Tuesday, 12 August 2014

İsrail'in Lefkoşa Büyükelçisi Michael Harari ile Röportaj (Havadis Gazetesi, 3 Ağustos 2014)

Kıbrıs Türk basınından ilk kez Havadis’ten Esra Aygın’a konuşan İsrail’in Kıbrıs Büyükelçisi Michael Harari, bu kadar çok Filistinli sivilin hayatını kaybetmesi konusunda düşündüklerini anlattı

RAHATSIZIM


Esra Aygın

İsrail’in Lefkoşa Büyükelçisi Michael Harari, 8 Temmuz’da başlayan Gazze operasyonunda sivil kayıpların önüne geçmek için ellerinden geleni yaptıklarını, ancak Hamas’ın kendi sivil halkını bu çatışmada kullanması nedeni ile çok sayıda Filistinlinin hayatını kaybettiğini belirterek, bundan rahatsızlık duyduğunu dile getirdi.

Kıbrıs Türk basınından ilk kez Havadis gazetesine konuşan Harari, İsrail’in amacının kendi vatandaşları için sükunet ve huzuru yeniden sağlamak olduğunu vurgulayarak, Hamas’ın silahsızlandırılması için uluslararası bir mekanizmanın kurulmasının öneminin altını çizdi.

1990lı yılların başında ve 2000li yıllarda İsrail-Filistin barış müzakerelerinde de görev almış olan Harari, İsrail-Filistin sorununun, iki-devletli çözüm vizyonu çerçevesinde çözülebileceğine olan inancını ortaya koyarak, Mısır’ın ateşkes girişiminin şu anda uygulanabilir ve gerçekçi olan tek girişim olduğunu söyledi.

İşte İsrail Büyükelçisi Harari’nin Esra Aygın’ın sorularına verdiği yanıtlar:

Öncelikle şunu sormak istiyorum: İsrail’in 8 Temmuz’da başlattığı Koruyucu Hat isimli Gazze operasyonunun amacı nedir?
Harari: Amacımız çok basit ve net. Ve bu amacı baştan beri ortaya koyduk: Kendi vatandaşlarımız için sükunet ve huzuru yeniden sağlamak istiyoruz. Bu kadar. Roket saldırılarını başlatan Hamas ve Gazze Şeridi’ndeki diğer örgütlerdi. Aslına bakarsanız, iki buçuk hafta boyunca karşılık vermemek için, geri durmak için elimizden geleni yaptık. Ancak roket saldırılarının sonu gelmedi. Dolayısıyla, kendi vatandaşlarımızı savunmak zorundaydık. İsrail’in farklı bir ajandası veya amacı olduğu yönünde birçok yorum veya analiz okuyorum. Bunların hiçbiri doğru değil. Ve net şekilde şunu da söylüyoruz: Roket atmayı bırakın, biz de operasyona son verelim. Bu kadar basit.

Ama İsrail Başbakanı Netanyahu Pazartesi günü televizyonda yaptığı bir açıklamada, “Tünelleri etkisiz hale getirmeden operasyona son vermeyeceğiz” dedi?
Harari: Sanırım bu krize daha geniş bir perspektiften bakabilmek önemli. Bu olay, sürmekte olan İsrail-Filistin sorununun bir parçası değil. Bunun çok ötesinde. Bildiğiniz gibi, son yıllarda Orta Doğu’da birtakım dramatik değişimler yaşanıyor. Bunun adına Arap Baharı diyebilirsiniz, ya da her ne demek istiyorsanız. Aslında halen yaşamakta olduğumuz bu değişim ile birkaç unsur öne çıkmış durumda. Devlet-dışı aktörlerin yükselişini görüyoruz - samimi konuşacaksak, terörist örgütlerin. Hizbullah olsun, Hamas olsun, İslami Cihat olsun, IŞİD olsun, bölgede nereye bakarsanız bu aktörlerin etkin varlığını görürsünüz. Yine son yıllarda, ılımlılar ile radikaller arasında daha büyük bir ayrışma yaşandı. Radikaller ‘diğeri’ olarak gördüklerini -  ki bu, düşman olabilir, İsrail devleti olabilir, herhangi bir dini azınlık olabilir – saf dışı bırakmaya çalışıyorlar.  Ve bu devlet-dışı aktörler, yani terörist örgütler, sivilleri hedef alıyorlar. Hatta bunun da ötesinde, kendi sivil halklarını, karşı tarafla yürüttükleri savaşta kullanıyorlar. Ve Gazze’de Hamas’ın yaptığı tam da bu. Yani söz konusu durum, İsrail-Filistin sorununun bir parçası değil, bu nedenle de, ‘müzakereler yoluyla bunu çözmeye çalışalım’ diyemeyiz. Ki ben, İsrail-Filistin sorununu çözebileceğimizi düşünüyorum. Bu son haftalarda yaşananların bizim müzakerelerimizle – ki evet, maalesef çok başarılı gitmiyordu ama yine de bir yılı aşkın bir süredir müzakere ediyorduk - hiçbir ilgisi yok.

Bugüne kadar hiçbir ülke kan dökerek terörizmin önüne geçemedi. Siz Gazze’yi bombalamaya devam ederek Hamas’ı etkisiz hale getirebileceğinizi düşünüyor musunuz?
Harari: Hayır. Uluslararası toplumun silahsızlanma konusunda rol oynaması, yükümlülüğünü yerine getirmesi gerekiyor. Bu çok önemli. Uluslararası toplum bunu Suriye’de yaptı. Eğer bunu, gerçekleştirilmesi gereken siyasi bir hedef olarak ortaya koyarsanız, BM bunu Güvenlik Konseyi kararlarına dahil ederse, AB Gazze’deki tüm terörist örgütlerin silahsızlandırılmasının gerekliliğini vurgularsa – ki bunu yaptı – bu mümkün olacaktır. Hamas’ın üzerindeki siyasi ve halk baskısını artıracaktır. Bu yapılabilir.

İsrail’deki sığınaklar göz önünde bulundurulduğunda Hamas’ın roket saldırıları etkisiz olarak nitelendirilemez mi? Saldırıların ve verilen zararın boyutlarının orantısız olduğunu düşünmüyor musunuz?
Harari: Hayır düşünmüyorum. Belki sonuç orantısızdır diyebiliz, evet. Çok fazla Filistinli sivil hayatını kaybetti. Dediğiniz gibi, biz vatandaşlarımızı korumak için sığınaklar yaptık. Hamas, Gazze’de aynı şeyi yapabilir miydi? Evet, tabii ki yapabilirdi. Eminim televizyonda Gazze’deki tünelleri görmüşsünüzdür. Açıkçası, bu tüneller inanılmaz, çok etkileyici yapılar. Her biri 2-3 kilometre uzunluğunda. Bu tünelleri inşa etmek için ne kadar insan gücü ve çimento gerekiyor biliyor musunuz? Bunu, bizim yaptığımız gibi, çatışma durumu için sığınaklar yapmak için kullanabilirler miydi? Evet kullanabilirlerdi. Biz belli bir mahalleyi veya binayı terk etmeleri için çağrı yaptığımızda sivillerin güvenli bir yere sığınmasını sağlayabilirler mi? Terk etmeleri için yardım edebilir mi? Evet. Peki bunu neden yapmıyor? Çünkü bu oranda Filistinli sivilin hayatını kaybetmesi İsrail üzerindeki baskıyı artırıyor. 

Yani sivillerin hayatını kaybetmesi Hamas’ın işine geliyor diyorsunuz. Öyleyse, İsrail sivilleri öldürerek Hamas’a yardım etmiş olmuyor mu?
Harari: Sivilleri öldürmemek için elimizden gelen her şeyi yapıyoruz. Ancak Hamas sivillerin güvenli bir yere sığınmalarına izin vermediğinden ve teröristler sivillerin olduğu binalarda saklandığından, sonuç olarak birçok sivil hayatını kaybediyor.

Yani İsrail bilinçli olarak sivilleri hedef almıyor?
Harari: Kesinlikle hayır. Hiç Hamas’tan üst düzey bir yetkilinin sivil kayıplar yüzünden üzüntülerini belirttiğini duydunuz mu. Bunu yapamazlar çünkü sivilleri hedef alıyorlar. Tabii ki kendimi Hamas ile kıyaslamaya çalışmıyorum. Ama gerçekleri anlamak çok önemli. Bizi sivil ölümleri engellemek için yeterince çaba göstermemekle eleştirebilirsiniz. O zaman sizi aksine ikna etmek için elimden geleni yaparım. Ama biz sivilleri hedef almıyoruz. Bizi tabii ki eleştirin. Biz de kendimizi eleştiriyoruz. Geçtiğimiz Cumartesi Tel Aviv’de bir eylem yapıldı. 4-5 bin kişi hükümete Gazze’deki operasyona son vermesi çağrısında bulundu. Bu kadar çok sivilin hayatını kaybetmesi konusunda rahat değiller.

Siz rahat mısınız?
Harari: Kesinlikle hayır.

Gazze’de birçok sivil bina bombalanıyor. Bu sivil binaların roket saldırıları için kullanıldığı veya patlayıcı veya terörist barındırdığı ile ilgili elinizde kanıt var mı?
Harari: Evet tabii ki. Tamam, istemiyorsanız, bu konuda biz İsrail’in söylediğini yüzde yüz doğru kabul etmeyin. Bağımsız kuruluşlara bakın. Örneğin, Birleşmiş Milletler Filistinli Mültecilere Yardım Kuruluşu UNRWA geçtiğimiz günlerde iki ayrı açıklama yayınlayarak iki okulda roketlerin bulunduğunu duyurdu. Sizin gazeteci olarak göreviniz bizi sorgulamak. Bize mümkün olduğunca şeffaf olmamız ve dayanağı olan eylemlerde bulunmamız konusunda baskı yapmak, ve bu şiddete son vermemizi beklemek. Bu sizin göreviniz. Sizden tek isteğim, gerçekleri görmeniz ve olup biteni anlamanız. Gerçeği görün. Sivil kayıpları önlemek için ne kadar çaba sarf ettiğimizi görün. Hamas’ın ne olduğunu, bölgede son zamanlarda yaşanan gelişmelerle bağlantısının ne olduğunu görün. Gerçekleri görün. Hiçbirimiz tarafsız olamayız. Bunda da bir sorun yok. Ama tarafsız olmadığımızın farkında olmamız önemli.

Batı Şeria’daki durum Gazze’dekinden farklı. Bunun nedeni nedir?
Harari: Batı Şeria’da daha yürümemiz gereken çok yol olmasına rağmen, sanırım her iki taraf da tek yolun siyasi diyalog yolu olduğunu anladı. O bölgede ortam çok daha huzurlu  ve ekonomi daha iyi. Evet, çok daha iyi olmalı, ama yine de göreceli olarak iyi. Neden? Çünkü orada güven yaratabilmeyi başardık. Batı Şeria’daki Filistin Otoritesi, kendi insanlarının iyiliği için mümkün olduğunca çok alanda işbirliği yapmanın gerekliliğini fark etti. Bu Gazze’de mümkün olmadı çünkü orada meşru bir taraf yok. Meşru otoritenin gücü ve bu gücü nasıl kullandığı çok önemli. Maalesef Gazze’deki tüm örgütlerin, terörist örgütlerin elinde silah var. Güven yaratabilmenin ve adım atabilmenin tek yolu bu örgütlerin silahsızlandırılması. Dediğim gibi, Gazze’deki terörist örgütlerin silahsızlandırılması konusunda bir uluslararası mekanizma kurulmalı. Bu krizin sona ermesi için bu çok önemli. Bu kolay olacak mı? Hayır, ama yapılabilir. Buna ek olarak, Hamas, şiddeti bırakmak, geçmişte İsrail ve Filistin arasında imzalanan anlaşmaları kabul etmek ve İsrail devletini tanımaktan oluşan üç uluslararası kriteri kabul etmiyor. Bunlar uluslararası kriterlerdir, İsrail’in kriterleri değil.

Barışının mümkün olduğunu düşünüyor musunuz? Müzakereler yeniden başlayıp bir çözümle sonuçlanabilir mi?
Harari: Birincisi, başka seçenek yok. Bunu yapmak zorundayız. İsrail, iki devlet vizyonu temelinde bir çözüm bulmakta kararlıdır. Başkaları bunu yapmamızı istediği için değil, ulusal çıkarlarımız ve İsrail’de yaşayan insanların çıkarları bunu gerektirdiği için. Ve vurgulamak isterim ki, İsrail’de sadece Yahudiler yaşamıyor. Başbakan Netanyahu, 2009 yılında meşhur Bar Ilan konuşmasında iki-devletli çözümü desteklediğimizi açıkladı. Bu kolay olacak mı? Hayır. En önemli şey güven yaratmak ve bunu bir dereceye kadar yaptık –Filistin Otoritesi ile karşılıklı bir güven sağladık. Bu yeterli mi? Değil. İleriye doğru adım atmamızı sağlayacak kadar iyi mi? Evet. Ve bunu başarabiliriz. Bu şartlar altında ‘yapabiliriz’ sloganı çok naif gelebilir. Ama ben o masada bulundum. Bunu yapabiliriz. Bu son birkaç haftada her iki taraf da, yani hem İsrail hem de Filistin Otoritesi, mümkün olan en kısa zamanda diyaloğun yeniden başlatılmasının önemini idrak etti, çünkü bu radikalizm sorununu aşmamız gerekiyor.

Ateşkes çabaları neden sonuçsuz kalıyor?
Harari: Her ateşkes, kimin girişimi ile olursa olsun, İsrail tarafından kabul edilmiştir. Hamas’ın BM üzerinden yaptığı girişimle başlatılan ve bizim kabul ettiğimiz iki ateşkes yine kendileri tarafından iki saat içerisinde ihlal edildi. Anlaşılması çok önemli olan bir başka unsur ise şu: Arap dünyasında ne olduğuna bakın. Arap dünyasında kendine özgü bir aktör olan Katar dışındaki tüm ülkeler Hamas’a karşıdır desem haklı olmaz mıyım? Peki neden? İsrail’i haklı buldukları için mi? Tam olarak değil. Çünkü Hamas’ı Filistinli insanların düşmanı olarak görüyorlar.

O zaman Filistinliler hem Hamas’ın hem de İsrail’in kurbanı oluyor diyemez miyiz?
Harari: Bunu engellemek için, İsrail’in bu kaçınılmaz duruma son verebilmesi için Hamas’ın Mısır girişimini kabul etmeye zorlanması gerekiyor. Bunun tek girişim olarak görülmesi gerekiyor.

Mısır’ın girişimi ile ilgili ne düşünüyorsunuz?
Harari: Elimizdeki tek girişim budur. Tek yerinde, pratik ve mümkün girişim budur. Bu çok basit bir girişim aslında, şu anda bir ateşkes olsun ve konuşmaya başlayalım diye bir girişim. Üstüne üstlük, Mısır Gazze Şeridi’nin komşusudur ve vardığımız anlaşma her ne olursa olsun, birçok açıdan bunun uygulanmasında çok önemli ya da en önemli rolü oynayacaktır. Bu durumda Mısır’ın girişiminden kaçınmanın veya Mısır’ın oynayacağı merkezi rolü görmezden gelip başka girişimler peşine düşmenin mantığı ne? Bu, şiddeti sona erdirmeye yarayacak mı? Benim naçizane görüşüme göre, hayır.

O zaman İsrail Mısır ateşkes girişimi çerçevesinde adım atmayı kabul ediyor?
Harari: Evet kesinlikle.

Bu girişim şu anda ne aşamada?
Harari: Filistin Otoritesi geçtiğimiz gün, Hamas ve İslami Cihad da dahil tüm Filistinli kesimleri bu girişimi görüşmek için Kahire’ye gitmeye ikna ettiklerini söyledi. Bu son krizden hemen önce Kahire’deydik. Ve başarısız olduk çünkü Hamas, üzerinde yeterince baskı hissetmedi. Buna ek olarak, başkaları da kendi girişimlerini başlatmak istedi.

Türkiye’den mi bahsediyorsunuz?
Harari: Türkiye’den de, evet. Lütfen yanılıyorsam beni düzeltin. Herhangi bir arabuluculuğun veya girişimin başarılı olabilmesi için iki temel faktör var: Birincisi, girişimi yapanın krizle ve krizden sonraki durumla ne kadar yakından ilgili veya alakalı olduğu. Ve sanıyorum ki Mısır bölgedeki herhangi bir oyuncudan çok daha alakalı - İster beğenelim ister beğenmeyelim. İkincisi güven. Herhangi bir şeyi uygulamak için kiminle çalışmak konusunda güven hissediyorsunuz? Hamas’ın Mısır’a güven duymadığını söyleyebilirsiniz. Çok da haklı olursunuz. Ama şu anda güven ne kadar az olursa olsun, aralarındaki güveni oluşturmaları lazım çünkü coğrafya bunu zorunlu kılıyor. Dolayısıyla, bu iki çok önemli faktör, hepimizi, Kahire’ye yönlendiriyor. Hem özel hayatta hem siyasette bize ne zaman ihtiyaç olduğunu, ne zaman daha pasif kalmamız gerektiğini ve müdahil olmanın ne anlama geldiğini, ne kadarının yapıcı olduğunu anlamak çok önemli. Kendimize bir rol yaratmaya çalışmak yapıcı mı? Rol size verilir, veya doğal olarak sizin olur. Bunu istemezsiniz veya talep etmezsiniz.

ABD ile İsrail arasında şu anda Gazze’de yürütülmekte olan operasyon, ve daha genel anlamda, bir çözüm konusunda gerginlik mi var?
Harari: Gerginlik olduğunu düşünmüyorum. İsrail ile ABD arasındaki ilişki uzun yıllardır çok benzersiz bir ilişki. Çok derin ve yakın bir ilişkimiz var. Sadece siyasi anlamda değil, toplumlar bazında da. Sık sık birbirimizden beklentilerimiz oluyor ve sık sık da, hem kapalı kapılar ardında hem de açık açık birbirimizle tartışmak konusunda kendimizi rahat hissediyoruz. Şu anda olan da bu. Bunun bir gerginlik olduğunu düşünmüyorum.




Filistin'in Lefkoşa Büyükelçisi Dr. Walid Hasan ile Röportaj (Havadis Gazetesi, 27 Temmuz 2014)

Filistin Büyükelçisi Hasan: Geçen her an insan hayatına maloluyor

Filistin’in Kıbrıs’taki Büyükelçisi Dr. Walid Hasan, Gazze’de yaşanan dramın önüne geçilebilmesi için tüm bölgesel ve uluslararası aktörlerin koordineli bir şekilde hareket etmesi ve sonuç alıcı kararlar üretmesi gerektiğini söyledi.

Havadis’in sorularını yanıtlayan Hasan, İsrail-Filistin sorununa getirilebilecek en iyi çözümün, iki devletli çözüm – yani İsrail Devleti ve Filistin Devletinin barış ve güvenlik içerisinde bir arada var olması olduğunu vurguladı.

İşte Büyükelçi Hasan’ın sorularımıza verdiği yanıtlar...

Gazze’de son haftalarda yaşanan olaylarda, çoğunluğunu Filistinli sivillerin oluşturduğu 500’den fazla kişi hayatını kaybetti, binlerce kişi yaralandı ve 100,000’i aşkın kişi de yerinden edildi. Uluslararası aktörlerin birçoğu Gazze’de yaşananlarla ilgili endişelerini dile getiriyor ama bu durumu sona erdirmek için henüz somut bir adım atılmadı veya atılamadı. Sizce bunun nedeni ne?
Hasan: Uluslararası toplum durumun vahametini anlıyor ve İsrail’in Filistinlilere karşı saldırılarının sona erdirilmesine yardımcı olmak istiyor. Bu yönde bölgesel ve uluslararası düzeyde birkaç girişim ve çaba var. Ama yine de, bugüne kadar, ne daha fazla insanın ölmesini engelleyecek bir ateşkes konusunda, ne de Gazze’deki abluka ve İsrail işgalini sona erdirecek bir sonuca ulaşmak konusunda somut bir adım atılamadı. Farklı bölgesel ve uluslararası aktörlerin ilişki ve çelişkileri uluslararası toplumu paralize ediyor ve sonuç alıcı kararlar üretmesini engelliyor. Dünya, geçen her dakikanın insan hayatına mal olduğunu farketmelidir. İsrail’in saldırgan tutumuna son verilmesi ve masum Filistinli insanların kanlarının dökülmesinin önüne geçilmesi için bir an önce ortak bir tutumun benimsenmesi hayati önem taşıyor. Filistinlilerin hayatlarının kurtarılabilmesi için, tüm bölgesel ve uluslararası aktörlerin çabalarının koordineli olması gerekmektedir. Geçen her an hayatlara mal olmaktadır. Masum sivillerin, kadınların, çocukların ve yaşlıların hayatlarına...


Peki bu aşamada uluslararası toplumdan ve özellikle de BM’den somut beklentiniz nedir?
Hasan: Dünyanın demokratik ülkeleri acil eylem çağrılarımızı gözardı ederek bu konuda hareketsiz kalmaya devam edemez. Katı bir tutum benimsemekten kaçınarak mağdurları kınamaya katillerin ise gönlünü almaya devam edemez. Hesap verme zorunluluğundan muaf olması, İsrail’in zulmetmeye, suç işlemeye ve hukukun üzerinde olduğuna inanmaya devam etmesini teşvik edecektir. Uluslararası herhangi bir  tedbirin yokluğu ise, hayatını kaybeden insan sayısını artıracaktır. İsrail’in, BM Sözleşmesini, BM Güvenlik Konseyi ve Genel Kurul kararlarını tamamıyla, sistematik ve kasti şekilde ihlal etmesine, işgali altında yaşayan Filistinlilerin haklarını fütursuzca ayaklar altına almasına ve savaş suçları işlemesine daha fazla izin verilemez. Bizler, tüm ülkelere, sorumluluklarını ciddiye almaları, İsrail’in barbarca saldırılarına son verilmesi için harekete geçmeleri ve işgal altındaki Filistin toprakları ve özellikle de Gazze Şeridi’ndeki Filistinli insanları uluslararası koruma altına almaları konusunda çağrı yapıyoruz. İsrail, savaş suçları da dahil olmak üzere, tüm ağır uluslararası hukuk ihlallerinden sorumlu tutulmalı ve Filistinli insanların haklarını teminat altına almalıdır. Uluslararası toplum, İsrail’den, Gazze’deki insanlarımız üzerindeki 8-yıllık ablukayı kaldırmasını ve 47 yıldır devam eden zalim askeri işgaline son vermesini talep etmelidir. Filistinlilerin, 1967-öncesi sınırlara sahip olan ve başkenti Doğu Kudüs olan kendi devletlerinde, barış ve haysiyet içinde yaşama isteklerinin, özgürlük, adalet ve insan hakları özlemlerinin gerçekleşmesinin zamanı gelmiştir.                         

Yıkımın boyutları nedir? Uluslararası medya Gazze’de olanları gerçekçi bir şekilde yansıtabiliyor mu?
Hasan: İsrail’in tüm işgal edilmiş topraklarda ve özellikle de Gazze şeridinde Filistinlilere karşı gerçekleştirdiği saldırgan eylemler bir dizi savaş suçu, devlet terörizmi ve ciddi uluslararası hukuk ihlalleri teşkil etmektedir. Bu eylemler, büyük sayıda Filistinli sivilin hayatını kaybetmesine ve acı çekmesine ve travma yaşamasına neden olmaktadır. Aileler yok edilmektedir. Çoğunluğu masum yaşlılar, kadınlar ve çocuklar olmak üzere 815 şehidimiz vardır. 5400’den fazla kişi de yaralanmıştır. Geçen her an, Filistinli bir çocuk, anne veya baba daha İsrail işgal güçlerinin sivil bölgelere yaptığı hava saldırıları ve bombardımanlar nedeniyle hayatını kaybetmektedir. İsrail son olarak Gazze Şeridi’ndeki büyük kara harekatı ile bütün bir Filistinli sivil nüfusun güvenlik ve yaşamını tehdit ediyor, temel altyapıyı, yerleşim yerlerini, hastaneleri, okulları ve dini mekanları tahrip ediyor. Yok edilen toplam yapı sayısı 4000’i geçmiştir. Medya, kamuoyu oluşturmak konusunda kesinlikle önemli bir rol oynuyor. Ancak, aynı zamanda, bazen kamuoyunun manipüle edilmesi için araç da olabiliyor. İşgal, abluka ve baskı altında yaşamanın gerçekte nasıl bir şey olduğu ile ilgili farkındalık ve anlayış eksikliği sanırım medyanın yarattığı algı ve konuyu nasıl sunduğu ile alakalıdır. İsrail’in askeri eylemleri aracılığıyla her gün işlediği savaş ve insanlık suçlarının İsrail medyası tarafından yanıltıcı bir propagandaya dönüştürülmesine son verilmelidir. Uluslararası medya, Gazze Şeridi’nde yaşanmakta olan yıkım ve ölümü, ama aynı zamanda tüm işgal altındaki Filistin topraklarında yaşanan işgali tüm gerçekliği ile yansıtmalıdır. Medya bu yaşananların nedenini de aktarmalıdır. Neden, Filistinli direnişçilerin attığı roket veya üç yerleşimcinin öldürülmesi değildir. Neden, 47 yıldır devam eden zalim İsrail işgali ve insanlarımızın kuşatma altındaki bir şehirde, bir açık hava hapishanesinde, hiçbir çıkış yolları olmaksızın korkunç şartlar altında sürmek zorunda kaldıkları hayattır.

Mısır’ın bir ateşkes sağlanması ile ilgili girişimi karşısındaki tutumunuz nedir?
Hasan: Ateşkesin sağlanması ve akan kanın durdurulması için tüm bölgesel ve uluslararası çabaları memnuniyetle karşılıyoruz. Dolayısıyla, Filistin liderliği, Mısır’ın bu girişiminden memnuniyet duyuyor. Arap Birliği, ABD ve AB de öyle... Mısır’ın girişimi, her iki tarafın da düşmanca tutumlarına son vermek konusunda bir açıklama yapmasını, ve ilk aşamada sınır geçişlerinin açılmasını daha sonra da Gazze ile ilgili çeşitli konularda detaylı müzakerelerin yapılmasını öngörmektedir. Şu anda tartışılmakta olan ise, bu girişimin hayata geçirilmesi için uygun ve üzerinde mutabık kalınmış bir mekanizmanın oluşturulmasıdır. Dediğim gibi, uluslararası toplumun Filistinli insanları korumak yönündeki çabalarını takdir ediyoruz ve Filistinli insanların katliamına bir an önce son verilmesi çağrısı yapıyoruz. Mısır’ın bu girişiminin, İsrail’in 47 yıllık Filistin işgalini sona erdirecek siyasi bir sürecin yolunu açmasını umuyoruz.

Hamas İsrail ile bir ateşkese neden pek sıcak bakmıyor? Talepleri nedir?
Hasan: Şu anda şahit olduğumuz olay, İsrail’in Filistinlilere karşı sergilemiş olduğu çok sayıdaki saldırı eyleminden sadece bir tanesidir. İsrail, insanlarımıza karşı ilk kez bir soykırıma girişmiş değildir. Filistinliler İsrail tarafından benzeri saldırılara sürekli olarak maruz kalmışlardır. Örneğin, 2008/2009 yılında Gazze’ye yapılan saldırılarda 1,450 Filistinli hayatını kaybetmiştir. 2012 yılında da benzeri bir vahşet yaşadık. Filistin’deki tüm tarafların amacı aynıdır: İnsanlarımızın yıllardır mahrum oldukları temel özgürlüklerden faydalanarak onurlu bir yaşam sürebilmeleri için İsrail’in Gazze’deki yasadışı ablukasının sona ermesi, ve İsrail ve Mısır’la sınırların açılması... 47 yıldır sürmekte olan işgal ve baskı, yerleşim faaliyetleri, tutsaklık ve özellikle de son 8 yıldır insanlık-dışı ve yasadışı bir abluka altında olan Gazze’deki Filistinlilerin maruz kaldığı ağır insan hakları ihlallerinin ardından, insanlarımız, İsrail’in verdiği taahhütleri yerine getireceğine güvenemiyor. Tüm bu yıllar içerisinde, İsrail’in müzakerelerde göstermiş olduğu uzlaşmaz tutuma, ve bu sorunu aşmak konusundaki isteksizliğine şahit olduk. Uluslararası toplumun, İsrail’i, uluslararası hukuk uyarınca sorumluluklarını ve taahhütlerini yerine getirmek konusunda zorlamasını bekliyoruz ve bunu umuyoruz.

Nisan ayında ABD Dışişleri Bakanı John Kerry İsrail ve Filistin arasında nihai bir anlaşmaya varılması konusunda bir girişimde bulundu. ABD Başkanı Obama, Başkan Mahmud Abbas’a doğrudan, “İşgal sona erecek. Bir Filistin devletine sahip olacaksınız” dedi. Bu girişim neden başarısızlıkla sonuçlandı?
Hasan: Amerika’nın barış ve güvenliği sağlamak yönündeki iyi niyetlerine rağmen, nihai amaca ulaşabilmek ve Amerikan girişiminin başarılı olabilmesi, tüm tarafların bu girişime bağlılığını gerektirir.
ABD Dışişleri Bakanı tarafından yürütülen çabalar iki ayrı anlaşma ile sonuçlanmıştı:
  1. Filistin tarafının uluslararası kurumlara ve anlaşmalara üyelik başvurularını dokuz aylık bir süre için ertelemesi karşılığında Oslo – öncesi dönemden 104 tutuklunun dört aşamada serbest bırakılması, ve dördüncü grubun 29 Mart 2014’te serbest bırakılmış olması,
  2. Uluslararası tanınmış şartname uyarınca iki taraf arasındaki müzakerelerin belirlenen 9 aylık takvim çerçevesinde başlatılması.
Müzakerelerin yürütülmekte olduğu dönemde, radikal İsrail hükümeti yayılmacı işgalci politikalarına devam ederek, uluslararası toplumun tüm yerleşim faaliyetlerine son verilmesi çağrısına rağmen, inşaat faaliyetlerini artırarak Kudüs’ü Yahudileştirme çalışmalarına devam etti. Bu arada suikastlar, baskınlar, tutuklamalar ve mal ve yaşamsal gerekliliklerin yok edilmesine de devam edildi. Hükümetimizin müzakere masasını terk etmeye mecbur kalması ve müzakerelerin çökmesinden sorumlu tutulması maksadıyla sürekli olarak yeni yerleşim birimleri ilan ediliyordu. Ancak, Filistin liderliği, varılan anlaşmalara duyduğu açık bağlılık ve çözüm yönündeki güçlü iradesi ile müzakere etmeye devam etti. O dönemde, İsrail hükümeti müzakerelerden çekilmek zorunda kalmamız için bir bahane daha üretmek amacıyla, dördüncü tutuklu grubunu serbest bırakma sözünden döndü. Bu konuyu oyalayarak ve ağırdan alarak durumu hem Filistinliler hem de Amerika karşısında bir siyasi şantaj malzemesi haline getirdi. Retçi ve uzlaşmaz tutumu dolayısıyla bütün sorumluluk radikal İsrail hükümetindedir ve bu, ABD yönetiminin kabul ettiği, John Kerry’nin de şahsen ifade ettiği bir gerçektir.

Sizce İsrail-Filistin sorununa getirilebilecek en iyi çözüm nedir?
Hasan: Filistinliler 60 yılı aşkın bir süredir ulusal özlemlerinin, ve özgürlük, bağımsızlık, devlet olma ve self determinasyon haklarının teslim edilmesi için bekliyorlar. Biz, çözüm sürecine ve iki devletli çözüme – yani İsrail Devleti ve Filistin Devletinin barış ve güvenlik içerisinde birarada var olması - olan bağlılığımızı yineliyoruz. Bu da sadece, 1967-öncesi sınırlara sahip olan, başkenti Doğu Kudüs olan, egemen ve bağımsız bir Filistin Devleti’nin kurulması, ve Filistinli göçmenler sorununun Genel Kurul’un 194 (III) no’lu kararı uyarınca adil ve üzerinde mutabık kalınmış bir şekilde çözümlenmesi ile mümkündür. Filistin liderliği, iki devletli çözüme ve çözüm sürecinin BM Güvenlik Konseyi kararları, Madrid İlkeleri, Arap Barış Girişimi ve Orta Doğu Dörtlüsü (Quartet) Yol Haritasında yer alan parametrelere bağlılığını teyit etmektedir.

Gazze için birçok maddi yardım kampanyası düzenleniyor. Son olarak da ABD Gazze için 47 milyon dolar tutarında insanı yardım yapma sözü verdi. Bu yardımlar yerine ulaşıyor mu?
Hasan: Bölgedeki durum çok ciddidir; çok acil gıda ve ilaç ihtiyacı vardır. Gazze’deki yasadışı ve gayrı-insani ablukadan dolayı 8 yıldır temel hareket özgürlüğü elinden alınmış olan insanlarımız için temiz su bile ulaşılamaz bir hale gelmiştir. Uluslararası toplumun, Gazze’deki Filistinlilerin ıstırabını hafifletecek her türlü yardımını memnuniyetle karşılıyoruz ve minnet duyuyoruz. Ancak, tabii ki hiç bir mali destek insan hayatının yerine geçemez. İnsan hayatı paha biçilmezdir ve para ile hesaplanamaz. Mali yardımları büyük taktirle karşılıyoruz ancak ABD, AB, BM ve uluslararası alandaki tüm diğer aktörlerin insanlarımıza yapabileceği tek gerçek yardım, İsrail’in eylemlerini durdurmak için acil bir önlem almaktır. Uluslararası toplum, devlet kurma çabalarını desteklemek için Filistin liderliğine milyonlar bağışladı. Bunun için de son derece minnettarız. Ancak bu bağış, İsrail’in iki-devletli çözüm şansını yok etmekte olan işgalci politikaları nedeniyle her an boşa harcanmış bir para haline gelebilir. Dünya devletleri sadece para vererek problemlerin çözülebileceğini düşünmemelidir. Bu paranın bir işe yarayabilmesi için ve en önemlisi, hayatların kurtulabilmesi için uluslararası toplumun, İsrail’den uluslararası hukuk uyarınca yükümlülüklerine uymasını, Gazze’deki yasadışı ablukaya ve topraklarımızdaki 47-yıllık işgaline son vermesini talep etmesi gerekiyor.



Nasıl yardım yapılabilir

Filistin hükümeti, Gazze Şeridi’ndeki insanlara gıda maddeleri, ilaç, tıbbi gereklilikler, barınak, petrol ve elektrik sağlanabilmesi için, hem resmi hem de kişisel düzeyde aşağıdaki banka hesapları aracılığı ile finansal yardım yapma çağrısında bulunuyor.

Bank of Palestine, Ramallah Şubesi Hesap Numarası 2215199
Uluslararası bağışlar için Bank of Palestine, Ramallah Şubesi Uluslararası Hesap Numaraları
Dolar Hesabı:       PS29PALS045822151990013001000
Euro Hesabı:        PS34PALS045822151990333001000



Rum Başkanlık Sözcüsü Nikos Hristodulidis ile Röportaj (Havadis Gazetesi, 26 Temmuz 2014)


Hristodulidis: Anastasiades toplantıyı terk etmedi

Rum Başkanlık Sözcüsü Nikos Hristodulidis Perşembe günü gerçekleşen liderler görüşmesini Havadis’e anlattı…

Hristodulidis, Kıbrıslı Türk Lider Derviş Eroğlu ve Kıbrıslı Rum Lider Nikos Anastasiades’in ne süreçte bundan sonra izlenecek yöntem ne de güven artırıcı önlemeler konusunda herhangi bir anlaşmaya varamadığı toplantının tutanaklarını Havadis Yazı İşleri Müdürü Hüseyin Ekmekçi ve Esra Aygın’a aktardı.


Ben kül tablası atarım, gözlük atmam
Röportajımızın başında Hristodulidis’i ofisinden telefonla arayan Kıbrıslı Rum Lider Anastasiades, “Söyle onlara ben kül tablası atmakla bilinirim, gözlük atmam,” dedi.

Perşembe günkü görüşmede Sayın Anastasiades ve Sayın Eroğlu arasındaki toplantının çok gergin geçtiği, Sayın Anastasiades’in sigara içtiği, gözlüklerini fırlattığı ve toplantıyı terk ettiği iddia ediliyor. Siz de görüşmedeydiniz. Bize yaşananları anlatır mısınız?
Hristodulidis: Öncelikle şunu söylemeliyim, Sayın Anastasiades her görüşmede mutlaka sigara içer. Sürecin başında Sayın Eroğlu ile Chateau Status’te yaptıkları ilk toplantıda, Anastasideas, Eroğlu’na “Sigara içebilir miyim?” diye sormuştu. Eroğlu da: “Bir doktor olarak içmemeni tavsiye ederim tabii, ama istersen içebilirsin,” diye cevap vermişti.

Ordulardan bilgi talebine ret

Perşembe günkü toplantıda iki lider bildiğiniz gibi önce antropoloji laboratuvarını ziyaret ettiler. Bu konuda, Anastasiades, Eroğlu’na ortak bir açıklama yayınlayarak, 1964 ve 1974 yıllarında yaşanan olaylara müdahil olan tüm ordulardan – Britanya, BM, Türkiye, Yunanistan - ellerindeki bilgileri paylaşmaları ve arşivlerini açmaları çağrısında bulunmayı teklif etti. Sayın Eroğlu askerle ilgili endişelerinden dolayı bu teklifi reddetti.

Daha sonra toplantıya geçildi. Toplantılarda ilk sözü her seferinde liderlerden biri alıyor. Bu kez başlama sırası Sayın Eroğlu’ndaydı. Eroğlu, “Bugün bizim için ikinci aşama tamamlandı. Üçüncü aşama olan al-ver aşamasına geçmemiz gerekiyor” dedi. Aynı zamanda belli güven artırıcı önlemler konusunda görüş birliği olduğuna inandığını ve bunların da halka açıklanması gerektiğini söyledi. Son olarak ise, 29 Ağustos’ta al-ver aşamasına geçilmesini ve Genel Sekreter’in ziyaret edilmesini önerdi.

Sonrasında söz alan Sayın Anastasiades ise, her iki tarafın da tüm özlü konularda masaya öneri koymuş olmasından duyduğu memnuniyeti dile getirdi. Belli önerileri içerik olarak memnun edici bulmasak da tüm konuların masaya konmuş olması bizim için çok önemli. Bu bizim baştan beri istediğimiz bir şeydi. Eroğlu başta bunu yapmak istemiyordu ama daha sonra bu konuda ikna oldu.

Eroğlu: Downer belgesini kabul etmiyorum

Anastasiades sözlerine devamla, “Üçüncü aşamaya geçmek istiyorsunuz ama bunu yapmak için yöntem üzerinde mutabakata varmamız lazım ki, bir müzakere, bir tartışma zeminimiz olsun,” dedi. Eroğlu’nun “zemin yakınlaşmalardır” demesi üzerine, Anastasiades kendisine, hangi yakınlaşmalardan bahsettiğini sorarak, “Downer belgesinden bahsediyorsanız, sizin önerileriniz ve Downer belgesi arasında, 29 farklılık var. Ki bu rakama henüz incelemediğimiz AB, ekonomi ve toprak önerileriniz dahil değil,” dedi.
Eroğlu buna karşılık: “Hayır, Downer belgesini kabul etmiyorum. Hiçbir zaman Downer belgesindeki yakınlaşmaları kabul ettiğimi söylemedim. Benim yakınlaşma olarak kabul ettiğim şeyler, Hristofyas ile Talat ve daha sonra da benimle vardığı mutabakatları içere 31 adet belgedir. Bahsettiğim yakınlaşmalar bunlardır,” dedi. Anastasiades ise, “Bahsettiğiniz 31 belge, Downer’in belgesini hazırlamak için kullandığı belgelerdir” diyerek BM’den bu bilgiyi teyit etmesini talep etti.

BM, Downer belgesinin bu 31 belgeye dayandığını teyit etti mi?
Hristodulidis: Evet etti. BM, “Downer belgesini hazırlamak için bu bahsi geçen 31 belgeyi kullandık,” dedi.

Her halükarda, Eroğlu’nun bahsettiği 31 belge ile Kıbrıs Türk tarafının önerileri arasında da – en başta egemenlik konusu olmak üzere - farklılıklar var. Dolayısıyla, Anastasiades, “Hangi yakınlaşmalardan bahsettiğinizi anlamıyorum” diyerek daha önce önermiş olduğu yöntemle Anastasiades-Eroğlu yakınlaşmalarının oluşturulması teklifini yineledi. Ama Sayın Eroğlu bunu kabul etmedi.

Biliyorsunuz, Sayın Anastasiades, her iki tarafın da, anlaşılan konular, anlaşılmaya yakın konular ve anlaşılamayan konulardan oluşan üç sütunlu bir liste çıkarması, ve üçüncü aşamada anlaşılamayan konulara yoğunlaşarak al-ver’e gitmesini önermişti. Ancak Eroğlu bu öneriyi reddetti.

Böyle bir çalışma yapmak çok uzun bir zaman almayacak mı?
Hristodulidis: Hayır. Anastasiades, Eylül başına kadar iki tarafın bu üç sütunlu listeyi hazırlamasını, Eylül başında müzakerecilerin bu listeleri alarak Eylül sonuna kadar ortak bir belge oraya çıkarmasını ve bu ortak belgenin Ekim başı başlayacak üçüncü aşama için zemin oluşturmasını önermişti.

Peki görüşmede bu noktadan sonra neler yaşandı?
Hristodulidis: Eroğlu’nun bu öneriyi reddetmesi üzerine Anastasiades yeni bir öneride bulundu ve, “ Öyleyse, 11 Şubat ortak açıklamasından başlayalım ve o günden itibaren birbirimize sunduğumuz önerilerdeki yakınlaşmaları not edelim. İkinci sütuna da farklılıklarımızı yazalım, ve üçüncü aşamaya bu farklılıkları ele alarak  başlayalım,” dedi. Ancak Sayın Eroğlu bunu da reddetti.

Sayın Eroğlu bu iki öneriyi reddetme gerekçelerini ortaya koydu mu?
Hristodulidis: Hayır.
İki lider, herhangi bir konuda uzlaşmaya varamayınca Sayın Buttenheim toplantıya 15 dakikalık bir ara verdi.

Kıbrıs Türk tarafı en büyük sorunlardan birinin Rum tarafının Downer belgesini kabul etmemesi olduğunu söylüyor. Anlattıklarınız bunu doğrulamıyor.
Hristodulidis: Kıbrıs Türk tarafı da Downer belgesini kabul etmiyor. Kıbrıs Türk önerileri ve Downer belgesi arasında en az 29 farklılık var. Sayın Eroğlu’nun kendisi de Downer belgesini kabul etmediğini dile getirdi. Dolayısıyla, birlikte oturup ortak açıklamadan başlayarak bugüne kadar varılan yakınlaşmaları kaleme almamızdaki beis ne? Tekerleği yeniden keşfetmiyoruz. Kıbrıs konusunda ortaya konmuş farklı planları kıyaslarsanız birçok ortak noktaları olduğunu zaten görürsünüz. Tek ihtiyacımız olan siyasi irade ve kararlılık.

Toplantıda sinirler çok gerildi mi?
Hristodulidis: Bazen sesler yükseldi. Ama genel olarak medeni bir toplantıydı. Sonuç olarak, Anastasiades, “Herhangi bir anlaşmaya varamadığımıza göre, bırakalım müzakereciler Perşembeye kadar görüşmeye devam etsin ve bir anlaşmaya varmaya çalışsın. Biz de gelecek Perşembe, yani 31 Temmuz’da saat 10’da bir araya gelelim ve yöntem konusundaki kararımızı açıklayalım” teklifinde bulundu. Sayın Eroğlu, bu teklifi Ramazan bayramı olduğu gerekçesiyle reddetti. Bunun üzerine, Anastasiades 1 Ağustos’ta görüşme teklifinde bulundu. Eroğlu bunu da resmi tatil olması dolayısıyla kabul etmedi ve toplantı bu şekilde sona erdi.

Yani Anastasiades toplantıyı terk etmedi mi?
Hristodulidis: Hayır. “Herhangi bir mutabakata varamadığımıza göre tartışmaya devam etmenin bir manası yok,” dedi ve hep birlikte ayrıldık. Önce bizim aracımız geldi, sonra da Kıbrıs Türk tarafının araçları geldi.

Peki yakınlaşmaların ne olduğu ve bu konuda nasıl bir yöntem izleneceği konusundaki anlaşmazlığı nasıl aşacaksınız?
Hristodulidis: Çaba göstermeye devam edeceğiz. Müzakereler başladığında, tüm konulardaki pozisyonlarımızı ortaya koymamız gerektiğini söylüyorduk ve Kıbrıs Türk tarafı bunu reddediyordu. Ama sonunda bunu başardık. Tüm konulardaki pozisyonlar ve öneriler her iki tarafça masaya kondu. Şimdi, tüm bu önerileri ve ortak açıklamayı alalım ve anlaştığımız konuların hangileri olduğunu ortaya çıkaralım diyoruz - ki birçok konuda bir anlaşmaya çok yakın olduğumuza inanıyorum. Sonra da anlaşmadığımız konuları tartışmaya başlayalım ve bunlar üzerinde de bir mutabakat yakalamaya çalışalım.

Kiracıköy-Akıncılar kapısının açılmasına ret

Peki güven artırıcı önlemler konusunda neler yaşandı?
Hristodulidis: Anastasiades, “Önerdiğiniz bazı güven artırıcı önlemler konusunda adım atmaya hazırız. Örneğin, Lefke kapısını açmaya hazırız ama bununla birlikte Kiracıköy-Akıncılar kapısının da açılmasını istiyoruz,” dedi. Eroğlu ise bu kapının açılmasının çok karmaşık bir konu olduğunu ve dolayısıyla bu kapıyı açamayacağını söyledi.

Kıbrıs Rum tarafı güven artırıcı önlemler çerçevesinde hangi kapıların açılmasını önermişti?
Hristodulidis: Başiyammo, Dillirga, Kiracıköy-Akıncılar, Lefke, Baf kapısı

Türk tarafında, “Annan Planı’na ‘evet’ dedik ve sonrasında da hep yapıcı önerilerle masaya gidiyoruz, Rum tarafına elimizi uzatıyoruz ama Rum tarafı sürekli çözümsüzlüğe oynuyor” algısı var. Çözümsüzlüğe mi oynuyorsunuz?
Hristodulidis: Hatırlatmak isterim ki Sayın Anastasiades Annan Planı’nı kabul etti. Sayın Eroğlu ise reddetti. Anastasiades’in çözüm yanlısı bir lider olduğundan hiç kimse şüphe duyamaz sanırım. Çözüm yanlısı olduğunu göstermek için de mümkün olan her şeyi yapıyor.
Perşembe günkü toplantıda geçenleri size aktardım. Cumhurbaşkanı ve ben, bu röportaj vasıtasıyla şu mesajı da vermek istiyoruz: Çözüme ulaşabiliriz. Bir çözüme ulaşabileceğimize inanıyoruz. Kıbrıs’ta şu anda yaşadığımız durum bir anomalidir. 40 yıllık bölünmüşlük çok uzun bir süredir. Yurttaşlarıma bu mesajı göndermek istiyorum: Biz Kıbrıs sorununu çözebiliriz. Çok çaba göstermemiz gerekiyor ve Kıbrıs sorununu çözmemiz gerekiyor. Çözüm de ödün demektir. Eğer gerçekten çözüm istiyorsak, her iki tarafın da çözüm için ödün vermesi gerekiyor. Ve Kıbrıslıların – yani Kıbrıslı Türklerin ve Kıbrıslı Rumların çözüm istediklerine inanıyorum.

Kıbrıs Türk tarafında ve Türkiye’de çözüm için siyasi irade ve kararlılık olduğuna inanıyor musunuz?
Hristodulidis: Kıbrıs Türk liderliği adına konuşamam, konuşmam da doğru olmaz. Ama Kıbrıslı Türklerde çözüm için siyasi irade ve kararlılık olduğuna inanıyorum.
Bakın 2014 yılındayız. İçinde bulunduğumuz uluslararası sistemde, Türkiye, Kıbrıs sorununu, burada bir anomali olduğunu düşündüğünden veya insan hakları ihlalleri olduğundan dolayı çözmeyecek. Türkiye, Kıbrıs sorununu, buradaki durumun bir bedeli olduğunu hissettiği için veya çözümün kendisine fayda sağlayacağını düşündüğü için çözecek. İnanıyoruz ki, bugün Türkiye’nin buradaki sorunu çözmeyi istemesi için ciddi birtakım faktörler var. Bunlardan biri, enerji. Eğer Kıbrıs sorunu çözülürse, enerji konusunda büyük bir işbirliği fırsatı yakalanır. İkinci olarak, Türkiye’nin AB yolunda ilerlemek dışında bir seçeneği yok. Yüzünü AB’ye dönük tutması gerekiyor. Ve inanın, biz Türkiye’nin AB’ye girmesini herkesten çok daha fazla istiyoruz. Coğrafyayı değiştiremezsiniz. Türkiye her zaman orada olacak. Her zaman komşumuz olacak. Ben, AB üyesi olan, demokratik değerlere saygı duyan, hukukun üstünlüğüne saygı duyan, iyi ilişkiler kurabileceğim bir komşumun olmasını isterim. Bizler, bu nedenle Türkiye’nin AB’nin bir parçası olmasını istiyoruz. Ancak gerçek şu ki, Kıbrıslı Rumların temel endişesi Türkiye’dir. Birçok Kıbrıslı Rum’un Annan Planı’nı reddetmesinin nedeni de Türkiye karşısındaki endişeleridir. Tarih bize Türkiye’ye güvenmemeyi öğretiyor. Türkiye’ye güvenebilmek için Türkiye’nin bir adım atmasına ihtiyacımız var. İşte Kıbrıslı Rumların Türkiye’ye güven duyabilmesi için güven artırıcı önlemlerin uygulanması çok önemli.

Hala umudunuzu yitirmediniz mi?
Hristodulidis: Tabii ki hayır. Bu yüzden buradayız ve ısrarcı olacağız. Kıbrıs sorununu çözmek için bize başka bir ülkenin baskı yapmasına ihtiyacımız yok. Bölünmüş olan bizim ülkemiz. Ve çözümü herkesten çok biz istiyoruz. Bu bizim ülkemiz. Ve çözüme ulaşmak için elimizden geleni yapacağız. Yapılabilecek en kolay şey “Süreç çıkmaza girdik” demek. Bir çözüme ulaşabileceğimize inanıyorum.

Sayın Eroğlu hiçbir zaman federal çözüme inanmamış biri. Bu işleri zorlaştırmıyor mu?
Hristodulidis: Şu anda benim için en kolayı Sayın Eroğlu’nu suçlamak olurdu. Ben Eroğlu’na saygı duyuyorum çünkü kendisi Kıbrıslı Türklerin seçilmiş lideridir. Kıbrıslı Türkler Eroğlu’nu seçtiler ve ben bunu kabul ederek buna saygı duyuyorum.

Eroğu’nun 5 maddelik planını neden reddediyorsunuz? Neden takvim istemiyorsunuz örneğin?
Hristodulidis: Sayın Eroğlu ne zaman referandum yapacağımıza henüz daha elimizde herhangi bir plan yokken karar vermemizi istiyor. Bu mümkün mü? Anastasiades, kabul edilmeyeceğini bildiği bir planı asla referanduma sunmayacaktır. Çünkü bu sonumuz olur, ve biz böyle bir son istemiyoruz. Biz Kıbrıs’ı birleştirmek istiyoruz. Diyelim ki bir takvim oluşturduk ve süreç başarısızlığa uğradı. Ne olacak? B planına mı geçilecek? Eroğlu’nun B planı var mı bilmiyorum. Bizim bir B planımız yok.

Bundan mı çekiniyorsunuz? Bir takvim oluşturulur ve buna uyulmazsa, bu sürecin çöktüğünün ilan edilmesine başka planların gündeme gelmesine mi fırsat verecek?
Hristodulidis: Eğer bir ay boyunca bir sonraki süreçte nasıl bir yöntem izleneceği konusunda bile anlaşamıyorsak, 5 ay içerisinde ne olacağı konusunda nasıl anlaşabiliriz? Bu mümkün mü? Elinde bir plan olmadan, planın nasıl olacağını bilmeden referandum tarihine karar vermek Cumhurbaşkanı açısından büyük bir sorumsuzluk olmaz mı? 2004’ün yanlışını tekrarlamamamız çok önemli. İnsanlara, her iki liderin de gerçekten desteklediği bir plan sunmamız gerekiyor. İnsanlara, liderlerin, hür iradelerinin sonucunda ortaya çıkmış bir plan sunmamız gerekiyor. Bu çok önemli. Liderlerin çıkıp bu planı savunabilmeleri gerekiyor ki insanlar da bu plana onay versin.  

Çözümden sonraki Kıbrıs’ın askersiz bir Kıbrıs olacağında genel bir anlayış var sanıyordum. Bu konuda neden geri adım attınız?
Hristodulidis: Geri adım atmadı. Eğer çözüm sonrası Kıbrıs AB üyesi olacaksa AB’ye karşı belli yükümlülükleri söz konusu olabilir. Bu çerçevede askeri bir birime ihtiyaç duyulabilir. Önerimiz bununla ilgilidir.

Son olarak Kıbrıslı Türklere vermek istediğiniz mesaj nedir?
Hristodulidis: Eğer birarada olursak çok daha müreffeh bir geleceğe sahip oluruz. Ve birarada olmamız mümkündür.