Monday 21 March 2016

Kati Piri: Avrupa Çözümü Destekleyecek (9 Mart 2016)

AVRUPA ÇÖZÜMÜ DESTEKLEYECEK: Piri: “Avrupa Parlamentosu, Avrupa Komisyonu ve aslında uluslararası toplum bir bütün olarak Kıbrıs’ta bir çözüme varıldığında bu çözümü desteklemek için mümkün olan her şeyi yapmalıdır. Müzakerelerden olumlu bir sonuç çıktığı taktirde, bu sonucu desteklemek için ne yapabiliyorsak yapacağız. Avrupa Parlamentosu, Avrupa Komisyonu’ndan bunun için yeterli finansmanı sağlaması talebinde bulunacak.”

AB TÜRKİYEYE ADİL DAVRANMADI: Piri: “Samimi olmak gerekirse, son 10 yıldır Türkiye’nin üyelik müzakerelerinin hızlı ve etkin şekilde yürümemesinin hiçbir şekilde Türkiye’deki gelişmelerle ile bir ilgisi yok. Bu tamamen farklı AB üyesi devletlerin kendi iç siyasi gelişmelerine bağlı. Özellikle Fransa’da ve Almanya’daki...”

Esra Aygın

Avrupa Parlamentosu Türkiye Raportörü Kati Piri, Avrupa Parlamentosu ve Avrupa Komisyonu’nun Kıbrıs’ta varılacak çözümü desteklemek için mümkün olan her şeyi yapması gerektiğini belirtti.

Türkiye yıllık ilerleme taslak raporunda Kıbrıs’a da geniş yer vermiş olan Piri, Havadis gazetesi ve Kıbrıs Haber Ajansı CNA’ya verdiği ortak röportajda, Avrupa Parlamentosu’nun, Avrupa Komisyonu’ndan, Kıbrıs’taki bir çözümü desteklemek için yeterli finansmanı sağlaması talebinde bulunacağından emin olduğunu söyleyerek, “Kıbrıs’ta iki toplumun ve liderlerin bir anlaşmaya varması sadece sizin adanız açısından değil, tüm Avrupa için çok önemli bir gelişme olur,” dedi.

Geçtiğimiz ay Türkiye’nin güneydoğusunu ziyaretinden sonra bölgede ağır insan hakları ihlalleri ve orantısız güç kullanımı yaşandığı yönündeki yorumları nedeniyle Türk hükümet yetkililerince ağır şekilde eleştirilen Piri’nin kaleme aldığı Türkiye ilerleme raporu Avrupa Parlamentosu’nda Nisan ayının ikinci haftasında görüşülecek.

İşte Piri’nin Kıbrıs ve Türkiye-AB ilişkileri ile ilgili sorulara verdiği yanıtlar...

Raporunuzda Kıbrıs müzakerelerinde yaşanan ilerlemeden bahsediyorsunuz ve çözüm sürecine geniş yer veriyorsunuz. Kıbrıs’ta bu yıl içerisinde bir çözüm olabileceğini düşünüyor musunuz?
Piri: Raporumda Kıbrıs’a bu kadar geniş yer vermemin nedeni şu: Tüm bölgede çok umutsuz bir tablo ile arşı karşıyayız. Tüm Orta Doğu ve hatta Avrupa büyük bir istikrarsızlık içerisinde, ve hatta ülkelerin parçalandığına şahit oluyoruz. Diğer taraftan, Kıbrıs’ta çok umut verici bir süreç devam ediyor. Dolayısıyla Kıbrıs’ta iki toplumun ve liderlerinin bir anlaşmaya varması sadece sizin adanız açısından değil, tüm Avrupa açısından çok önemli bir gelişme olur. Bunun tüm bölgeye olumlu bir etkisi olacağını düşünüyorum.

Avrupa Parlamentosu ve genel olarak Avrupa Birliği kurumları Kıbrıs’ta çözüme yardımcı olmak için ne yapabilir?
Piri: Avrupa Parlamentosu, Avrupa Komisyonu ve aslında uluslararası toplum bir bütün olarak Kıbrıs’ta bir çözüme varıldığında bu çözümü desteklemek için mümkün olan her şeyi yapmalıdır. Verilmesi gereken ana mesaj budur. Müzakereler Kıbrıs’taki toplumlar ve liderleri arasındadır. Avrupa Parlamentosu müzakerelere müdahil olmak istemez. Ama müzakerelerden olumlu bir sonuç çıktığı taktirde, bu sonucu desteklemek için ne yapabiliyorsak yapacağız. Ve eminim Avrupa Parlamentosu, Avrupa Komisyonu’ndan bunun için yeterli finansmanı sağlaması talebinde bulunacaktır.

Kıbrıslı Rum Lider Anastasiadis, Türkçe’nin Avrupa Birliği’nin resmi dili olması için başvuruda bulundu. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Piri: Sayın Anastasiadis’in bu jestini memnuniyetle karşıladığıma raporumda da yer verdim. Bu adım aslında Kıbrıs Rum liderliğinin bu süreci sonuna kadar götürme arzusunda olduğunu gösteriyor. Eminim bu Sayın Anastasiadis açısından kolay bir karar değildi ve eminim bazı muhalefet partileri bundan hiç hoşlanmadı. Ama şundan da eminim ki, bu, Kıbrıs Türk tarafı açısından, karşı tarafın bu süreci ilerletmek konusunda samimi olduğu ve bu yönde çaba gösterdiği anlamına gelmiştir. Kıbrıs’ta nihai bir çözüme varıldığında – ki bunun olmasını umut ediyorum – tabii ki Türkçeyi AB’nin resmi dili olarak kabul edeceğiz.

Raporunuzda, Türkiye ile üyelik müzakerelerinde yargı ve temel haklarla ilgili olan 23. ve adalet, özgürlük ve güvenlik ile ilgili olan 24. Başlıkların açılmasını öneriyorsunuz. Bu başlıklarda Kıbrıs’ın vetosunu nasıl aşacaksınız? 
Piri: Farklı siyasi grupların buna karşı çıkacağını biliyorum. Ancak hepimizin mutabık olduğu bir şey var ki, o da herhangi bir başlık açılmadan önce Türkiye’nin belli kıstasları yerine getirmesi gerekiyor. Türkiye’deki reform sürecinden memnun olalım veya olmayalım bu iki başlıkta, yani temel haklar ile ilgili olarak Türkiye ile bir yoğun diyalog geliştirmemiz çok önemli. Kötüye gittiğinden endişe duyduğumuz konularda Türkiye ile diyaloğumuzu yoğunlaştırmamız gerekiyor. Bu başlıkları açmak Türkiye’yi ödüllendirmek anlamına gelmez. Türkiye’nin üyeliğe artık daha yakın olduğu anlamına da gelmez. Bu sadece, bizim yalnızca mülteciler konusunda değil, insan hakları konusunda da Türkiye ile daha yoğun bir diyalog içerisinde olmak istediğimiz anlamına gelir.

Mülteci krizi nedeniyle Avrupa Birliği, tam da  insan hakları ve ifade özgürlüğü ihlallerinin hızla arttığı bir dönemde Türkiye ile yakın ilişkiler kuruyor. Bu AB adına bir çelişki değil mi?
Piri: AB liderlerinin Türkiye hükümeti ile sadece mülteci krizini konuşmaları ve Türkiye’de olan olaylarla ilgili suskun kalmaları bir çelişki, evet. Ben Türkiye ile daha yoğun bir diyaloğu destekliyorum, ama bu diyalog tek boyutlu olmamalı. Birçok konuyu kapsamalı. Sadece Yunan adalarına kaç kişinin geldiğini konuşuyor olmamalıyız. Türkiye ile çok daha geniş bir diyalog yürütmeliyiz.

Türkiye’de basın özgürlüğü alanında ve güneydoğuda yaşananlar hakkında ne düşünüyorsunuz?
Piri: Basın özgürlüğü konusunda geçtiğimiz gün Parlamento Başkanı Schulz’un yaptığı açıklamaları memnuniyetle karşılıyorum. Benim Avrupalı liderlerden beklediğim budur. İşler iyi gitmediğinde de Türkiye ile doğrudan diyalog kurup verilmek istenen mesajı yetkililere ulaştırmaları. Zamanlamaya baktığınız zaman ilginç bir tesadüf ortaya çıkıyor. Can Dündar ve Erdem Gül, Kasım ayındaki AB-Türkiye zirvesinden iki gün önce tutuklanmışlardı. Şimdi yine AB-Türkiye zirvesinden birkaç gün önce Türkiye’nin en büyük gazetelerinden Zaman’a karşı bir operasyon söz konusu. Tabii bunun AK Parti ve Gülen arasındaki çekişme ile de ilgisi var ama bunun genel olarak basın özgürlüğü kısıtlama trendinin bir parçası olduğu aşikar ve bunu konuşmamız gerekiyor. Bu nedenle sadece AP Başkanı Schulz’dan değil, tüm Avrupalı liderlerden Türkiye ile diyaloglarında bu konuda açık olmalarını bekliyorum.
Güneydoğu’da yaşananlara baktığınızda ise, 355,000 Kürt kökenli Türk vatandaşı kişi – ki bu resmi olarak Türkiye hükümetinin verdiği rakamdır – evlerini terketmek zorunda kaldı. Tabii ki bunda çatışmaları kırsal alandan şehirlere taşıyan PKK’nın da sorumluluğu var. Ancak sorumluluk kimde olursa olsun, durum budur ve AP bu konuda suskun kalıyor. Avrupa Birliği’nden resmi bir delegasyonun bölgeyi ziyaret etmesi gerekiyor. Ağustos ayında bu çatışmalar başladığından beridir Parlamento resmi olarak orada hiç bulunmadı.

Türkiye’nin Batı’dan ve Avrupa değerlerinden uzaklaşmasında AB’nin de bir sorumluluğu olduğunu düşünüyor musunuz?
Piri: Evet, Türkiye’deki insanlar söz konusu olduğunda AB’nin sorumlu olduğunu düşünüyorum. Türkiye’deki insanlarla biraraya geldiğimde birçok insanın AB ile üyelik müzakerelerinin gidişatından dolayı hayal kırıklığı yaşamış olduğunu görüyorum. Çünkü samimi olmak gerekirse, son 10 yıldır Türkiye’nin üyelik müzakerelerinin hızlı ve etkin şekilde yürümemesinin hiçbir şekilde Türkiye’deki gelişmelerle ile bir ilgisi yok. Bu tamamen farklı AB üyesi devletlerin kendi iç siyasi gelişmelerine bağlı. Özellikle Fransa’da Cumhurbaşkanı Sarkozy döneminde belli başlıklar bloke edildi... ve tabii ki Alman Şansölyesi Merkel… Dolayısıyla insanlar bunun liyakata dayalı bir süreç değil, siyasi bir süreç olduğunu söylediklerinde, bunu anlayabiliyorum. Bu nedenle de şu anda Türkiye ile çok daha yoğun bir diyaloğun başlamış olmasını memnuniyetle karşılıyorum. Ancak bu diyaloğun mülteci krizinden ayrı ve bağımsız tutulması gerekiyor. Türkiye’nin AB’ye katılımı ve mülteci krizi ayrı konulardır ve biz bunları birbiri ile bağlantılandırarak aslında ‘sizin standartlara uyup uymamanız önemli değil, bizimle işbirliği yaptığınız ve mülteciler konusunda yardımcı olduğunu sürece üyelik süreciniz de ilerleyecek’ mesajı veriyoruz. Benim ne Avrupa ne de Türk vatandaşlarına vermek istediğim mesaj bu değil. Çünkü bu üyelik sürecine güveni temelinden sarsan bir mesaj.



No comments:

Post a Comment