Showing posts with label Enosis. Show all posts
Showing posts with label Enosis. Show all posts

Saturday, 12 August 2017

Turkish Cypriots optimistic over Enosis hurdle

March 25, 2017

By Esra Aygin
Hopes that negotiations may restart soon have revived among Turkish Cypriots, as a legislative amendment expected to render ineffective an earlier decision to commemorate a 1950 Enosis petition in schools is to be passed.
The amendment introduced by ruling DISY and supported by opposition AKEL is to be voted on in the plenum on March 31. It gives the authority to decide on commemorations to the Education Minister, therefore making it possible for the minister to overturn the Enosis commemoration decision.
“The decision of the Greek Cypriot parliamentary committee is pleasing,” said Baris Burcu, the spokesperson of Turkish Cypriot leader Mustafa Akinci in a written statement. “The vote at the plenum, which will render the Enosis decision ineffective, will open the way for negotiations.”
Burcu added that Akinci is ready to meet with Nicos Anastasiades in a social gathering at the end of March.
The Enosis decision by the Cyprus parliament last month led to a collective backlash among the vast majority of Turkish Cypriots, prompting Mustafa Akinci to leave the negotiation table until the decision is retracted or rendered ineffective.
Turkish Cypriots consider the Enosis aim as the reason behind the inter-communal clashes of 1960s that saw them withdraw from all state organs of the Republic of Cyprus and move into enclaves throughout the island. A Greek-backed coup aimed at Enosis resulted in the Turkish military intervention in July 1974.
“It is with great pleasure that I find out today that DISY’s proposal regarding the 1950 Enosis commemorations at public schools has been approved by the education committee of the Greek Cypriot parliament,” Fikri Toros, President of the Turkish Cypriot Chamber of Commerce, wrote on his Facebook page.
“My hope is that the next necessary steps to render ineffective the commemoration decision will also be taken, so that a climate based on trust is re-established and negotiations continue,” Toros wrote.
“We no longer have the luxury of losing time… The comprehensive solution process, which we hope will continue as soon as possible, can be successful if first of all the two leaders and all the relevant sides show the necessary political will and courage.”
Toros, together with his Greek Cypriot counterpart Phidias Pilidis, President of the Cypriot Chamber of Commerce and Industry, through backstage diplomacy played an important role in enabling the Turkish Cypriot and Greek Cypriot leaderships to communicate and discuss ways to overcome the crisis.
Akinci and DISY leader Averof Neophytou and AKEL chief Andros Kyprianou came together at dinners in the past weeks hosted by Toros and Pilidis to discuss the issue.

Sunday, 19 March 2017

Elam, Enosis, ‘Azınlıksınız’ ... ve Akıncı’nın güven bunalımı

Esra Aygın

Geçtiğimiz günlerde bir arkadaşım, Enosis kararının Kıbrıslı Türkler üzerindeki etkisini yabancı bir diplomata anlatmaya çalışırken, “Kıbrıslı Türklerin duymaya asla tahammül edemeyeceği üç şey var” dedi:  “Elam, Enosis, ve ‘Azınlıksınız’”.

Şubat ayında önce Kıbrıs Rum meclisi aşırı sağcı ELAM tarafından getirilen 1950 Enosis plebisitinin devlet okullarında her yıl anılması önerisini onayladı ve solcusundan sağcısına, barış yanlılarından barış karşıtlarına Kıbrıs Türk toplumunun tüm kesimlerinde büyük bir tepkiye neden oldu. Bunu takip eden günlerde ise, Kıbrıslı Rum lider Anastasiadis, gerek Kıbrıslı Türk lider Mustafa Akıncı’nın giderek sertleşen açıklamaları gerekse Türkiye’den gelen yorumlar karşısında adeta köşeye sıkışmış bir kedi gibi tepki verdi ve Kıbrıslı Türklere “azınlık” olduklarını hatırlattı.

Böylece, görüşmelerin en hassas döneminde, bir çözüme artık dokunabileceğimizi düşündüğümüz bir noktada, arkadaşımın sözünü ettiği “asla duyamayacağımız” bu üç kelime günlük hayatımızın parçası haline geldi.

Kıbrıslı Türklerin bilinçaltındaki en derin travmaları canlandıran, varoluşlarına dair tüm bastırılmış endişe ve korkuları tetikleyen Enosis kararı, ardından basın üzerinden yaşanan karşılıklı suçlamalar, sert açıklamalar, milliyetçi refleksler ve sonuç olarak müzakerelerin sekteye uğraması toplumun göz ardı edilemeyecek bir kısmının çözüme olan inancını ve Kıbrıs’ta ortak bir yaşama dair güvenini temelden sarstı.

Kıbrıslı Türklerin yaşadığı hayal kırıklığında kuşkusuz, Kıbrıslı Rum lider Nikos Anastasiadis’in iktidar partisi DİSİ’nin ortaya koyduğu tutumun büyük rolü var. Teklifin ırkçı ELAM tarafından getirilmiş olması bile reddedilmesi için yeterli bir sebepken DİSİ’nin çekimser kalarak teklifin geçmesini sağlaması, toplum desteği düşük aşırı sağ grupların meclis içindeki veya dışındaki karar ve eylemlerinin, çoğunluğun sessizliği, korkaklığı veya küçük çıkarları yüzünden zemin bulabileceğini gösterdi.


Kriz çözüm sürecinin zaaflarını ortaya çıkardı

Enosis krizi, Kıbrıs’ta toplumların birbirlerini ne kadar az tanıdığını, müzakere sürecinin sivil toplum ve genel olarak toplumun geniş kesimlerinden kopuk yürütülmesi dolayısıyla ne kadar kırılgan olduğunu, ve kriz karşısında içgüdüsel olarak milliyetçi refleksler gösteren liderlerin bu tarz krizleri yönetme becerisinden yoksun olduğunu gösterdi.

Kıbrıs Rum toplumu içerisinde bu kararın vahametini dile getirenler olsa da, ortalama bir Kıbrıslı Rum, hatta siyasi elitlerin büyük kısmı, bu kararın - daha doğrusu ‘Enosis’ kelimesinin - Kıbrıslı Türkler için varoluşsal bir tehdit olduğunu bilmiyor. Kıbrıslı Türkler ise, Enosis’in Kıbrıslı Rumlar açısından Kıbrıslı Türklerle alakalı olmadığını, kolonyalizm ve İngiliz idaresine karşı verilmiş bir mücadeleyi temsil ettiğini bilmiyor. Aynen dağdaki KKTC bayrağının, 20 Temmuz kutlamalarının ne anlama geldiğini, ne kadar büyük acıları çağrıştırdığını bilmedikleri gibi.

Yıllar boyunca Kıbrıs’ın her iki tarafında sürdürülen korku, güvensizlik, nefret ve milliyetçilik politikaları, günlük hayatımızın her alanına sızan propaganda ve resmi söylem ve sloganlar, ve selektif tarih öğretimi adada birbirini tanımayan, birbirlerinin endişe, korku ve hassasiyetlerinden haberi olmayan - daha da önemlisi - bunları önemsemeyen iki toplum yarattı. Kıbrıslı Türkler ve Kıbrıslı Rumlar arasındaki ekonomik, kültürel, sportif, eğitimsel işbirlikleri yaratacak güven artırıcı önlemlere siyasi liderlikler tarafından yeterli önceliğin verilmemiş olması da iki toplum arasındaki uçurumda büyük rol oynadı.

Müzakerelerin iki lider tarafından dar ekipleri ile yürütülüyor olması, toplumun geniş kesimlerini ve sivil toplumu içermemesi süreci bu tarz krizlere karşı dayanıksız kılıyor. Toplumlar tarafından sahiplenilmemiş, sivil toplumu kapsamayan ve söz sahibi yapmayan sürecin akıbeti ister istemez iki liderin iki dudağı arasında ki bu da çözüm çabaları açısından çok büyük bir zafiyet.

Hayatlarını Kıbrıs’ta barışa adamış, bunun için bedel ödemiş liderler ise, bu son olayın açıkça ortaya koyduğu gibi, krizleri yönetebilmekten uzak. Bu ve buna benzer krizler karşısında, liderlerin geleneksel milliyetçi söylem ve reflekslerle hareket etmek yerine, sorunu müzakerelerin ve toplumların en az yara alacağı şekilde soğukkanlılıkla ele alarak süreci koruması gerekirdi. Federal bir çözüme ulaşabilmemiz durumunda da, özellikle kurucu devletlerin yetkisine bırakılan eğitim konusunda diğer toplumu rencide edebilecek yanlış veya kötü niyetli girişimler olabilecektir. Kıbrıs’ı bir federasyona götürürken liderlerin en önemli görevlerinden birisi de krizlerin toplumların geneline yayılmadan karşılıklı anlayış, diyalog ve işbirliği ile çözülebileceğini, Kıbrıs’ta çözüm ve barış vizyonunun, tüm günlük krizlerin ve kötü niyetli girişimlerin üzerinde bir vizyon olduğunu toplumlara göstermek, bu güvenceyi verebilmektir.

İşe bu üç faktör, yani toplumların birbirlerini tanımaması, sürecin toplumun geniş kesimlerine yayılmamış olması ve liderlerin krizlere karşı dayanıksızlığı, ELAM gibi aşırı sağ grupların toplumların korkuları, travmaları, endişeleri üzerine krizler inşa etmesini ve çözüm sürecini kolayca sekteye uğratmasını mümkün kılıyor.

Akıncı’nın güven bunalımı ve son damla olarak Enosis

Akıncı’nın Enosis kararına verdiği ilk tepki toplumun tüm kesimlerince desteklendi. Ancak bunu izleyen günlerde Anastasiadis’in kararı önemsizleştirmeye çalışması ve Kıbrıs Türk toplumunun tepkisinin aşırı olduğunu söylemesiyle, Kıbrıslı Türk liderin açıklamalarının dozu giderek arttı ve masadan kalkmaya kadar vardı.

Ancak, Kıbrıslı Türklerin azımsanmayacak bir kısmı tarafından aşırı bulunan bu tepki aslında sadece Enosis kararı ile ilgili değil, Akıncı’nın 22 aydır süreçte yaşadığı tüm hayal kırıklıkları ve kırgınlıkların bir dışa vurumudur.

Süreç boyunca karşı karşıya kaldığı birden fazla olay ve tutum nedeniyle Anastasiadis’in çözüm isteği ve kararlılığına olan güveni sarsılmaya başlayan Akıncı açısından Enosis kararı ‘bardağı taşıran son damla’ oldu.

Akıncının Anastasiadis ile ilgili ilk büyük şüphesi geçtiğimiz Eylül ayında New York’ta BM Genel Sekreteri Ban Ki-moon ile gerçekleştirdikleri ortak görüşmede oluştu. İki lider, New York’a Kıbrıs ile ilgili uluslararası bir toplantı için net bir yol haritası ortaya koyma planıyla gitmişlerdi. Ancak Anastasiadis son dakika fikrini değiştirerek BM Genel Sekreteri ile ortak görüşmede uluslararası konferans ile ilgili konuşmayı reddetti.

Kasım ayında gerçekleştirilen ilk Mont Pelerin toplantısında Akıncı çözüm sürecinin önünü açmak büyük bir siyasi cesaret ve liderlik göstererek, hatta kendi ekibini ve Türkiye’yi karşısına alma riskini alarak, Kıbrıs Türk kurucu devletine kalacak toprak oranının %29.2 olması önerisini yaptı. Buna karşılık Anastasiadis süreci devam ettirmek yerine AKEL ve Yunanistanla görüşme gerekçesi ile ara istedi. En zorlu konulardan biri olan toprakta büyük bir ilerlemenin önü açılmışken verilen bu ara sürece büyük darbe vurdu. Birçok siyasi gözlemciye göre eğer ara verilmemiş ve Mont Pelerin toplantısı o akşam devam etmiş olsaydı çözüm süreci bugün çok farklı bir yerde olabilirdi.

Yaklaşık bir hafta sonra yeniden başlayan Mont Pelerin toplantısı, Yunanistan’ın Kıbrıs konusunda yapılacak uluslararası konferansa getirdiği ön şartın neden olduğu krizle başladı. On yıllardır “Kıbrıs karar verir Yunanistan destekler” ilkesi ile hareket eden Yunanistan, Kıbrıs ile ilgili uluslararası bir konferansa katılmak için konferansın amacının garantilerin ortadan kaldırılması ve Türk askerinin tamamıyla adadan ayrılması olması ön şartını ortaya koydu. İki günlük Mont Pelerin toplantısının büyük kısmı bu ön şartın geri çekilmesini sağlamaya çalışmakla geçti. Uluslararası toplumun yoğun çabaları ile Yunanistan bu ön şarttan vazgeçti, ama bu sorunla başlayan toplantıda bir mutabakat çıkmadı. Anastasiadis Akıncı’nın bir önceki toplantıda attığı adıma karşılık vermedi ve sürecin uluslararası konferansa taşınması o aşamada engelledi.

Yine uluslararası toplumun yoğun çabası ile süreç Ocak ayında Cenevre’ye taşındığında ise, Akıncı, KKTC hükümetinin ve Türkiye’deki bazı kesimlerin “dönüşümlü başkanlığı almadan asla harita vermemesi” yönündeki yoğun baskıları görmezden gelerek BM’ye Kıbrıs Türk kurucu devletine %29.2 oranında toprak bırakacak düzenlemeleri içeren haritayı sundu. Ancak, Kıbrıs Türk tarafınca tarihte ilk kez yapılan bu açılım da süreci ileriye taşımaya yetmedi. Yunanistan güvenlik ve garantiler ile ilgili konuşmak için hazır olmadığını söyleyerek süre istedi. Böylece tüm umutlara rağmen Cenevre Konferansı planlanandan kısa sürdü ve bir sonuç üretmedi.

Süreçte yaşadığı tüm bu hayal kırıklıkları ve kırgınlıklar, attığı adımların karşılık bulmaması, sürekli gelen erteleme talepleri Akıncı’da büyük bir güven bunalımı yarattı. Tüm bunların üzerine gelen Enosis kararı ile birlikte Akıncı’nın müzakere süreci ile ilgili ciddi bir sorgulama içine girdiği görülüyor.

Kıbrıslı Türk lider Akıncı, federal çözüm yolunu sonuna kadar yürüyecekse - ki bu, çok büyük bir ihtimalle, dönem dönem Türkiye ile ters düşme riskini almasını da içerecek - Anastasiadis’e yüzde yüz güvenebileceğinden, Rum liderin gerçekten çözüm istediğinden, kararlı olduğundan, gerekli tüm siyasi riskleri alarak son mili kendisi ile birlikte sarsılmaz adımlarla yürüyebileceğinden emin olmak istiyor. Akıncı, Anastasiadis’in tam da şu anda bu krizi aşmak için takınacağı tavrın ve atacağı adımların samimiyetinin, iradesinin ve kararlılığının göstergesi olacağını düşünüyor.

Yeni metodoloji arayışı

Birleşmiş Milletler, eğer bir ayı aşkın bir süredir devam eden bu krizi aşmanın yolu bulunur ve iki lider yeniden müzakere masasına oturursa, açıkta kalan konuların yeni bir yöntemle ele alınması için bir çalışma yapıyor.

Geçtiğimiz Mayıs ayından beridir müzakere masasında harcanan zamanla alınan sonucu çok orantısız bulan BM yetkilileri sürecin daha sonuç alıcı ve verimli hale gelmesi için konuların önem derecelerine göre ele alınmasının ve kalan sınırlı zamanda özlü konulara odaklanılmasının faydalı olabileceğini düşünüyor.

Kıbrıs’ı federal bir çatı altında birleştirmek için neredeyse 50 yıldır devam eden müzakerelerin Haziran 2017’ye kadar bir sonuca varması gerektiği, aksi taktirde ne BM’nin, ne uluslararası toplumun, ne Kıbrıs’taki tarafların, ne de garantör güçlerin bir daha kolay kolay böyle bir çaba içerisine girmeyeceği artık yüksek perdeden dile getiriliyor. Bu yönde bir irade ortaya çıksa bile bölgesel gelişmelerin Kıbrıs’ta çözümü olası kılmasına ihtimal verilmiyor.

Kıbrıslıların bunun ne anlama geldiğini tam olarak idrak ettiğini düşünmüyorum. Belki de BM Genel Sekreteri’nin Kıbrıs Özel Danışmanı Espen Barth Eide’nin geçtiğimiz günlerde bir gazeteye verdiği röportajda söylediği şu cümleyi tekrar tekrar okumamızda fayda var:


"Süreç çökerse bir kaç yıl bekleyip, işler yoluna girer, BM yeniden gelir ve yeniden deneriz düşüncesi içerisinde olunamayacağı yönünde hislerim var. Bilmiyorum. Bu yüzden endişeliyim. Burada yaşıyor olsaydım daha da endişeli olurdum."

http://www.yeniduzen.com/elam-enosis-azinliksiniz-ve-akincinin-guven-bunalimi-87723h.htm

Monday, 6 March 2017

Let down by the Cypriot leaders

by Esra Aygin
The storm over the controversial Enosis vote, that not only virtually derailed the negotiations process, but also created a huge loss of faith in a solution, demonstrates the grave lack of leadership as well as failure in building positive peace and confidence among the communities in Cyprus.
The majority of Turkish Cypriots and Greek Cypriots, including the political elite, don’t know each other, don’t understand each other’s sensitivities, fears and traumas, and don’t trust each other.
This is why so many Greek Cypriots were truly surprised by the Turkish Cypriots’ reaction against the parliament’s decision to annually commemorate a 1950 Enosis petition in schools.
This is why so many Turkish Cypriots can get upset when they are challenged about the July 20, 1974 ceremonies. This is why the leaders could immediately resort to nationalistic rhetoric and get away with it. And this is why both communities can so readily be convinced that “the other side never wanted a solution anyway”.
And the leaders, who should be guiding their communities in empathising, understanding and communicating with each other, and protecting the negotiations process with all they have, fell into the trap of the opponents of a solution, adopted the language of extremists and shook the negotiations process as well as the faith in a settlement to its very foundations.
Turkish Cypriot leader Mustafa Akinci and Greek Cypriot leader Nicos Anastasiades have been negotiating for the last 22 months with the aim of unifying Cyprus under a federal umbrella.
They not only adopted a non-participatory method that doesn’t involve the civil society, but also repeated the mistake of their predecessors by not placing emphasis on measures that would build confidence among the two communities.
The solution process, which has not been complemented with confidence-building measures to cultivate trust among people, is naturally very fragile.
The damage in the last three weeks caused by the blame game and tension between the leaders – and Turkish and Greek officials who didn’t miss a chance to trade barbs – is much bigger than the damage caused by the Enosis vote itself.
It is no longer important why and how and by whom the crisis began or who left the table first, or who is right and who is wrong. The important thing is that both leaders have let us down.
They have failed in engaging in a direct dialogue and resorted to public bickering. They have failed in standing together and showing that the fascistic, hypocritical, populist demagogues cannot ruin their quest for peace. They have failed in being more concerned about the future of this island and its people, instead of the past. They have failed in being visionary leaders rather than myopic, irresponsible politicians.
As the United Nations Secretary-General’s Special Advisor in Cyprus, Espen Barth Eide, very rightly said, this should have been a struggle between Cypriots who want to unify Cyprus and those who don’t want to unify Cyprus; not between Turkish Cypriots and Greek Cypriots. Unfortunately the leaders have shown that they are not big enough for this, and let down generations of Cypriots, who have been waiting and working for peace all their lives.

Monday, 20 February 2017

Spectre of enosis casts shadow over peace talks

Esra Aygin

Turkish Cypriot leader Mustafa Akinci says the door is open for Greek Cypriot leader Nikos Anastasiades to return to negotiations after he rectifies a recent decision to annually commemorate a 1950 enosis petition in schools.

The two leaders had a tense meeting yesterday over the controversial vote by the Greek Cypriot parliament. The proposal was tabled by the far-right Elam, which is affiliated with the Neo-Nazi Golden Dawn in Greece. Only communist AKEL voted against the proposal. Anastasiadis’ party DISY abstained allowing the proposal to be approved.

It is understood that Greek Cypriot leader Nikos Anastasiades left the meeting room in fury during yesterday’s face-to-face meeting. Akinci in turn, stormed out of the building and returned to his office.

“Today we were told that we were exaggerating the issue and overreacting,” Akinci told journalists. “I believe that we even underreacted. There is no logic and no explanation to take a decision during the most critical period of negotiations to add Enosis, which is the reason for all this pain and tragedy, to the list of memorial days for schools as if it is something to be blessed… Instead of understanding us and correcting this step, the Greek Cypriot leader shut the door and left. “When they correct what they created themselves, the door is there for them to open and come back in.”

Last week’s vote by the Greek Cypriot parliament led to a collective hysteria and backlash among the vast majority of Turkish Cypriots, who consider the Enosis aim as the reason behind the inter-communal clashes in the 1960s that saw them withdraw from all state organs and move into enclaves throughout the island. A Greek-backed coup aimed at Enosis resulted in the Turkish military intervention in July 1974.

“Raising the issue of the Enosis petition now, serves nothing but to multiply the anxiety of the Turkish Cypriot community, which lived the most part of the 20th century with the fear of Enosis,” said Niyazi Kizilyurek. “In the eyes of Turkish Cypriots, Enosis is an existential threat.”

In an open-book petition in January 1950, 96 percent of Greek Cypriots had given their signatures in favour of union with Greece. Turkish Cypriots had boycotted the petition with only about 45 participating.

According to Prof. Ahmet Sozen, the crisis arising from the vote highlights the lack of understanding between the two communities and the grave need for actual peace building in Cyprus.
 

“The majority of Greek Cypriots including the political elite don’t know the effect of the word ‘Enosis’ on Turkish Cypriots,” said Sozen. “They have past traumas and dominant narratives that lead to an existential anxiety in relation with Enosis… For Greek Cypriots however, Enosis has nothing to do with Turkish Cypriots. It symbolizes a communal struggle against colonialism, against the British rule… The majority in both communities is not in touch with each others’ fears, traumas and concerns.”