Sunday 18 June 2017

Güzel hikayeler – Düşmanlıktan... Dostluğa

Esra Aygın

Hayatta bazen öyle hikayelerle karşılaşırsınız ki, gerçek olduğuna inanamazsınız.

Fethi ve Yannis’in hikayesi de bir film senaryosu kadar gerçeküstü, hayali ve inanılmaz…

Kıbrıslı Türk Fethi, hayatının büyük bölümünü, 21 Temmuz 1974 günü Lefke’de vurduğu iki Rum askerinin öldüğünü düşünmenin hüznüyle geçirdi.

Kıbrıslı Rum Yannis ise, hayatının büyük bölümünü, kafatasında, Fethi’nin silahından çıkan kurşun parçacıkları ile…

Tam 35 yıl sonra, 2009’da, bir araştırmacı, Fethi ve Yannis’in  o gün Lefke’de yaşananlarla ilgili ayrı kişilere, ayrı zamanlarda yaptıkları anlatımın birebir örtüştüğünü fark etti. Anlatımlar birbirinin aynısıydı – sadece biri vuranın, diğeri vurulanın anlatımıydı…

“Vurduğum askerlerden birinin yaşadığını öğrendiğimde sevindim tabii ki,” diye anlatıyor Fethi. Gözlerinde bir pırıltı beliriyor. “Bir insanın ölmesine neden olduğunu bilmek kolay bir şey değil.”

“Beni vuran kişiye karşı hiçbir zaman öfke hissetmedim. Onlar beni, ben de onları vurmaya çalıştım. Savaşın kuralı bu” diyor sevecen bakışlı, iriyarı Yannis.

Fethi ve Yannis, araştırmacı sayesinde birbirlerinin varlığından haberdar olduktan kısa bir süre sonra buluştular.

Buluştuklarında Fethi’nin dudaklarından dökülen ilk cümle: “Seni vurduğum için özür dilerim” oldu... “Özür dilemen için hiçbir neden yok,” diye karşılık verdi Yannis...

Fethi Akıncı, 20 Temmuz 1974’te 24 yaşında bir takım komutanıydı. On yıl önce, daha 14 yaşındayken mücahit olmuştu. 21 Temmuz 1974 sabahı saat 4:30’da Lefke’yi Kıbrıslı Rumlara karşı koruma emrini aldı.

Yannis Marateftis ise 21 yaşındaydı ve askerdeki son günüydü. Lefke yakınlarındaki köyü Kalo Panayotis’e dönüp ailesi ve arkadaşları ile terhisini kutlamayı planlıyordu. 21 Temmuz 1974 sabahı saat 4:30’da Lefke’ye saldırı emrini aldı.

Here ikisi de çocuktu. Her ikisi de ölümü görmüştü. Her ikisi de kaygı doluydu…

“Bir tepenin üzerine mevzilendik” diye anlatıyor Fethi. “Toz dumanın arasında iki Rum askerin üzerime doğru koştuğunu gördüm. Makineli tüfeğimle ateş ettim.”

“Silah sesleri, kurşunlar, ölenler, yaralananlar vardı. Çok çok zordu,” diyor Yannis. “Bir tepeye doğru koşarken makineli tüfekle üzerimize ateş açıldı.”

“Askerlerden biri vuruldu. Diğeri, arkadaşının vurulduğunu görünce yere yattı,” diye anlatmaya devam ediyor Fethi. “Başında çelik bir başlık vardı ve güneşin altında parlıyordu. Çelik başlığa nişan alarak ateşe devam ettim. O an tek düşündüğüm köyümü ve kendimi korumaktı. Başka bir şey düşünemezdim. Silah ellerinde bana doğru koşuyorlardı. Ben onları vurmasam onlar beni vuracaklardı.”

“Arkadaşım vurulmuştu. Kendimi yere attım, beynimde bir gümbürtü yankılandı ve kan gördüm...” diyor Yannis.

Çatışmalar o gün öğlen vakitlerinde sona erdiğinde, Fethi alanı kontrol ederken Yannis’in çelik başlığını buldu. Üzerinde bir kurşun deliği vardı. “Kurtulmuş olabileceğini hiç düşünmedim. Öldüğünü sanıyordum” diyor Fethi.

Yannis çok şanslıydı, çünkü Fethi’nin tüfeğinden çıkan kurşun çelik başlığa çarpınca parçalanmıştı. Kurşun parçacıkları başını delip kafatasına girmiş olsa da, genç adam çelik başlığı çıkarıp atmış, çok kan kaybetmesine rağmen birliğine dönmeyi başarabilmişti.

 “Eminim çelik başlığımla parti yapıp beni öldürmüş olmalarını kutlamışlardır,” diyor Yannis bir kahkaha patlatarak.

Yannis iyileşebilmek için 40 gün hastanende kaldı. Doktorlar, beynine çok yakın olduğu için 8 kurşun parçasına dokunmadılar.

 “Kafamda hala 8 küçük parça var” diyor, sanki çok değerli bir şey taşıyormuş edasıyla başının sol tarafına işaret ederek.

Bu iki adam, 2009’da tanıştıktan sonra çok yakın arkadaş oldular. Sık sık aileleri ile birlikte birbirlerini ziyaret ediyorlar, yiyorlar, içiyorlar, saatlerce sohbet ediyorlar...  

“43 yıl önce birbirimizi vurmaya çalışıyorduk, şimdi gardaş olduk,” diyor Yannis.

 “Ailece buluşuyoruz, günü birlikte geçiriyoruz. Ertesi gün özlem içine giriyorum” diyor Fethi.   

Yıllar önce öldürmek için ateş ettiği adamı bu kadar çok sevebilmenin kendisini çok değiştirdiğini itiraf ediyor Fethi: “Yannis’le beraber bu değişimi yaşadım. Değiştim, çünkü gerçekleri gördüm. Nefret ve düşmanlıkla gözlerimizin kör edildiğini gördüm. Kullanıldığımızı gördüm. Gözyaşlarının ve acının rengi yok... bunu gördüm. Bir Türk ve bir Rum annenin acısının aynı olduğunu gördüm. Ve Kıbrıs’ta hepimizin acı çektiğini gördüm...”


No comments:

Post a Comment