Wednesday 20 May 2020

Covid 19'la derinleşen bölünme siyaseti

Esra Aygın

Covid 19 salgını gerekçe gösterilerek karşılıklı geçişlere kapanan geçiş noktalarının açılması ile ilgili hala herhangi bir danışma süreci, plan veya tartışmanın olmaması, adadaki toplumlar kadar uluslararası camiada da endişe yaratıyor. 

Geçtiğimiz hafta Kıbrıs’taki Birleşmiş Milletler Barış Gücü (UNFICYP) bir açıklama yaparak geçiş kapılarındaki kısıtlamaların kaldırılması için taraflara yardımcı olmaya hazır olduğunu belirtmişti. BM Sekreteri Antonio Guterres, Kıbrıslı Türk lider Mustafa Akıncı’nın mektubuna cevaben, iki liderin sağlık durumu istikrara kavuşur kavuşmaz geçiş noktalarının açılması için belli düzenlemeler üzerinde anlaşmalarını beklediğini yazdı. Tüm Avrupa’da sınırların açılması için karar üreten Avrupa Komisyonu ise, geçiş noktaları ile ilgili iki tarafın politikalarını yakından izliyor. 

Kıbrıs’ta henüz daha hiçbir Covid 19 vakasına rastlanmamışken, 28 Şubat’ta Kıbrıs Rum tarafı dokuz geçiş noktasından dördünü tek taraflı olarak kapattığını duyurmuştu. Diğer beş geçiş noktasının açık kalması, herhangi bir seyahat kısıtlamasının getirilmemesi, havaalanlarında ve deniz limanlarında herhangi bir önlem alınmaması, hatta 1 Mart’ta Limasol karnavalının yapılmasına izin verilmesi, dört geçiş noktasının kapatılması kararının haklılığını savunmayı imkânsız kıldı. 

Birkaç gün sonra, barış aktivistleri ve sağduyu sahibi siyasetçilerin iş birliği ve koordinasyon çağrıları hiçe sayılarak kuzeyde de bütün geçiş noktaları da tek taraflı olarak kapatıldı. 

Aslına bakılırsa, Covid 19 salgını, geçiş noktalarının kapanmasını isteyen sağ siyaset için çok elverişli bir neden teşkil etti. Şu anda ise, birçok alanda açılımların başlamış olmasına rağmen, kapıların açılmasına dair hiçbir plan, iş birliği veya koordinasyon yok. Şu anda, her iki tarafta da, kapıların açılmasını istemeyen, durumun böyle kalmasını tercih edenlerin siyaseti uygulanıyor. Covid 19 krizi, adadaki bölünmeyi derinleştirmek için kullanılıyor.

Bugün Kıbrıs Rum tarafında şahit olduğumuz geçiş noktalarının kapatılması politikasının sinyalleri aslında Covid 19 salgını öncesinde verilmişti. Geçtiğimiz yılın sonundan itibaren kuzeyden güneye çok sayıda mültecinin geçiş yaptığına dair propaganda giderek yoğunlaşarak resmi ağızlardan dile getiriliyordu. Göçmenlerle ilgili resmi veriler paylaşılmıyor, ancak Türkiye’nin kasti olarak göçmenleri güneye gönderdiği ve sayılarının giderek artmakta olduğu iddia ediliyordu. Kimi fikir önderleri, siyasetçiler ve siyasi partiler buna çözüm olarak geçiş kapılarının kapanmasını talep ediyordu.

Bağımsız sivil toplum örgütleri ve araştırmacıların verilerine göre, Aralık 2019 itibarıyla kuzeyden güneye geçen göçmen sayısında azalma olmasına rağmen, ELAM’ın kapıların kapanması yöndeki önerisini benimseyen ve bunu Kıbrıslı Rum Lider Nikos Anastasiadis ile ciddi ciddi görüşen bakanların olduğu da gelen güvenilir bilgiler arasında. 

Şu anda ise, televizyonlarda sık sık boy gösteren sağlık uzmanları ve sağ siyasetçiler, kuzeyin verilerine inanmadıklarını, Türkiye’den adaya sürekli olarak kontrolsüz girişlerin yapıldığını, bu durumda kapıların açılmasının imkansız olduğunu savunuyorlar. 

Çözüm olmamasının nedenini geçiş noktalarının açık olmasına bağlayan ve geçiş noktalarının adadaki durumu meşrulaştırıp normalleştirerek çözümü engellediğini, dolayısıyla açılmamaları gerektiğini iddia edenler bile var. 

Bir diğer düşünce ise, geçiş noktalarını kapalı tutarak kuzeyin ekonomik olarak çökertilmesi ve görüşmelerde zayıf duruma düşürülmesi. Tüm bu absürt sesler ve savlar arasında geçiş kapılarının açılması için çağrılar çok cılız kalıyor. 

Gerek içeriden gerekse uluslararası camiadan gelen geçiş kapılarının açılması çağrılarına Kıbrıs Rum tarafı, kendilerinin sadece iki kapı dışındaki geçiş noktalarını kapattığını, tüm geçiş noktalarını kapatan tarafın Kıbrıslı Türkler olduğunu belirterek yanıt veriyor. Ancak 14 günlük karantina süresi fiilen tüm geçiş noktalarının kapalı olması anlamına geliyor. Kıbrıs Türk tarafı tüm geçiş noktalarını açarak Kıbrıs Rum tarafının bu gerçeği çarpıtma girişimini bozabilir; ama nedense ekonomik olarak güneyden gelecek insanlara ihtiyacı olan kuzeyde de hükümetin geçiş noktalarını açmak için pek bir acelesi yok gibi. İlginç şekilde iki taraf arasında geçiş noktalarının kapalı kalması için sessiz bir anlaşma var sanki. Bu durum hem sağ söylemin güçlenmesine yarıyor hem de güven artırıcı önlemler veya müzakerelerin yeniden başlaması gibi çözüm için önemli konuları ikinci plana atıyor. 

Aslına bakılırsa gönlünde kalıcı bölünmenin yattığı artık herkes tarafından kabul edilen Anastasiadis için bu durum kamuoyu nezdinde bir prova adeta. Görüşmelerin olmadığı, kapıların kapandığı ve kuzeyin mühürlendiği bir durumda ‘ne olur?’un bir testi. Yeşil Hat aylardır bir sınıra dönüşmüş durumda. Hem de normalleştirilmiş bir sınıra. Üstelik kamuoyunda elle tutulur bir tepki yok. 

Yapılan açıklamalardan da belli olduğu gibi uluslararası gözlemciler kapıların açılması konusunun siyasete alet edilmesinden endişe duyduklarını saklamıyorlar. 
Her iki tarafta da virüsün kontrol altına alınmış olduğu bu dönemde geçiş noktalarının açılması için herhangi bir planlamanın olmaması gerçekten de endişe verici. Kuzeyde haftalardır herhangi bir yeni Covid 19 vakasına rastlanmadı. Güneyde ise yapılan testlerde artık sadece günde birkaç vaka çıkıyor ki, bunlar da büyük ihtimalle pozitif kişilerle temas etmiş olanlar. Yani ortada geçişlerin kapalı kalmasını meşru kılacak bir salgın yok. 

Maalesef hem Kıbrıs’ın güneyi hem de kuzeyi Covid 19 krizi karşısında verdikleri tepki ile hem fiziksel hem de siyasi olarak bölünmeyi derinleştirdiler. Öyle anlaşılıyor ki geçiş noktalarının açılması için toplumlardan büyük ve koordineli bir baskıya ihtiyaç var. 


No comments:

Post a Comment