Monday 26 December 2016

12 Ocak son değil başlangıç... Sonu belirsiz bir başlangıç...

ESRA AYGIN

Müzakerelerin son aşaması olarak planlanan ve 12 Ocak’ta Cenevre’de gerçekleştirilecek ‘hayati’ Kıbrıs Konferansı’nda, tarafların güvenlik ve garantiler başlığında kabul edilebilir formüller üzerinde tartışıp bir anlaşmaya varması bekleniyordu. Kötü senaryo ise, müzakerelerin güvenlik ve garantiler başlığındaki anlaşmazlık nedeni ile Cenevre’de çökmesi idi.

Ancak mevcut durumda söz konusu konferansın bu konuda olumlu veya olumsuz nihai bir sonuç üretmesi çok zor görünüyor. Garantiler ve güvenlik konusunda şimdi ile 12 Ocak arasında büyük bir hareketlenme gerçekleşmediği taktirde, Kıbrıs Konferansı bu başlığın çözüleceği değil, sadece konu ile ilgili sürecin başlayacağı bir toplantı olacak. Ve bu süreç şu anda öngörülemeyecek bir döneme yayılacak.

Müzakerelere çok yakın diplomatik bir kaynak, tahminimin büyük ihtimalle doğru olduğunu belirterek, “12 Ocak’ta bir araya gelecek tarafların daha sonra ülkelerine dönmeleri, güvenlik ve garantiler konusundaki diyaloğa devam etmeleri ve ileriki bir tarihte yine Cenevre’de bu gündemle toplanmaları çok olası” diyor.

Yani artık Cenevre’deki Kıbrıs Konferansı, bizi sonuca ulaştıracak bir toplantı yerine, güvenlik ve garantiler konusunda devam edecek bir sürecin başlangıcı olarak görülüyor. Yıllar sürmüş olan bazı konferansları düşündükçe insanın içine fenalık geliyor.

12 Ocak toplantısından artık net bir sonuç beklenmiyor olmasının nedeni ise, tarafların hiç birinde güvenlik ve garantiler konusunda herhangi bir hazırlığın yapılmamış olduğu gerçeği. Tatiller dahil neredeyse sadece iki haftalık bir süre kalmış olmasına rağmen müzakere sürecinin akıbeti açısından ‘hayati’ olarak değerlendirilen bu toplantı için ne Kıbrıs Türk ve Rum tarafları, ne de Türkiye veya Yunanistan’da ciddi ve resmi bir tartışma veya diyalog yok.

Bu süreçte Türkiye ve Yunanistan Dışişleri Bakanlığı yetkilileri arasında bir dizi görüşmenin yapılması, güvenlik ve garantiler konuları tartışılırken, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdogan ve Yunanistan Başbakanı Alexis Tsipras arasındaki toplantının da zeminin hazırlanması bekleniyordu. Ancak şu ana kadar ne dışişleri düzeyinde resmi ve ciddi bir diyalog, ne de Erdoğan-Tsipras görüşmesine yönelik net bir gelişme olmadı.

Akıncı ve Anastasiadis’in de garantiler konusunu tartışıp Cenevre’ye en azından minimum bazı müşterek paydalarla gitmesi, konunun, Türkiye ve Yunanistan arasında - Ege Adalarından tutun da Yunanistan’daki Türk helikopter pilotlarının iadesine kadar - geniş yelpazedeki sorunların müzakeresinde sadece küçük bir bölüm teşkil etmesi riskini azaltabilirdi. Akıncı ve Anastasiadis’in Cenevre’de garantiler konusunda mümkün olduğunca tek ses olması, 12 Ocak konferansının Kıbrıs değil başka ülkelerin çıkarlarının konuşulduğu bir platform haline gelmesini bir dereceye kadar engelleyebilirdi.

Cenevre öncesinde güvenlik ve garantiler konusunda ciddi ve somut bazı hazırlıkların yapılmamasının bir diğer dezavantajı, Kıbrıs Türk tarafını 11 Ocak tarihinde zora sokacak olması. Akıncı ve Anastasiadis 9 Ocak’tan itibaren Cenevre’de Kıbrıs sorununun beş başlığında, yani yönetim ve güç paylaşımı, mülkiyet, AB, ekonomi ve toprakta açıkta kalan konuları kapatmaya çalışacak. 11 Ocak’ta ise tarafların birbirlerine harita sunmaları planlanıyor. Peki güvenlik ve garantilerde henüz ciddi bir tartışma yapılmamışken ve tablo belli değilken Kıbrıs Türk tarafı masaya nasıl harita koyabilecek? Mont Pelerin’deki sorun tam da bu değil miydi? Kıbrıs Türk tarafı, Rum tarafının garantiler konusundaki pozisyonunu görmeden toprak konusunda herhangi bir taahhüt altına girmek istememişti. Peki Cenevre’de bunu yapabilecek mi?


No comments:

Post a Comment