normal’ bir federasyon - ki yukarıda belirttiğim nedenlerden dolayı Kıbrıs durumunda bu tür bir federasyon mümkün olmadı. Bir de konfederasyon, veya ‘gevşek federasyon’ - ki Nikos Anastasiades’in hükümeti bu tarz bir federasyonu hedefliyor gibi görünüyor. Türkiye ve Kıbrıslı Türkler ise, geçmişte bu tarz bir federasyonu hedeflemekteydiler (bağımsız bir Kıbrıs Türk devletini hedeflemedikleri zamanlarda). Gevşek federasyon veya konfederasyon kabaca aynı şeye denk geliyor. Bununla ilgili tek problem ise, dünyada başka hiçbir örneğinin olmaması (İsviçre’deki aslında bir federasyon). Bir devletin nasıl hem AB içerisinde birleşik bir mevcudiyet olarak yer alıp, hem de ‘gevşek’ bir federasyon olarak yaşayacağını tahayyül etmek neredeyse imkansız. Kıbrıs hükümetinin AB yasalarını tüm adada birleştirilmiş ve tek tip bir şekilde uygulaması gerekecektir ve bu da hükümette birçok yönetim kademesi gerektirecektir. Dolayısıyla, 2008-2012 sürecinde elde edilen ‘Yakınlaşmalar’ veya Annan Planı’nda yer alan hantal ve ağır denetim ve denge mekanizmaları kaçınılmaz olacaktır.
Temelde, tartışılmakta olan iki tür federasyon var: iki-bölgeli, iki-toplumlu bir federasyon (yani Belçika modelinin bir varyasyonu), yani ‘normal’ bir federasyon - ki yukarıda belirttiğim nedenlerden dolayı Kıbrıs durumunda bu tür bir federasyon mümkün olmadı. Bir de konfederasyon, veya ‘gevşek federasyon’ - ki Nikos Anastasiades’in hükümeti bu tarz bir federasyonu hedefliyor gibi görünüyor. Türkiye ve Kıbrıslı Türkler ise, geçmişte bu tarz bir federasyonu hedeflemekteydiler (bağımsız bir Kıbrıs Türk devletini hedeflemedikleri zamanlarda). Gevşek federasyon veya konfederasyon kabaca aynı şeye denk geliyor. Bununla ilgili tek problem ise, dünyada başka hiçbir örneğinin olmaması (İsviçre’deki aslında bir federasyon). Bir devletin nasıl hem AB içerisinde birleşik bir mevcudiyet olarak yer alıp, hem de ‘gevşek’ bir federasyon olarak yaşayacağını tahayyül etmek neredeyse imkansız. Kıbrıs hükümetinin AB yasalarını tüm adada birleştirilmiş ve tek tip bir şekilde uygulaması gerekecektir ve bu da hükümette birçok yönetim kademesi gerektirecektir. Dolayısıyla, 2008-2012 sürecinde elde edilen ‘Yakınlaşmalar’ veya Annan Planı’nda yer alan hantal ve ağır denetim ve denge mekanizmaları kaçınılmaz olacaktır.
Soru: Bağımsız bir Kıbrıs
Türk devletinin statükoyu meşrulaştırarak büyük bir adaletsizlik yaratacağını
düşünmüyor musunuz?
Pope: Evet, bir bakıma öyle. Ama her şey görecelidir. Mevcut durumun uzaması – yani müzakere edilmemiş bölünme, adanın yüzde 37’sinin işgal altında olması, mülkiyet sorunu yaşayanların çok azının tazmin edilmiş olması, adanın güneyindeki doğalgaz araştırmalarına gölge düşüren anlaşmazlıklar, ve adadaki on binlerce Türk askeri – bizim tartışılmasını önerdiğimiz şeyden çok daha büyük bir adaletsizlik teşkil ediyor. Biz müzakere edilmiş bir barış anlaşması öneriyoruz.
Pope: Evet, bir bakıma öyle. Ama her şey görecelidir. Mevcut durumun uzaması – yani müzakere edilmemiş bölünme, adanın yüzde 37’sinin işgal altında olması, mülkiyet sorunu yaşayanların çok azının tazmin edilmiş olması, adanın güneyindeki doğalgaz araştırmalarına gölge düşüren anlaşmazlıklar, ve adadaki on binlerce Türk askeri – bizim tartışılmasını önerdiğimiz şeyden çok daha büyük bir adaletsizlik teşkil ediyor. Biz müzakere edilmiş bir barış anlaşması öneriyoruz.
Soru:
Bir Kıbrıs Türk devletinin Türkiye’den tam anlamıyla
bağımsız ve Türkiye’nin etkisinden ari olabileceğine inanıyor musunuz?
Pope:
Coğrafya, Türkiye’nin, herhangi bir anlaşmadan sonra da
Kıbrıs’ın her iki tarafında büyük bir etki sahibi olmasını kaçınılmaz
kılıyor... Ancak AB üyesi bir Kıbrıs Türk devletinin Türkiye dışında başka
alternatifleri de olacak ve başka ortaklarla gelişme ve kendi ayakları üzerinde
durma şansı olacak. Bu ortakların çoğu da aslına bakarsanız, Kıbrıslı Rumlar olacaktır.
AB üyesi bir Kıbrıs Türk devleti, adanın her iki tarafında aynı para biriminin
kullanılması, aynı yasaların ve vize rejiminin uygulanması anlamına gelecektir,
ve zamanı geldiğinde aradaki sınır, normal AB üyesi devletler arasındaki
sınırlar kadar görünmez hale gelecektir.
Soru: Prof. Dr. Niyazi
Kızılyürek, 23 Mart’ta Yenidüzen gazetesinde yayınlanan makalesinde,
raporunuzun Kıbrıslı Rumlara gözdağı vermek için mi, yoksa Kıbrıslı Rumlara
ayrı Türk devleti karşılığında alacaklarının ne kadar “cazip” olduğunu
gösterip, Türk tezini hayata geçirmek için mi yazıldığını sorguluyor. Bu raporu
kaleme almaktaki amacınız bunlardan biri miydi?
Pope: Prof.
Kızılyürek’in Uluslararası Kriz Grubu’nun raporunu ‘kusurlu’ bulma
gerekçelerine katılmıyorum. Bizim bilinçli olarak veya bilmeden milliyetçi Türk
tezini, Türkiye’nin B Planı’nı, yani taksimi canlandırdığımıza inanıyor.
Doğrusu, milliyetçi Türk B Planı, bugünkü durumdur – müzakere edilmemiş bir
bölünmüşlük, adanın hiçbir kısıtlama olmaksızın yırtıcı Türk kapitalizminin
tekelinde bulunması, ve Türkiye’nin para yardımına muhtaç olması. Kuzey
Kıbrıs’ı Türkiye’nin Cebelitarık’ına dönüştüren unsur Uluslararası Kriz
Grubu’nun önerisi değil, adadaki mevcut durumun, yani B Planının ta kendisidir.
Bizim önerdiğimiz aslında daha çok bir C
Planıdır. AB’nin bir Kıbrıs Türk devletini kabul etme olasılığı gözardı
edilmemeli. Yaptığımız araştırmalara göre, Kıbrıs Rum tarafı bunu kabul ederse,
AB’nin buna hayır demesi imkansızdır. Burada sorulması gereken soru, Kıbrıslı
Rumların böyle bir adım atmaya nasıl ikna edilebileceğidir. Öncelikle,
Türkiye’ye güven duymaları gerekir – ki bunun için Türkiye’nin çok büyük bir
çaba sarfetmesi gerekecektir. İkincisi, Türkiye’nin askerlerini geri çekmesi,
garantilerin sona erdirilmesi, mülkiyet sorununun bir şekilde tazmin edilerek
çözülmesi ve benzeri adımlar... Bunların hiçbirinin ‘Türk milliyetçi tezi’
kapsamında önerildiğine asla şahit olmadım.
Elbette, 1963 ve 1974 yıllarında Kıbrıs’ın
parçalanması manevi olarak çok acı. Ancak olan oldu. İşte bu nedenle
Uluslararası Kriz Grubu, şu anki durumu ‘kusursuz olmayan’ bir durum olarak
değerlendiriyor. Ne yazık ki, raporumuzda da işaret ettiğimiz gibi, bu
bölünmüşlük bir gerçektir. Ve bizim önerimiz, bu durumla nasıl başa
çıkılabileceği ile ilgili bir öneridir.
Diğer taraftan, bu alternatif ciddi şekilde
konuşulmaya başladığında, belki de iki taraf adayı bölmenin birleştirmekten
daha zor olduğunu farkedecekler. Bu farkındalık da, liderlerin, insanların ya
“Kıbrıslı Türk” ya da “Kıbrıslı Rum” oldukları yönündeki çağdışı kalmış
görüşleri bir kenara bırakarak eşit vatandaşlar olarak iyi niyetle federasyon
veya yeniden birleşme alternatifine geri dönmelerini kolaylaştıracaktır.
Soru: SeeD/Cyprus 2015
anketlerini yanlış yorumlamakla da eleştiriliyorsunuz. SeeD/Cyprus 2015,
yaptığı açıklamada, “Toplumların federal bir çözüm modeline karşı çıktıklarını
iddia etmek yanıltıcıdır. Yaptığımız kamuoyu araştırmaları...bu çözüme kayda
değer bir destek olduğunu gösteriyor” dedi. Bu eleştiriye nasıl yanıt vereceksiniz?
Pope: SeeD/Cyprus 2015 kamuoyu araştırmalarının, federasyonun, her iki toplum için de ikinci en iyi seçenek olarak kabul edilebilir olduğunu gösterdiği doğrudur. Ancak insanların gerçekte ne istediklerinin ayrıntısına girdiğinizde, iki-toplumlu iki-bölgeli federal çözüm için gerekli olan ödünlere destek neredeyse yok denecek kadar azdır. Uluslararası Kriz Grubu raporunda dipnot 25’te kamuoyu araştırma sonuçları şu şekilde yer alıyor: Kıbrıslı Türkler, her iki devletin de AB’ye üye olduğu karşılıklı anlaşmaya dayalı bir ayrılığı ideal çözüm olarak görüyor (yüzde 79) ve Kıbrıs Türk tarafınca yorumlandığı şekliyle federasyondan daha iyi olacağına inanıyor (yüzde 69). Kıbrıslı Türkler Tayvanlaşma veya Kosovalaşma gibi ara çözümleri yetersiz bularak reddediyor (sırasıyla yüzde 50 ve yüzde 46). Kıbrıslı Rumlar karşılıklı anlaşmaya dayalı bir ayrılığı tamamıyla kabul edilemez buluyor (yüzde 79), ancak müzakerelerin kilit amaçlarını desteklemiyor: siyasi eşitlik (yüzde 32), federal bir hükümet (yüzde 31), iki-bölgelilik (yüzde 19), iki-toplumluluk (yüzde 18), ve eşit kurucu devletler (yüzde 15). İki toplumun güç paylaşımı yapmasına ise, Kıbrıslı Rumların yüzde 58’i, Kıbrıslı Türklerin ise yüzde 54’ü karşı çıkıyor.
Pope: SeeD/Cyprus 2015 kamuoyu araştırmalarının, federasyonun, her iki toplum için de ikinci en iyi seçenek olarak kabul edilebilir olduğunu gösterdiği doğrudur. Ancak insanların gerçekte ne istediklerinin ayrıntısına girdiğinizde, iki-toplumlu iki-bölgeli federal çözüm için gerekli olan ödünlere destek neredeyse yok denecek kadar azdır. Uluslararası Kriz Grubu raporunda dipnot 25’te kamuoyu araştırma sonuçları şu şekilde yer alıyor: Kıbrıslı Türkler, her iki devletin de AB’ye üye olduğu karşılıklı anlaşmaya dayalı bir ayrılığı ideal çözüm olarak görüyor (yüzde 79) ve Kıbrıs Türk tarafınca yorumlandığı şekliyle federasyondan daha iyi olacağına inanıyor (yüzde 69). Kıbrıslı Türkler Tayvanlaşma veya Kosovalaşma gibi ara çözümleri yetersiz bularak reddediyor (sırasıyla yüzde 50 ve yüzde 46). Kıbrıslı Rumlar karşılıklı anlaşmaya dayalı bir ayrılığı tamamıyla kabul edilemez buluyor (yüzde 79), ancak müzakerelerin kilit amaçlarını desteklemiyor: siyasi eşitlik (yüzde 32), federal bir hükümet (yüzde 31), iki-bölgelilik (yüzde 19), iki-toplumluluk (yüzde 18), ve eşit kurucu devletler (yüzde 15). İki toplumun güç paylaşımı yapmasına ise, Kıbrıslı Rumların yüzde 58’i, Kıbrıslı Türklerin ise yüzde 54’ü karşı çıkıyor.
No comments:
Post a Comment